Artık neredeyse hepimiz sosyal medyada yaşıyoruz. Zorlaşan ekonomik şartlar, insanların birbirine sevgisini yitirmesi ve yalnızlık, bireyleri sahte kimlikler yaratmaya itiyor. Hiç olmadıkları kişilere dönüşerek kendilerine yeni bir dünya kuruyorlar. Fakat bu sanal dünyanın arkasında giderek büyüyen bir mutsuzluk saklı.

Gerçek kimliğiyle yüzleşmekten kaçan insanlar, başkalarının mahremiyetine saldırarak, hakaret ederek kendilerini mutlu etmeye çalışıyor. O sahte mutluluk, aslında kendi içlerindeki boşluğu bir anlığına kapatmaktan öteye geçmiyor. Bir düşünün: Evimizde, yan odada oturan çocuğumuz bile internette farklı bir kimlik ile bambaşka bir hayat yaşıyor olabilir. “Oyun oynuyorum” diyerek şiddeti öğreniyor, insanlara hakaret ederek kendi mutsuz dünyasında başkalarını da mutsuz etmeye çalışıyor.

Ama burada en büyük tehlike yalnızca sahte kimlikler değil. Çocuklarımızı bu sanal dünyada bekleyen, onları bilinçli şekilde yanlış eylemlere ve yanlış düşüncelere yönlendiren karanlık güçler var. Sosyal medya gruplarında, oyun platformlarında, forumlarda gençleri kolayca etkisi altına alabilen kişiler… Onlara nefret, şiddet, düşmanlık aşılayan bu odaklar, çocukların kırılgan zihinlerinde tehlikeli tohumlar ekiyor.

Ve gün geliyor, bu zehirli tohumlar filizleniyor. Hepimizin yüreğini burkan son olayda olduğu gibi… Daha 16 yaşında bir çocuk, elinde tüfekle karşımıza çıktı. Biz, İzmir’in kurtuluşunu kutlamaya hazırlanırken böyle bir haberle sarsıldık.

Şimdi sormak zorundayız: Ne oluyor bize? Nereye gidiyoruz? Bir çocuğun elinde tüfeğin ne işi var? 16 yaşındaki bir genç bu silaha nasıl ulaşabiliyor? Polisimiz, askerimiz bu ülkenin en kıymetlileri değil miydi? Ne ara onları hedef alır hale geldik?

Yazacak çok şey var ama bazen susarak tepki vermek ve sizi kendinizle başbaşa bırakmak en iyisi... Biraz daha sevgi tohumları ekmemiz gerekiyor galiba...

Sevgiyle kalın!