Yaşadığım kentte belediye başkanı olsam; öncelikle kentimin şairlerinin şiirlerinden birer dörtlüğü kentteki bütün ağaçların gövdelerine asarım. Şiir gibi bir hayatı hemşerilerime sunmak adına…
Evrensel olanların şiirlerini de özellikle yıllanmış çınar ağaçlarının gövdelerine…
Bunun mini bir örneğini Ayvalık’ın Badavut’unda gördüm ben. Akıl edenleri kutluyorum!
Sokak, cadde ve parklara da şair, besteci, müzisyen, ressam, heykeltıraş, eğitimci ve yazarların adını veririm.
Milli eğitim müdürüyle anlaşır, sanatçıların belirli aralıklarla okullarda öğrencilerle buluşmasına olanak sağlarım.
Bütün bunlar için de liyakat sahibi, egosundan arınmış, birikimli bir hemşerimi kendime kültür müdürü yaparım. Hemşerimi diyorum, çünkü kentimin insanı dışında biriyle çalışmam ben.
İzmir’de yaşadığıma göre, bu kentin milletvekili seçilmiş, sonra milli eğitim bakanlığı yapmış bir felsefeciyi doğum ve ölüm yıldönümlerini anımsamak için her 17 Aralık ve 26 Şubat’ta Hasan Âli Yücel adına bir kültür merkezinde etkinlik düzenlenmesini isterim örneğin.
Kültür müdürüm bunu unutur/ ihmal ederse kulağını çekerim.
3 Mart 1924’ün anlamına uygun bir etkinliğe imza atmazsa,10 Nisan Laiklik Günü’nü ihmal ederse, 5 Ekim ve 24 Kasım’da öğretmenleri anmaya değer programlar düzenlemezse, 10 Aralık’ta İnsan Haklarına dair söyleşi ya da dinleti yapmaz ise, bu toprakların en büyük şairini doğum ve ölüm yıldönümlerinde anmaz ise o kültür müdürümle yolumu hemen ayırırım.
Başka iş mi yok, gitsin zabıtada çalışsın ya da park bahçelerde…
Kültür ve sosyal işler müdürlüğü bir başka çünkü.
Kültür müdürü dediğin kişi, 23 Nisan’ın sadece Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olmadığını, 23 Nisan’ın aynı zamanda ‘ Dünya Kitap Günü ’ olduğunu bilmeli diye düşünürüm. Hatta o gün her okulda en çok roman ve öykü okuyan öğrenciye birer kitap armağan edilmesini isterim.
Kentimin her semtinde kütüphaneler açılmasını sağlarım.