İmralı Adası’nın çevresinde savaş gemisi görürseniz sakın şaşırmayın. Termal kameralarla donatılan İmralı Adası’nda uçan kuştan bile şüpheleniliyor ve bir kuşun bile Apo’ya zarar verebileceği dikkate alınıp adadan uzaklaştırılmaya çalışıldığı da dilden dile anlatılıyor.
Kısaca… Çok iyi korunuyor Apo.
Apo’nun yemekleri, İmralı Adası’nda bulunan diğer personelle aynı. Ancak, Apo’nun yemeği verilmeden önce bu yemeği götürülenlere tattırılıyor. Yemeği en az iki, bazen üç kişi birlikte götürüyor.
Bir zamanların Osmanlısında birilerine yapılan gibi.
Apo, özellikle çorbanın yüzündeki yağı kaşıkla ayırıyor, etin yağlı yerlerini de yemiyor. Sağlığına çok dikkat ediyor.
Kendisine gazete ve kitapları veriliyor Lambası yirmi dört saat yanık tutuluyor. Saat 07’de kalkıyor, saat 22’de yatıyor.
Sayın Öcalan’ın İmralı’da her gün tansiyonu, nabzı ölçülüyor. Bir rahatsızlığının olup olmadığı İmralı’da görevli askeri doktor tarafından soruluyor.
Adalet Bakanlığı yapmış olan Mehmet Ali Şahin’in söylediği gibi ‘’ Türkiye’de Abdullah Öcalan’ınki gibi sağlığına dikkat edilen bir başka kişi yoktur.’’
Uğur Mumcu’nun; geçmişte MİT adına çalıştığı, ‘’ Şafak Bildirisi’’ nden tutuklandıktan sonra (İçeride altı ay kalıyor ) MİT’in ‘’ Bizim adamımızdır’’ yazısı üzerine serbest bırakıldığı yolunda bilgisi olduğunu belirttiği kişidir Apo. Uğur Mumcu denilince durup düşünmek gerek. Onun kuşkularına kulak vermekte yarar var.
Merakını gidermek için Baki Tuğ’u arayıp bunu sorar. Aldığı yanıt ‘’Bana göre MİT mensubu değildi.’’olur.
Şu var ki Sayın Öcalan, MİT’te 20 yıl memur olarak çalışan Kürt kökenli Ali Yıldırım’ın damadıdır.
MİT adı geçince insanlar doğal olarak kuşkulanıyor.
Ankara Tapu Kadastro Meslek Lisesi’nden mezun olduktan sonra Sayın Öcalan’ın Diyarbakır Tapu Müdürlüğü’ne tayini çıkıyor. Bir yıl sonra da Diyarbakır Tapu Müdürlüğü’nden İstanbul Kadıköy Tapu Müdürlüğü’ne …Bu tayinleri nasıl yaptırabiliyor?
Daha başka…
İstanbul Kadıköy Tapu Müdürlüğü’nde çalışırken İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırıyor. O kayıttan bir yıl sonra da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne naklen geliyor.
Bu arada devletten de burs alıyor.
Baki Tuğ merak ediyor: ‘’ Apo, Kenya’dan getirildiği zaman kanunun gereği neyse o yapılmalıydı. Milletin çocuklarını idam ederken Apo’nun idam edilmemesinin sebebini hâlâ çözmüş değilim.’’
Bazılarına göre Abdullah Öcalan, polise yardımcı oluyordu.
Duayen gazetecilerden Ünal İnanç’ın sözlerine gelince…
‘’ Abdullah Öcalan, Emniyet’in adamıydı. Hatta polisler ona ‘’ Bizim Apo ‘’ derdi. Kendisini o dönemde ben de tanıyorum.’’
Güvendiği polis müdürleriyle konuşurken kendisine ‘’ Sen Apo’yu tanımıyor musun, iyi bir çocuktur. MİT’çi Ali Dayı’nın damadıdır. Polisle arası çok iyidir.’’ denildiği de olmuş.
Gelelim onun kendini nasıl anlattığına…
‘’ … Benim sağ-sol çatışması içerisinde klasik bir solcu olarak kabul edilmem ya da klasik Kürtçü olarak kabul edilmem doğru değildir.
Yeni kurulan Cumhuriyet’e karşı isyan başlatanlar henüz Cumhuriyet’e alışmış değillerdi. Yıkılan eski rejimi arıyorlardı. İsyanların bastırılmasında belki aşırı şiddete başvurulmuştur ama bu kesinlikle Kürtleri ezmek için uygulanan bir şiddet olarak algılanmamalıdır. Alınan tedbirler Cumhuriyet’i korumaya yöneliktir.
Bana göre Kürtlerin derdi ayrı bir devlet kurmak olamaz. Federasyon ve otonomi bir çözüm değildir.
Benim programlarımın başlangıçta hayali olduğunu anladım. Kürt devleti kurmanın mümkün olmayacağı ilmen de sabittir. Gerekli de değildir. Mevcut Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde demokratik ortamda her şeyin gerçekleşmesi mümkündür.
1993’ten beri PKK’yı şiddet kullanan örgüt olmaktan çıkarıp siyasi alanda faaliyet gösteren bir örgüt haline getirmek için çaba sarfettim.
Esasında PKK’nın bütün şiddet eylemlerinden sorumlu olmakla beraber, bu eylemlerin çok büyük bir kısmının talimatını da ben vermiş değilim. Hatta şiddete karşı da urdum; birçok eylem, alan komutanları talimatıyla olmuştur.
Bugüne kadar okul yakmalar, öğretmen öldürmeler gibi ağır olaylar örgüt adına gerçekleştirilmiştir. Örgüt başı olarak sorumluluk bana çıkartılmaktadır, bunun farkındayım. Ancak ben örgütün başı olarak bunları her zaman önlemek istedim.
1991 yılında DEP’e oy vermeyen herkesin tavuğunu bile öldürün diye talimat verdim. Ancak bunun hata olduğunu anladım.
Ben politik sosyalistim. Komünist değilim. Milliyetçiliğe karşıyım, sevmiyorum da…
Hiç de azımsanmayacak bir Kürt nüfusu bana duygusal olarak bağlıdır. Benim Türkiye tarafından öldürülmem gerçekten içte karışıklıklar yaratabilir.
Özgürlük mü, işte Türkiye! Demokratik sistemi içerisinde aranan her türlü özgürlük var. Vatan mı? İşte Türkiye vatanımız derim. Türkiye bizim tarihi ortak vatanımızdır. Bu ortak vatanın bölünmesini istemem.
Benim bugüne kadar Atatürk’e karşı, Türk ulusu ve bayrağı aleyhine bir sözüm olmamıştır. Söylediklerim de eleştiri mahiyetindedir. Atatürk’ü küçük düşürücü sözlerim de yoktur. Atatürk’ün önderlik hususlarını takdir ettim.
Amacım, ülkemizi ve devletimizi daha da güçlendirmek ve yardımcı olmaktır.’’
Şemdin Sakık, 20 yıl PKK’nın dağ kadrosunda görev yapmış biri.
Şemdin Sakık’a göre Apo şöyle biri: ‘’ Siyasi ve örgütlenme yönü güçlü olup çelişki ve çatışmalardan iyi yararlanır. Her sisteme ayak uydurur. Askeri ve mücadele yönü zayıftır. Duygularını yenmesini bilir. Yaşama, cinselliğe düşkündür. Eğitim adı altında yanına aldığı bayan örgüt mensuplarıyla cinsel ilişkide bulunur. Bencil bir yapıya sahiptir. Kendisini toplum üstü, tanrısallaşmış bir insan olarak görür.’’
*
Yukarıdaki satırlar, Saygı Öztürk’ün ‘ APO Olayının Perde Arkası ‘ kitabından…
Sular seller gibi okunan bir araştırma- inceleme kitabı.
Derinlikli bir araştırma, sorup soruşturmanın ürünü.
Saygı Öztürk, yapay zekaya göre şöyle bir gazeteci:
‘’ … Gazetecilik tarzı, belgelere dayalı- araştırmacı- habercilik anlayışıyla öne çıkar.
Araştırmacı ve belgeselci yönü güçlüdür. Tarafsızlık ve doğruluk vurgusu yapar.
Devlet kurumlarını yakından tanır.
Yazı üslubu sade ama etkileyicidir.
Mesleğinde güvenilir ve saygı duyulan bir isimdir.
Biz okurları onu, yapay zekanın saptamasıyla belgeyle konuşan gazeteci olarak tanıyoruz. Emniyette, yargıda ve askeri bürokraside geniş bir kaynak ağı olduğunu da biliyoruz. Ona güvendikleri için de bilgi/ belge yağdırıyorlar.
Demem şu ki, 2009’da ilk baskısı yapılan ‘ APO Olayının Perde Arkası ‘, Apo’nun kim olduğuna dair kuşkuları ve merakları tüm çıplaklığıyla sergileyen bir kitap.
*
Cesuryürek Özgür Özel’e yakışan medya ve iletişimden sorumlu GYK üyesi.
Ya da Parti Meclisi…
Gazetecilikten ziyade artık milletvekili olarak parlamentoda yer alması gereken biri.
Abisi, Vali Refik Arslan Öztürk’ü bürokratlığı yanı sıra karikatürist kimliğiyle de tanımıştık.
Tevazusu, savurganlığa karşı sergilediği tavırlarıyla da gönüllerde taht kurmuş biriydi.
Saygı Öztürk de yazdığı kitaplarla, duruşuyla, konuşmalarıyla saygıyı hak eden bir gazeteci.
Kimsenin itiraz etmediği, toplumun her kesimiyle pozitif ilişkiler kurmayı beceren bir haberci/ yazar.
Son aylarda hakkında en çok konuşulanların başında gelen, dün idamı istenen, bugün devletin sahiplendiği Sayın Öcalan olan Apo’yu her yönüyle öğrenmek isteyenlerin okumasında yarar olan bir kitap.
Belgelerin konuştuğu, yorumun yapılmadığı bir kitap.
Çok istesem de benim de yorum yapmaktan kaçındığım bir kitap…