23 Kasım Pazar günü Karşıyaka Belediyesi Bülent Ecevit Çarşı Kültür Merkezi’nde YKKED Genel Başkanı Prof. Dr. Ethem Duygulu’nun da katıldığı etkinlikte eğitimci- şair- yazar Hidayet Karakuş’a Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü verildi.

Etkinlik Prof. Dr. Ayfer Kocabaş’ın yönetiminde YKKED Mandolin Orkestrası’nın müzik dinletisi ile başladı.

Prof.Dr. Ayfer Kocabaş, bilindiği gibi daha önceki YKKED Genel Başkanı Kemal Kocabaş’ın eşi oluyor. Kocabaşların bu derneğe olan katkıları/ çabaları unutulmuş değil.

Hidayet Karakuş belgeselinde, şairin çocukluğu, öğrenciliği, öğretmenliği, edebiyat dünyasıyla olan ilişkisi, Kanlı Sivas Katliamı’ndan/ o cehennemden nasıl sağ çıktığı konuları dillendirildi.

YKKED Karşıyaka Şube Başkanı ve yakın arkadaşlarının kendisiyle ilgili değerlendirmeleri ve anılarından sonra sahneye çağrılan Karakuş’a ödülü YKKED Genel Başkanınca takdim edildi.

Hidayet Karakuş, kendisine verilen bu ödül nedeniyle çok mutlu olduğunu/ gururlandığını söyledi.

Nail Çetin’in yönettiği program üç saat sürdü.

YKKED 2025 MUSTAFA NECATİ ÖĞRETMENLİK ONUR ÖDÜLÜ HİDAYET KARAKUŞ’UN-2

*

Yıl 1995.

İlk kitabım ‘Borlu Derebeyinin Ölümü ‘ İleri Kitabevi Yayınlarından çıkmıştı. 15-16 öykü vardı o kitapta.

İlk kitabım olduğu için çok heyecanlıydım. Kimlerin ne diyeceğini çok merak ediyordum.

İlgilenen var gibi yok gibiydi.

41 yaşındaydım. ‘’ Kırkbir kere maşallah! ‘’ diyenler olduğu gibi ‘’ Sen de mi yazar oldun?’’ diyenler de vardı.

İşte o günlerde kitabımı okumuş ve dört sayfalık bir yazıyla beni hem eleştirmiş hem de kutlamıştı Hidayet öğretmenim. Bana büyük bir cesaret vermişti. Muzaffer İzgü ağabeyim gibi…

İkisi de bana o yıllarda yol göstericilik/ ağabeylik yaptılar dersem bu abartı olmaz.

O yıllarda üyesi olduğum sendikanın kültür- sanat sorumlusu gibi çalıştığım için okullarda Muzaffer İzgü- Hidayet Karakuş ve Hüseyin Yurttaş’ı imza ve söyleşi günleri düzenliyordum. Hatta sendikada çok arkadaş ‘’ Recai’nin bu üç yazardan başka bildiği yoktur.’’ diyordu.

Muzaffer abi ve Mevlüt Kaplan ile Alaşehir’e bile gitmiştik o günlerde. Eğitim-Sen’in davetiyle…

İşte o yıllarda çalıştığım okula/ A. Ragıp Üzümcü İlköğretim Okulu’na Hidayet Karakuş’u getirmiştim. İnanması zor ama 620 kitabını eritmiştik. Bugün bir kitabevi bir yılda o kadar çocuk kitabını satamıyordur herhalde. Öğrenciler çok sevmiş olmalıydı onu.

Ben onlarla çok güzel dakikalar/ saatler yaşadım. Her üçünü de çok sevdim.

Bugün İzmir’deki çok yetişkin, onların kitaplarıyla büyümüştür.

Centilmenlik denince İzmir’de aklıma dört isim gelir.

Avram Ventura, Mehmet Atilla, Hidayet Karakuş, Ünal Ersözlü.

Trend, okey, all right, directör, mesela, manager, start, tevellüt gibi dilimize başka dillerden geçen sözcükleri kullanmayagörün…

Herhangi biri bu konuda sizi uyarmayabilir. Hidayet Karakuş asla!

Diyelim ki alışveriş yapıp bakkaldan çıkıyorsunuz. Tezgahtar size ‘’ Hoşça kalın! ‘’ dedi.

Hiç üşenmeden geri döner ve anlatır ona ‘’ Güle güle ‘’ demesi gerektiğini.

Kendimi ona çok yakın bulurum. Takıldığımda sorarım, danışırım.

Whatsapp Image 2025 11 24 At 08.16.16

Ben de biraz ona çekmiş olmalıyım. Hiç üşenmem, dilimizi yanlış kullananı uyarır, doğrusunu anlatırım. Varsın on kişiden biri ağız burun kıvırsın, hiç önemli değil.

Hidayet Karakuş ‘ Doğru Türkçe ‘ demek.

Elinizde bir dosya mı var, okunmasını/ değerlendirilmesini mi istiyorsunuz, bu konuda size el uzatan kişidir Hidayet öğretmen. Tıpkı Mehmet Atilla gibi…

Gönlünüzü almak için ‘’ Çok güzel olmuş.’’ demeyecektir bilesiniz. ‘’ Böyle öykü olmaz! ‘’ da demeyecektir. Neyse doğru olan, size onu söyleyecektir.

Tabii, bu nedenle ona kırılan/ darılan hatta küsen de yok değil.

Gönül Çatalcalı gibi ‘’ Çok ağır olmuştu içime sindirmem ama çok da yararını görmüştüm doğrusu.’’ diyenler de çıkacaktır elbet.

Hidayet Karakuş demek, iyi öğretmenlik ve dostluk demek! Dayanışma demek.

Hiç üşenmeden Manisa’nın Saruhanlı’sındaki kütüphane açılışımıza gelmiş ve konuşmuştu. Bir de kütüphane önüne annem ve beldenin başkanı ile Rifat Ilgaz adına çınar fidanı dikmişlerdi. Kimbilir ne kadar büyümüştür o fidan.

Öğretmenlik yıllarında ‘ Demokrasi için Birlik ‘ grubunda yer alışı, TÖB - DER Başkanlığı, eğitim sendikalarına olan yakınlığı, bildiklerini dobra dobra dile getirmesi, sadece edebiyat değil siyasete de önem veriyor oluşu beni ona yakınlaştıran etkenler olmalı.

Her şair, her öğretmen öyle değil. Bunun da farkındayım. ( Emin olun, şimdi kulağımı çekecektir, farkındayımın neden Öztürkçesini yazmadım diye.)

Düşünebiliyor musunuz mezun olduğu okulun adını oğluna ad olarak vermiş.

Bunun adına değerbilirlik deniyor yanılmıyorsam…

Hidayet Karakuş, Temiz Türkçe demek!

Ben onun hiç mi hiç argo konuştuğuna tanık olmadım. Benim konuştuğum olur. Ama onunla konuşurken İstanbul beyefendisi gibi görünmeye çalışıyorum. Kısaca, onun Türkçesi beni hizaya sokuyor. Centilmenliği sadece bizlere mi?

Evinde İclal Hanım ile konuşurken de öyle.

Hidayet Karakuş demek, süreklilik demek!

Yıllardır ders veriyor. ‘ Hidayet Karakuş Yazarlık İşliği ‘ adı altında.

Yetiştirdiği öyle çok öğrenci oldu ki…

23 Kasım akşamı, Çarşı Kültür Merkezi’nde kendilerini ekrandan izledik. Yüzlerindeki Hidayet Karakuş sevgisini görmeliydiniz. Kimilerinin artık kitapları bile var.

Hidayet Karakuş vefa ve dostluk demek…

50 yıldan bu yana Efdal Sevinçli ile olan yakın dostluğu, gıpta edilecek türden. Eşleri ve çocukları, hatta torunları bile bu olağanüstü güzelliği sürdürmekteler.

Yakın dostları o akşam sahnedeydiler. Çetin Turan gibi, Hüseyin Yurttaş gibi, Tahsin Yücel gibi, Yılmaz Mızrak gibi… Orta yaşı geride bırakmış bir öğrencisi de…

O akşam neden İclal Hanım konuşmadı diye merak ettim doğrusu.

İzmirli centilmenin güzeller güzeli eşi de anlatmalıydı bence evdeki Hidayet’i…

*

Doğum günlerinde Yekta Güngör Özden’i, Kemal Nehrozoğlu’nu, Öcal Uluç’u, kızımı, damadımı ararım hep.

6 Eylül’de de hep onu. (6 Eylül 1946)

Sevince böyle oluyor!

Gelelim o pazarın güzelliğine…

Etkinlik 14.00’te başlayacaktı. Benim salona girdiğimde saat 14.01 idi. Gelirken de iyice ıslanmıştım. Yağmur nedeniyle salon boş olmasaydı bari diye düşünüp durmuştum yolda.

O ne?

Salon ağzına değin doluydu. Balkona çıkmak zorunda kaldım. Balkon da öyle…

Hatice Tatlı’nın gülen yüzüyle karşı karşıya kalmıştım. Diğerlerini hiç tanımamıştım.

Beş dakika sonra da program başladı. Salonda kimlerin bulunduğunu Nail Çetin sayesinde öğrenmiş oldum.

Etkinliğe katılamayanın ‘ Pazar’ gibi ‘ Yağmur ‘gibi bahanesi vardı aslında.

Öyle olmadı!

Sadece öğretmen değil, sadece şair- yazar değil, aynı zamanda ‘ aydın‘ özelliğini bildiğimiz Hidayet Karakuş’u yakınları, dostları, öğrencileri, entelektüel çevre yalnız bırakmamıştı.

Bu salonu herkes dolduramıyor çünkü.

Şiirleriyle, romanlarıyla ve çok sayıda çocuk kitabıyla okurlarının gönlünde taht kurmuş olmalı ki salon doldu taştı o gün.

Hidayet Karakuş olmak işte böyle bir şey!