Sonunda 3 Eylül’de Şeytanın Kahvesi’nde bir araya gelebildik Feyza Hepçilingirler, Salim Çetin ve Mehmet Büke ile

25 Temmuz 2025’te Favori Yayınları’ndan ( Ankara) çıkan üç kitabımın tanıtımı için annemin beşinci oğlu diye dilime doladığım Suat Kaçak’ın ‘Şeytanın Kahvesi’nde günler öncesinden 3 Eylül’ü planlamış eşe dosta duyurusunu yapmış ve sabırsızlıkla bekler olmuştum o günü.

O üç kitabım şunlardı:

RASİME- RECAİ ŞEYHOĞLU KÜTÜPHANELER ZİNCİRİ İLE AYDINLANMA EVLERİNE TOPLU BAKIŞ (2002-2025)

YAZIYLA FOTOĞRAF ÇEKMEK

DEĞERLERE SAYGI

İlk kitabım Cunda’da geçtiğimiz yıl tanık olduğum işlevsiz Bekir Coşkun Kütüphanesi ile Karşıyaka’da belediye tarafından kapatılan Mehmet Atilla Kitaplığı’nın bende yarattığı acı ve hüsranı mercek altına alan ve sonrasında kütüphanecilik yaşamımızda başımızdan geçen kimi sancıları/ mutlulukları/ travmaları anlatan ve de özellikle RASİME ŞEYHOĞLU KÜLTÜR EVİ projemizin ülkenin dört bir köşesinde bilinmesini anlatmaya çalıştığım bir kitap.

ŞEYTANIN KAHVESİ’NDE KİTAP TANITIMI-1

10 yıldır Karşıyaka / Latife Hanım Köşkü bahçesindeki kapalı alanda bulunan, emeklilere/ gelen konuklara kültür hizmeti veren kitaplığımız KENT A.Ş.’nin isteği üzerine kapatılmış, iki buçuk yıl sürdürdüğümüz bilim -sanat-edebiyat konulu söyleşileri de- maalesef- kültür müdürünün isteğiyle son bulmuştu. Söyleşilere son veren kişi başkan değil, kültür-sanat düşmanları değil, eşkıya değil, bir kültür müdürü!

Üstelik, kültür-sanat adına yıllarca etkinlikler düzenlemiş yıllar öncesinin efsane belediye başkanı Zafer Keskiner’in kızı! Babasıyla sadece fiziki benzerliği olan bir kadın!

Zafer abinin rahle-i tedrisatından geçmemiş biri.

Karşıyaka’nın bilim-sanat ve edebiyat söyleşilerine son vermiş bir kültür müdürüne sahip olması içimizi yakıyor! Ona bu görevi veren de Karşıyaka’nın İyi Parti’den gelen Başkanı!

Amerikan Kız Koleji’nden sınıf arkadaşlarıymış meğerse…

Neyse…

Biz, Feyza Hepçilingirler’in dediği gibi kitapların okunması için çırpınırken Cunda’daki Bekir Coşkun Kütüphanesi’ne ise kitap okumak için gelmeyenlerin varlığı ve kitap okumak için dışarıya kitapverilmeyişi bir öğretmen/ kütüphaneci olarakdikkatimi çekmiş, yaralamıştı beni. Çalışan bayana sorup öğrenmiştim bu bilgileri.

5 binin üstünde kitabın bulunduğu o muhteşem taş bina/kütüphane gelinlik kız gibi… Bakımlı mı bakımlı. Yaz sıcağında buz gibi serin, kışın ıpılık…

Kütüphane, kitapların okunması/ okutulması amacına yönelik değil de Bekir Coşkun’un yıllardır yaşadığı Cunda’daki anısını yaşatmaya yönelik olarak yapılmış müze ev sanki. Ama tabelaya bakacak olursanız ‘kütüphane’

Anısı güzel Bekir Coşkun, böylesi bir tablonun varlığını düşlemek bile istemezdi benim bildiğim.

O, okumaya çok önem veren bir Urfalı’ydı.

Kitap- Kütüphane deyince, bizim bu konuda çok söyleyecek sözümüz olduğunu eş-dost- siyaset çevresi ve iletişimci arkadaşlarımız bilir.

Kitabım, açtığımız 64 kütüphaneyi ve 14 aydınlanma evini anlatıyor.

YAZIYLA FOTOĞRAF ÇEKMEK, gazetelerde, haber portallarında yayımlanmış yazılarımdan seçmeler…

DEĞERLERE SAYGI ise bir anlatı dosyası.

Öykü diline çok yakın anlatılar olduğunu söyledi o gün Salim Çetin.

Duyurusu için usta grafiker İlhami Güler ile Karşıyaka’dan komşum Mithat ve Volkan kardeşlere ricada bulunmuş, afiş yaptırmıştım. İki üç gün de internette yayımlamış/ instagram sayfamda duyurusunu yapmıştım.

Gültekin Emre, bir aksilik çıkmazsa yanımızda olacağını söylemişti.

Abdullah Şengörenoğlu‘ umarım’ demişti.

Rahmi Gençer de aramızda bulunmayı çok istediğini, katılmak için çaba göstereceğini söylemişti.

Bülent Çevik ile üşenmeden Filiz Ali’nin evine kadar gidip kitapları yardımcısına teslim etmiş, ‘ beklerim’ demiştim.

Ve daha kime/ kimlere…

Kemal Anadol, afişi görünce ‘ müthiş bir kadro ‘ demişti.

*

ŞEYTANIN KAHVESİ’NDE KİTAP TANITIMI-2

İlk konuşacak olan Feyza Hepçilingirler, Amerika’dan yeni dönmüştü. Bir buçuk ay kızının, damadının ve torunlarının yanındaydı.

Benimle ilgili ondan daha iyi konuşmacı mı bulabilecektim. Şansıma bakın ki siz, Feyza Hanım zaten Ayvalıklı’ydı.

Gerek yakın çevrem gerekse de ozan- yazar çevrem ona benim hep ‘ Canım kraliçem’ ya da ‘ Aslan kraliçem’ dediğimi bilir. Beni mi kırardı aslan kraliçem!

Salim Çetin, İzmir’den gelecekti. Gezi kitaplarımla ilgili konuşacaktı.

Sendikacı Mehmet Büke de Altınova’dan…

O da benim Eğitim-Sen ile olan aşk derecesindeki ilişkimi anlatacaktı.

Elimden geleni yapmış, MariamBaştuz’a uğrayıp birer kitabımı vermiş, davet etmiştim.Tiflisli bir Gürcü olan Mariam, benim Ayvalık’takigüzel dostlarımdan. Onun bütün siyasi değerlendirmelerine hep katılmışımdır. Doğru bildiğini okuyan, yiğit bir arkadaşımdır.

Eskici Ruhsar’ı hiç ihmal eder miyim? Esnaf olduğu için 17.30’da aramızda olamayabilir ama ben yine de davet edeyim dedim. CHP’deki arkadaşları da bilgilendirdim tabii ki…

İki üç yıl önce yine burada/ Şeytanın Kahvesi’nde iki kitabımı tanıtmıştık.

Anısı güzel Bedri Karayağmurlar ile gazeteci Suat Salgın’ın sorularını yanıtlamıştım o gün.

Hem kitap tanıtımında bulunacağız hem de ilçe halk kütüphanesi müdürü Aygül Öncel’i çağırmayacağız, olur mu hiç?

Aygül Hanım’ı çeyrek yüzyıl öncesinden tanıyorum.

2015’in 22 Ocak’ında Bağyüzü’nde Orhan Kemal Kütüphanesi’ni açtığımızda yanıbaşımdaydı.

Açılış öncesinde Salim’i Mariam ve sahaf olan emekli bankacı arkadaş ile tanıştırmak için kısa bir şehiriçi tur yapmış olduk. Ayvalık Sanat Fabrikası’nı gösterdim.

Barbaros Caddesi’nin o telaşlı kalabalığına daldık. Bu cadde beni büyülüyor doğrusu!

Gelelim Şeytanın Kahvesi’ne…

Burası, şaka bir yana Ayvalık’ın en tanınmış kültür mekânlarından biri. Suat Kaçak, aile boyu çalışıyor burada.

Yabancı olduklarını anladığım kimi gençlere soruyorum bazen, ‘’ Burayı nereden öğrendiniz, kim gönderdi?’’ gibi…

Düşünün, İstanbul’dan geliyorlar ve burada iki saat kadar oturuyorlar. Oysa deniz kıyısındaki kafeler hem daha serin hem daha çeşidi bol ama illa Şeytanın Kahvesi!

Oysa burada sadece çay, kahve ve koruk suyu var. Şeytanın Kahvesi farkı dedikleri!

Şu da var ki burası kitaplığıyla, fotoğraf albümüne benzer zengin koleksiyon ve Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Köşesi ile tam bir kültür mekânı. Belediye de bunun farkında zaten.

ŞEYTANIN KAHVESİ’NDE KİTAP TANITIMI-3

Sayısı bugün 14’ü bulan Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Evlerinin bu 5.sini 2016’nın 20 Ekim’inde ilçe milli eğitim müdürü ve kaymakam ile açmıştık.

Antikacılarla içli dışlı olduğum günlerde…

Kitap tanıtım toplantısına katılan Eskici Ahmet ile de ( Ahmet Topuz) o günlerde tanışmıştık. İyi müşterilerindendim Ahmet Bey’in. Ahmet Bey, eskiciliğinin yanı sıra çok iyi bir tasarımcı. Keşke güzel sanatlarda okusaymış diyesim geliyor hep.

Toplantıda gözlerim hep Sarımsaklılı Sercan Duman’ı aradı.

Değerlere Saygı adlı kitabımın basım giderini o karşılamıştı. O ilk kez yazan birine böylesi bir destekte bulunuyordu. Ben de ona teşekkür edecektim ama maalesef gelmedi. İşlerinin yoğunluğundan olsa gerek…

Sercan Bey, çok iyi bir eş ve mükemmel derecede bir baba. Sarımsaklı’daMarenostrumBeachWedding’in işletmeciliğini yapıyor.

Toplantının moderatör dediğimiz kolaylaştırıcısı yoktu. Gültekin Emre’den rica etmiştim bunu ama aramıza katılamadı o gün. İş başa düşmüştü.

18-19 yaşlarında CHP Salihli İlçe Gençlik Kollarında yöneticilik, İGD kurucu üyeliği ve sonra Muğla Bölge Temsilciliği, TÖB-DER Suruç Temsilciliği, Eğitim-İş ve Eğitim-Sen yılları ve aldığım görevler, EĞİT- DER İzmir Şubesi’nde ‘ Salı Söyleşileri ‘ düzenleyiciliği,CHP İzmir İl Başkanlığında Kültür- Sanat Koordinatörlüğü, Karşıyaka Mehmet Atilla Kitaplığı Söyleşilerinin moderatörlüğü, Karşıyaka Kent Konseyi Eğitim Çalışma Grubu Başkanlığı…

Böylesi bir yaşam zenginliğinin insana yazı konusunda da çok malzeme verdiğini dile getirip yazmayı çok sevdiğimi, yazmanın bende bir aşk olduğunu dile getirdikten sonra sözü hemen sağımdaki canım kraliçeme verdim.

Feyza Hepçilingirler, gereksiz tek sözcük kullanmayan, az ve öz konuşan, konuya olan hakimiyeti nedeniyle kendini iyi dinleten bir edebiyatçı. Dilbilimci!

Bir başkasına yapmış mıdır bildiğim yok ama ‘Aşkım Bergama’m’ adlı kitabımın editörlüğünü yaptığında hem beni hem de Heyemola Yayınlarını çok mutlu etmişti on yıl öncesinde. 3 Eylül’de de yine beni mutlu ediyordu işte!

Özetle şöyle konuştu o gün:

‘’…Kitap okuma zamanının cep telefonlarına harcandığı günümüzde sevgili Recai Şeyhoğlu, kitabı sevmekle kalmıyor, sevdirebilmek için de elinden geleni yapıyor.

Yalnızca kitabı değil, insanımızı seviyor. Öylesine sevgi dolu bir insan ki ‘’ Köylerde Rönesans’’ adıyla bir hareket başlatmış; biri de yurtdışında olmak üzere 65 tane kütüphane açmış şimdiye kadar.

Köylerden Orhan Kemal’ler, YaşarKemal’ler, Fazıl Say’lar yetişsin diye yeni kütüphaneler açmaya da devam ediyor.’’

Salim Çetin’e söz vermeden önce onunla olan ilişkimi anlatmam gerekiyordu.

Dile kolay, 7-8 yıl ben onun Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğü yaptığı yıllarda yamaklığını yapmıştım. Yarım gün okul, yarım gün kültür merkezi…

Öyle ki çoğu kişi de beni orada hergün gördüğünden Konak Belediyesi’nin çalışanı olduğumu düşünür olmuştu. Başkan yardımcısı Ayşe Zübeyde Hanım, parasız pulsuz çalıştığımı öğrenince Salim Çetin’e ‘’ Bunun aynısından bir de merkez binaya istiyorum.’’ mu ne demiş…

Şunu da söylemeliyim ki, başkanların da her biriyle çok iyi ilişkilerim oldu.

Ahmet Sarışın olsun,Erdal İzgi ya da Muzaffer Tunçağ olsun her biriyle güzel dostluklarım oldu.

Kültür gezilerinin düzenleyiciliği, panel- konferans gibi etkinliklerde etkin roller üstlenme ve kütüphane kurma konusunda olağanüstü çaba harcadığımı söylersem bu abartı olmaz.

O günleri çok özlüyorum.

Kültür müdürü denince aklıma gelen tek ismin neden Salim Çetin olduğuna gelince…

Danışıyordu, dinliyordu, paylaşıyordu. ‘’ Ben biliyorum’’ demiyordu hiç.

İzmir’de iz bırakmış önemli kültür organizasyonlarında hep onun adı vardır. Diğerleri hiç alınmasınlar, hiçbiri Salim Çetin kadar başarılı olamadı.

Beni de çok iyi tanıyan biri ya…

Tabii ki bugün o burada olup kitaplarımla ilgili bir şeyler söylemeliydi.

Önceki yıllarda da yeni çıkan kitaplarımın tanıtım kokteyllerini hep Konak Belediyesi Kültür Merkezi’nin 6. Katında yapmıştık. Salonun ağzına kadar dolu olduğuna o da tanık olurdu hep.

Hatta Bülent Habora, Evrensel’de benim kitap tanıtma kokteyllerimin miting gibi geçtiğini yazmıştı bir kezinde.

O gün Değerlere Saygı’da öykü dilini becerebildiğimin yanı sıra en çok gezi kitaplarıma yer ayırdı.

20 günlük Polonya gezimizde birlikteydik çünkü. Beni daha yakından tanımış, yurda döner dönmez hemen bu geziyi ‘ Haziranda Bahar ‘ adıyla kitaplaştırdığıma ( Güldikeni Yayınları- Ankara) tanık olunca şaşırmış, kitabı da çok beğeniyle okuduğunu söylemişti.

Tek tek diğer gezi kitaplarıma da değindi. Tarihin Coğrafyası, Renkler Ülkesi İran, Sofya Üsküp Günlüğü, Ya Sas Komşu (Rodos- Santorini- Mikonos Gezi Notları),Türkü Ana İle Yollarda ( Gürcistan Gezi Notları)

Özellikle de İran’la ilgili yazdıklarıma…

Doğrusu bu ya… Gezi kitaplarıma hiç kimse bu denli değinmemişti.

Kuşadası ve Karşıyaka’da İran’la ilgili olumlu izlenimlerimi iki kişi sanki şeriat propagandası yapıyormuşum şeklinde değerlendirince okuma konusunda bizim İran’ın çok gerisinde kaldığımıza bir kez daha tanık olmuştum.

İran’daki kütüphanelerde mollalar kitap okuyorken bizde hâlâ çok kişinin maval okuduğuna kimbilir kaçıncı kez tanık oluyordum.

İki üç yıl önce olsa gerek, internetten ( bilgisunar) öğrenmiştim.

Türkiye’de 493 bin 500 kişi kütüphane üyesi bulunuyor. İran’da ise bu sayı 7 milyon.

Yolu İran’a düşen herkes, kitabevlerinin vitrinlerinde ve raflarında Lenin, Engels, Mao, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Elif Şafak, Orhan Pamuk kitaplarına rastlar.

Sorarsanız da şu yanıtı alırsınız: ‘’ İran’da kitaplar azattır!’’

Anladım ki Salim Çetin, benim annemle birlikte Gürcistan’a yaptığım geziyi ve bu birlikteliği çok sevmiş.

Bu arada hemen söylemiş olayım, lütfen bir de İran’ı Feyza Hepçilingirler’den dinleyin. Çünkü o da gidip gördü o kadim toprakları ve o kadim kültürü.

Mehmet Büke, Eğitim-Sen’de yıllarca örgütçülük yapmış bir öğretmen. Belediyecilik de yaptı bir ara…

Eğitim-Sen’le olan ilişkilerime yakın tanıklardan biri.

Elbette onun da söyleyecekleri vardı. ‘’ Recai Şeyhoğlu ve Eğitim-Sen’’ başlığı altında.

Eğitim-İş ve Eğitim-Sen, beni ben yapan iki sendika…

Hiç unutmam, Hüseyin Akdağ İlkokulu’ndan A.Ragıp Üzümcü İlkokulu’na tayinim çıkmıştı.

Ben geliyorum diye Eğitim-Sen’in işyeri temsilcisi olan Mahmut arkadaş, temsilciliği bırakmış.

‘’ Recai Bey buraya geliyor. O daha iyi yapar.’’ diyerek.

Gururlansam mı üzülsem mi, bilememiştim.

Mehmet Büke de benzeri konulara değindi.

Oğlunun özel bir durumu nedeniyle aramızda bulunamadığını söyleyen Rahmi Gençer özür diliyordu etkinliğe katılamadığı için. Ama kitaplara başlamış bile…

*

Çok yerde dile getirdiğim, hatta Mesut Başkana yazılı olarak ilettiğim bir notum var.

Neden Feyza Hepçilingirler’in adı bir parka, sokağa ya da caddeye verilmez?

Türkçenin Kraliçesi olarak nam salmış, dilbilimci, emekli akademisyen, yazar Feyza Hepçilingirler’in adı, neden bir Ahmet Yorulmaz gibi Ayvalık’ta ölümsüzleşmez, anlayabilmiş değilim.

Feyza Hanım’ın adını yaşatmak için illâ onun ölmesi mi gerekiyor?

3 Eylül, benim etkinliğimdi. Bir güzellik yaşadık Şeytanın Kahvesi’nde.

Ayvalıklıların da 26 Ocak 2025’te bir başka güzelliğe tanık olmasını arzu ederim ben.

Doğum gününde Feyza Hanım’ın adını bir park ya da caddeye vererek…

Bugüne değin adının neden verilmemiş olduğunu çok meşgul olduğu / ticaret erbabı olduğu için başkanınbil(e)mediğini, bilemeyeceğini anlayabiliriz.

Peki… Başkanın kültür işlerinden/ değerbilirlik konularından anlayan bir memuru da mı yoktur?

Son söz Ayvalıklıların olsun.

İmza kampanyası açalım. Hazırlanan metni; Sanat Fabrikasına, Cavlı’nın Kahvesi’ne, Cunda’da kütüphane ve muhtarlığa, Şeytanın Kahvesi’ne, İsmet İnönü Sanat Merkezi’ne, demokratik kitle örgütlerine, CHP’ye bırakalım ve işi takip edelim.

Feyza Hanım AYVALIK’TIR

Feyza Hepçilingirler EDEBİYATTIR.

Feyza Hepçilingirler SEVGİDİR.