“Yiyin beyler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” Tevfik Fikret, Han-ı Yağma şiirinde böyle sesleniyordu. Bu dizeler yalnızca bir şiir değildir; iktidar sofralarına tutulmuş bir aynadır. Yiyenleri ifşa eden, yağmayı adlandıran, utanmazlığı yüzümüze çarpan bir vicdan çığlığıdır. Aradan bir asırdan fazla zaman geçti. Ama han değişmedi. Sofra değişmedi. İştah hiç değişmedi.
Diyeceksiniz ki, nereden çıktı şimdi Tevfik Fikret?
Sözcü Gazetesi’nde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın yabancı bir heyete ısmarladığı yemeğin faturasını görünce, dizeler dilime dolanıverdi.
Bir baktım, Fikret’in sesi kulağımda:
“Yiyin beyler yiyin…”
Meğer bakanın favori mekânı Recep Usta imiş. Hani konu asgari ücrete gelince “denge”, “disiplin”, “enflasyon” diyerek eli titreyen bakanın… Asgari ücretliye pinti davranan bakanın.
İzmir’de de şubesi var bu Recep Usta’nın. Yani Ama bırakın asgari ücretliyi; işçiyi, memuru, emekliyi…
Üst düzey bir bürokratın bile maaşıyla rahatça adım atamayacağı bir yer burası.

Buyurun etiketlere bakalım:
•Kuzu Dolma: 29 bin 500 TL
•Beşli Gerdan: 8 bin 500 TL
•Saç Tava: 8 bin 450 TL
•Üçlü İncik: 5 bin 85 TL
•Karışık Izgara: 4 bin 687 TL
Tüm menüyü yazacak değilim.
Ama hakkını yemeyelim; en ucuzunu da yazalım:
Tavacıda kavurma 1.200 lira.

Düşünün gari…
Olmaz ya…
Bir asgari ücretli, ailesini alacak, tavacıya gidecek, bir kuzu dolma yiyecek…
Bir ay çalışacak.
Yetmeyecek.
Üstüne 7 bin 500 lira borçlanacak.
Ama konu asgari ücret olunca eli titreyen bakan,
Konu kendi boğazı ve ağırladığı heyetler olunca devletin kasasını cömertçe açıyor.
Bir yemek sonrası devlete kesilen fatura: Tamı tamına 97 bin 909 lira.
Yetmedi…
Bakan bey Mayıs ayında Azerbaycan heyetini de aynı mekânda ağırlamış.
O günkü hesap 30 bin lira.
Demek ki Mayıs’tan bu yana tavacıdaki artış üç kat.
Madem öyle…
Bakan bey et fiyatlarından yola çıksa, bugün asgari ücretin 60 bin lira olması gerekir.

Ama onların kafasında dolaşan rakam bunun yarısı:
30 bin lira.
Vakti zamanında, 1980’lerin ortası…
Yeni Asır Gazetesi’ndeyim.
Muhasebeden parayı çektim, doğruca İzmir’in en ünlü balık lokantasına gittim.
Masayı donattık, hesabı ödedim.
Ertesi gün Yeni Asır’ın manşetindeydim:
“Asgari ücreti bir öğünde yedim.”
Asgari ücret bu ülkede hep süründü.
Bir zamanlar emekli maaşının da altındaydı. Emekli neredeyse iki kat asgari ücret alırdı. Bu iktidar bir şeyi daha yaptı:
Emekliyi de asgari ücretin altına itti.
Tevfik Fikret boşuna yazmamıştı.
Bu bir sofra hikâyesi değil,
Bu bir yağma düzenidir.
Han onların,
İştah onların…
Yiyin beyler yiyin;
han sizin, iştah sizin,
fatura ise her zamanki gibi memleketin yoksuluna.