Size başıma gelen fıkra gibi bir olayı anlatacağım... Bir uçak yolculuğu...
Diyarbakır’da yaşayan samimi bir arkadaşımla ara sıra hafta sonu İzmir’de buluşur, iki gün dolu dolu zaman geçiririz. Geçen gün tekrar konuştuk hafta sonu İzmir’e geleceğini söyledi. Ben dur gelme bu sefer Diyarbakır'a ben geleyim. Güzelce gezdir beni deme gafletinde bulundum. Söz ağzımdan çıktığı an pişman oldum ama ne yapalım. Söyledik bir kere hemen bilgisayar başına geçip ucuza bilet aradım. Uçaklara baktım hep aktarmalı, direk Diyarbakır’a uçuş yok. Ve çok pahalı... Neyse para önemli değil söz verdik bir kere... Aktarmalarda bekleme süreleri çok uzun. Hatta İzmir’den Ankara’ya gidiyor aktarma İçin dokuz saat beklenilen uçak bile var. Ne yaparım ne ederim diye düşündüm. Hesapladım, ölçtüm, biçtim. Karar verdim. Aktarmasız İzmir İstanbul ve indikten yarım saat sonra kalkacak olan İstanbul Diyarbakır biletini kaptım.
Macera şimdi başlıyor…
Bavulumu hazırladım. İki gün keyifli bir Diyarbakır macerası için evden çıktım, İzbana bindim Havaalanına gittim. Uzatmayım sonunda uçağa bindim. Uçak havalandı. Pilot, İstanbul’a yaklaştık anonsunu yaptı. İyi dedim zamanında geldik. Hemen diğer uçak gelir fazla beklemem.... Veee biraz zaman geçti bir anons daha... “Hava trafiği sebebiyle biraz havada bekleyip öyle iniş yapacağız” dedi. Tamam bekleyelim ne kadar sürer ki diye düşündüm zaten 30 dakikam var. Bekle Allah bekle saate bir baktım diğer uçağa yirmi dakika kalmış.
Karşıda güzel giyimli, olağanüstü ciddi bir hostes var. Korka korka ona el Salladım yanıma geldi. “Buyurun beyefendi...” dedi.
Bende çekinerek, “ Hanımefendi benim 20 Dakika sonra diğer uçağım var ne yapacağız” diyebildim. Gülümsemeyen yüzü ve sert tonlamasıyla, “İniş yapıyoruz şimdi efendim...” dedi
Neyse sonunda uçak indi
Ben koridorlarda koşuyorum, uçağın kalkacağı kapıya geldim... Sırada kimse yok şükür diye düşünürken, “Uçak kalktı” dediler. O anda Sabiha Gökçen Havaalanı başıma yıkıldı. Nasıl beni bırakıp giderlerdi. Arkadaşıma ne diyeceğim şimdi. Başka uçak var mı acaba?
Kapıdaki görevli, “Buradan bu saatte uçak yok yeni İstanbul Havaalanına gitmeniz lazım. Biletinizin sigortası ile orda değişim yaparsınız” dedi. Benim o telaşla hiç internetten bakmak hiç aklıma gelmedi. Bu saatte nasıl karşıya geçeceğim. Taksi mi, Otobüs mü, Dolmuş mu? diye Taş Kağıt Makas yaparak... Taksiye karar verdim. Atladım ve hareket etmeden şoförle pazarlık yaptım. Bin Liraya anlaştık. Havaalanına vardık, Koşarak Biletimi aldığım firmanın satış ofisine gittim... Veeee başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Aldığım cevap uçak yok. Nasıl yok! İlk uçak İki gün sonra, Eee ne olacak şimdi? Lanet olsun içimdeki insan sevgisine diyerek. Yansın bilet ne yapalım? Başka firmalara baktım fiyatlar el yakıyor. Arkadaşımı Aradım ne yapacağımı bilemez bir şekilde... Başıma gelenler karşısında telefondaki o sesin şaşkınlığını ve kahkahalarını duymalıydınız. Velhasıl arkadaşıma ben gelemiyorum dedim. Saat gecenin İkisi ve ben Diyarbakır’a gitmiyorum. Civarda bir otel buldum. Hiç düşünmeden girdim ve yattım...
Günaydınnnn İstanbul...
Sabah kalktım dedim ki Cengiz sen ne yaşadın böyle kendi kendime güldüm. Nasip değilmiş. İstanbul’un tadını çıkarayım dedim. Dönüş biletimin sigortasını kullanarak Pazar sabahı için uçak biletini aldım. Dışarı çıktım hiçbir şey olmamış gibi çok güzel bir mekanda kahvaltı yaptım. Boğazda mis gibi bir çay içtim. Sultan Ahmet senin Ayasofya benim İstanbul kazan ben kepçe dolaştım. Yerebatan Sarayı, Topkapı, Gülhane... Gezdimde gezdim. Eminönü’nde balık ekmek yedim. Vapura binip martıları besledim. Akşam 21.00’de otele geri geldim. Nasıl yorulmuşum hemen yatayım dedim. Girişte masaj broşürleri aklıma geldi. Hemen resepsiyona indim. Randevumu aldım. Bir güzel masaj yaptırdım. Yatağa girer girmez uyumuşum...
İzmir’e dönüş, çilem daha bitmemiş...
Sabah kalktım. Resepsiyona gittim hesabı kapatıp, otelden ayrıldım. Havaalanı zaten yakın. Uçağa bir saat vardı. Hemen havaalanına gittim bir servet ödeyerek kahve aldım. Birkaç yudum sonra uçağa binme zamanı geldi anonsu yapıldı. Uçağa bindik, havalandık. Herşey çok güzel evime bir saat sonra kavuşacağım. Veeee bu kabus bitecek diye düşünüyorum ama karabasan benim bedenime bir kere oturmuş kalkar mı? Tabii ki kalmadı. Bir anons ben kabin amiri... Allahım ne olur bir şey olmasın dedim. Kabus devam ediyormuş meğer... İzmir’deki yangın sebebiyle İzmir’e iniş gerçekleştiremiyoruz.
Dedim şaka herhalde... Kamera nerede el sallayım. Maalesef şaka değil gerçekmiş. Beklemeye başladık.
Uçak havada duruyor sağ, sola yatıyor. Türk insanı durur mu? Homur Homur... Herkes konuşuyor. Ben hala şaka bu ya diyorum. Ama ne yazık ki şaka değil ne kadar bekledik? Bilmiyorum. Yine bir ses ben pilotunuz... Tok ve şiirsel bir sesle... “Sayın yolcularımız İzmir’e iniş gerçekleştiremiyoruz. Bodrum Havaalanına ineceğiz ve orada ne kadar bekleriz bilmiyoruz aksaklık için özür dileriz”
Hiçbir tepki vermedim, Şerbetlendim galiba... Olan oldu sus otur dedim. Bodrum Havaalanına indik. Ben sanıyorum ki bizi indirecekler serbest bırakacaklar. Çünkü ne kadar bekleyeceğiz belli değil dendi. Kapılar kapalı saatlerce bekledik. Hostesler bol bol bir şeyler ikram ediyor. Meyve suları, kekler, sular... Bir ikram bir ikram falan görmelisiniz.
Veeee bir anons daha...
“Sayın yolcularımız deyince, ağlayasım geldi. Acaba şimdi Ne Diyecek... Meğer mutlu sonmuş. İzmir’e gidiyoruz.
Şükür kabus bitti. Sağ salim tek parça evime gelebildim.
Sizlerinde böyle başınıza gelmiş komik hikayeleriniz varsa bize WhatsApp numaramız ve Mail adresimize ulaştırabilirsiniz...
0 850 480 43 83