Unutamadığım günleri düşününce aklıma ilk gelen Mayıs’ın 11’i ile 19’u geliyor.
11 Mayıs 1975 / Saat sabahın 07.30’u…
Yatakhanenin kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. Yanıbaşımdaki gözlüğe el attım hemen.
Elinde zincir olan biri ile upuzun yangın kürekli olan sarkık bıyıklı ve arkasındakilerin ‘’ kahrolsun komünistler! ‘’ diyerek üstümüze çullanmaları, zincirli ve kürekli olanların ilk kurbanı olmam ve sonrasında gözlerimi hastanede açmam…
Sivaslı Mehmet Güzel ve Turgutlulu İlhan Özel ile ağır yaralandığımız o mayıs sabahını hiç unutamıyorum.
Onlar gibi düşünmüyor, onlar gibi marşlar ve türküler söylemiyorduk. Bütün suçumuz buydu!
300 öğrencili o okulda 20-25 kadar olmamıza karşın baskılara boyun eğmeyişimizdi suçumuz.
Osman Nuri Koçtürk’ün ‘ Gıda Emperyalizmi ‘ ile Stalin’in ‘ Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm’ kitabını okuduğum günlerdi.
Bize saldıranlar mı?
Bir günden bir güne hiçbirinin elinde tek bir kitap görmemiştim. Ellerinde okudukları tek nesne, günlük bir gazete oluyordu.
Ağır yaralandığımız haberinin çoğu gazetede yayımlanmış olduğunu iyileştiğim günlerde öğrenebilmiştim.
19 Mayıs 1997’de ise çalıştığım okulda müdürüm 19 Mayıs konuşmasını bana vermiş, ben de o gün ulusal bağımsızlığımıza sahip çıkmamız gerektiğini, evlerimizi işyerlerimizi bayraklarla donatmamızı ve Atatürk’e olan ödenemez borcumuz olduğunu dile getiren bir konuşma yapmıştım.
Veliler, öğretmenler ve öğrenciler de çılgınca alkışlamıştı konuşmamı.
Ertesi gün mü? Akit denilen bir gazetenin birinci sayfasındaydım ‘’ Aşırı laik öğretmen ‘’ başlığıyla… Meğerse ben o gün velilere ‘ yobaz’ demişim. Veliler de üstüme yürümüş falan…
Konuşmamda öyle bir sözcük kullanmadığım gibi tören sonrası bir öğrencim ile evime giderken ne önümü kesen bir veli ne de üstüme yürüyenler olmuştu.
Sonraki günlerde mi…
Her gün okula tehdit mektupları gelir olmuştu. Konya’dan, Buca’dan, Erzurum’dan ve daha başka illerden.
İlçe milli eğitim müdürünün ve müfettişin de inanası gelmemişti olup bitenlere. Üstelik ne konuştuğumu okulumun müdürü ve öğretmenleri de dinlemişti.
Olayın kışkırtmaya yönelik komik bir tezgâh olduğu belliydi. Gazete, sadece okurlarını inandırabilmişti bu çirkinliğe.
28 Mayıs 1990 ise tüm eğitim çalışanlarını ilgilendiren özel bir gündü. O gün ilk memur sendikası kurulmuştu. 12 Eylül 1980’den sonra bir İLK’e imza atmıştı Dr. Niyazi Altunya ve arkadaşları. Öğretmen olduğum için olsa gerek, 28 Mayıs’ı hiç unutamıyorum.
Böylesi unutulmaz günleri oluyor insanoğlunun.
1 Mayıs 1977’yi hiç unutmam örneğin. 6 Mayıs sabahını, 15 Mayıs’ı, 19 Mayıs’ı, unutturulan 27 Mayıs’ı…
*
Bugün 19 Mayıs!
Ulusal bağımsızlık ateşinin yakıldığı gün!
Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün!
Güneşin bir başka doğduğu gün bugün!
Emperyalistlere ve işbirlikçilerine itirazın imzasının atıldığı gün bugün!
Bayrağımızın bir başka dalgalandığı gün bugün!
*
Yaseminlerin ortalığı mis gibi kokuttuğu, manolyaların açtığı, kirazın tezgahlara düştüğü Mayıs, ilkbaharın son ayı. Soğuğun, serinliğin yerini yaz sıcaklarına devredeceği ay…
Mayıs, bana bir de denemeci kimliğiyle edebiyatseverlerin gönlünde taht kurmuş Nurullah Ataç’ı anımsatan ay. 17 Mayıs 1957’de kaybetmiştik eleştirmen- şair ve yazar Nurullah Ataç’ı.
Bilinen bir anekdottur ama yinelemekte yarar var.
Birisi öldüğünde ‘’ kaybettik’’ ya da ‘’ yitirdik’’ deriz ya…
Nurullah Ataç, tiksinti duyuyor bu iki sözcükten.
‘’ Ölüler arkasından söylenen bu söz tiksindirir beni. Ben kaybolmam, yitmem, ölürüm! Öldü desinler benim için.’’ diyor.
Özlemle, saygıyla!
*
Yukarıda Diyalektik Materyalizm kitabından söz ettim ya…
Fatih Mehmet Maçoğlu, bu kitabı 15 yaşlarında okumuş. İbrahim Kaypakkaya’nın ‘ Seçme Yazılar’’ını da… Okumuş ama anlamamış, öyle diyor.
Malum, Maçoğlu dediğimiz kişi ‘Komünist Başkan’ diye bilinen Tuncelili Başkan.
Adı, aslında Emir Ali’ymiş. Nüfus müdürü Fatih Mehmet yapmış meğerse.
Okuldayken Başkana ‘ Kurt ’ diyorlarmış. Konya’da görev yaparken de adı ‘ Kürt’ müş.
Biliyor muydunuz bilmem, Vedat Türkali ile tanışınca ona ölümünden sonra mezarını Tunceli’ye getirip onu ölümsüzleştirmek istediğini söylemiş.
Vedat Türkali de ‘’ Yavrum, ben hanımıma öz verdim. Ölünce onun yanına gideceğime dair.’’ Yanıtını vermiş.
*
Mayıs mayıs deyip durdum ya…
İlk kez bir yazımda öğretmenlik yapmış olayım ve sizlere bir soru sorayım:
’ Salkım Hanım’ın Taneleri’ romanını yazan eski devlet bakanlarından birinin yazdığı, içinde ‘ mayıs’ sözcüğü geçen romanın adı nedir?
Gazeteye ilk telefon açan kişiye Son Mühür’de benim adıma Tunç Erciyas çay ısmarlayacak, bilginize...
-
RESMİ İLANLAR GÜNDEM HABERLERİ SİYASET HABERLERİ EKONOMİ HABERLERİ SPOR HABERLERİ MAGAZİN HABERLERİ DÜNYA HABERLERİGENEL HABERLER ASAYİŞ HABERLERİ BİLİM VE TEKNOLOJİ HABERLERİ ÇEVRE HABERLERİ EĞİTİM HABERLERİ FLAŞ HABERLER KÜLTÜR VE SANAT HABERLERİÖTEKİ GÜNDEM HABERLERİ SAĞLIK HABERLERİ SİNEMA VE TELEVİZYON HABERLERİ YAŞAM HABERLERİ YEREL YÖNETİM HABERLERİ YEREL HABERLER İZMİR HABERLERİ