6 Mart 2023!

Türk siyasetinde ne ‘Mahşerin Dört Atlısı’ denilen Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş’li günlerde... Ne de Turgut Özal ve Erdal İnönü, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz Recep Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal rekabetlerinde böyle bir gün yaşanmıştır.  

Siyasetin nabzının tavan yaptığı bir güne tanık olduk.  2 Mart Altılı Masa toplantısıyla başlayıp 6 Mart Altılı Masa toplantısı arasındaki dört gün üzerine kitaplar yazılacak, filmler çekilecek bir dönem olarak tarihteki yerini aldı. Müthiş bir dört güne, ondan daha da müthiş final günü eşlik etti. Şu anda sürecin tek kaybedeni İYİ Parti içindeki ‘ağır abiler’ koalisyonu gibi duruyor. Onlar bile ellerini ovuşturup, ‘İçişleri Bakanlığında nasıl yapılanacağız’ hesapları yapmaya başlamıştır bile. 

En çok kazanan isim kuşkusuz Kemal Kılıçdaroğlu… CHP’nin tepesine geldiği dönemdeki Kılıçdaroğlu’yla bugünkü Kılıçdaroğlu arasında olumlu yönde uçurum var. Altılı Masa’nın çimentosu olmayı başardı. O masaya oturan herkesi, ‘masaya bir koyarsanız üç kazanırsınıza’ diye ikna etti. Olmaz denileni başardı. ‘Aleviden Cumhurbaşkanı olmaz! Diyen kesimin temsilcisine, ‘Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’ açıklamasını yaptırdı. Yüzde 1 olmayan oyuyla hem Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı hem de bir bakanlık garantileyen DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ı saymazsak masanın en büyük kazananı Kemal Kılıçdaroğlu oldu kuşkusuz. 

Peki kaybeden var mı? 

İşin püf noktası da burada…Kaybeden yok. Herkes, o masanın etrafında toplanan herkes kendi gerçek gücünün üzerinde bir güce kavuşacak. İçinde HDP’nin de olduğu bir kesimin sonsuza kadar iktidara gelmesin mantığıyla oluşturulmuş ucube bir sistem şimdi kendi kazdığı kuyuya düşmek üzere… HDP’nin önündeki en büyük engel olan İYİ Parti, ‘ölümle sıtma arasında tercihe zorlanıyoruz’ diyerek kalktığı masadan, köprüden önceki son çıkışı son anda yakalayarak dönebildi. CHP’li Özgür Özel’in aday belirlendikten hemen sonra HDP’ye yönelik sıcak mesajları, HDP’den gelen olumlu sinyaller, Altılı Masa’yla HDP arasında adı konmamış ama her iki tarafın da ihtiyacı olan güç birliği neden olmasın sorusunu da masaya getirdi. 

İYİ Parti henüz rüştünü ispat etmiş bir parti değil. Biri genel, biri yerel iki seçim geçirdiler ve her ikisinde de CHP’yle iç içe bir süreç yaşadılar. Gerçek güçlerinin ne olduğunu onlar da bilmiyor. İYİ Parti’nin oy oranını sürekli yüksek gösteren tek bir anket firması var. Son yaşanan sürece bakınca insan Meral Akşener için, ‘İYİ Parti yüzde 20’leri geçti, yüzde 25’lere gidiyor, CHP’yi yakaladı’ türünden gaz veren bu firmanın sözüne inanmış olabilir mi diye sormak istiyor. 

Süreçte en çok kazananlardan biri de Aytun Çıray. 

Önümüzdeki dönem Sağlık Bakanlığı koltuğuna en yakın isim haline geldi. Doğru zamanda, doru yerde, doğru hamleler yaptı, şimdi meyvesini yemek için gün sayıyor. 

Akşener’in masaya dönmesi için Ahmet Davutoğlu’nun da çabasını göz ardı etmemek gerek. 

Masa’nın Akşener’e ihtiyacı olduğunun farkında olarak adım attığı belli. Ancak onun elini rahatlatan şey, İyi Parti tabanıyla Gelecek Parti tabanı arasında hiçbir kesişimin olmaması. 

Farklı kulvarda, farklı seçmene hitap etmenin rahatlığıyla Davutoğlu, diplomasi trafiğini iyi yönetti. Allah’tan bu sefer Suriye iç savaşı başlangıcındaki diplomasi trafiği gibi eline yüzüne bulaştırmadı. 

Beni en çok şaşırtan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan oldu. 

İstese çok rahat Akşener’in önüne set çekebilir, İYİ Parti’yi baraj altına düşme riskiyle baş başa bırakabilirdi. Yapmadı. Bunun neden önemi var? Şundan... DEVA’nın oy tabanıyla İYİ Parti’nin oy tabanı özellikle büyük kentlerde iç içe geçmiş durumda. Medyanın daha fazla destek vermesiyle İYİ Parti her yerde DEVA’nın büyümesine engel teşkil ediyordu. Hiç kimse fark etmemiş olsa bile... Ali Babacan süreçte sessiz kalarak gerçek bir devlet adamı olduğunu gösterdi. 

Siyasetin de, medyanın da, seçmenin de yorulduğu bir sürece tanık olduk. 

Bence süreçte en çok kaybeden komplo teorisyenleri oldu. Meral Akşener’in tavrını hemen Beşli Çete’ye bağlayıp olayı çözen, bunun üzerine yazılar yazan, saatlerce konuşan tiplemeler, “eee hani Beşli Çete?” sorusunu kulak arkası edip bizleri yeni fikirleriyle aydınlatmaya devam edecekler elbette... Adamlar hacıyatmaz gibi, ne olursa olsun bir şekilde ayağa kalkıp, her seferinde yeni bir komplo teorisi üretecek, ürettiklerini satabilecek, sattıklarına alıcı bulabilecek kapasitedeler. 

Kim kazanırsa kazansın, onlar da kazanıyor... Kim kaybederse kaybetsin, onlar kaybetmiyor... 

Ne diyordu rahmetli Süleyman Çakır! ‘Ne güzel hayat be!’’