Son 10 yılda 17 milyon öğrenci okuduğu üniversiteyi bıraktı, biliyor muydunuz?
Uyduruk, doğru dürüst eğitim kadrosu bulunmayan bir üniversiteden mezun olmanın bir işe yaramadığından mıdır, yoksa hayat pahalılığından/ ekonomik sıkıntılardan mıdır bunu öğrenmek gerek.
Sonuçta 17 milyon öğrenci üniversite eğitimine son vermiş.
Bu tabloyu yaratan iktidar, bu sonuçtan utanmalıdır. Öğrenciler keyfinden bırakmamıştır eğitimlerini herhalde.
17 milyon öğrenci… Akıl alacak gibi değil!
17 deyince…
Bugün Eylül’ün 17’si.
64 yıl önce bugün Ali Adnan Ertekin Menderes, 62 yaşındayken 17 Eylül 1961’de İmralı Cezaevi’nde asılarak idam edilmişti. Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan ise bir gün önce idam edilmişlerdi.
9 Haziran 1950’den 27 Mayıs 1960’a kadar 9. Başbakan olarak görev yapmıştı.
1899 yılında Aydın’ın Koçarlı ilçesinde zengin bir toprak sahibinin oğlu olarak doğmuş, İzmir Amerikan Koleji ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmişti.
13 ayrı davadan yargılanmıştı. Bebek Davası dışındaki bütün davalardan suçlu bulunmuştu.
İdam edilmek yerine pekala müebbet hapisle cezalandırılabilirdi. Çünkü, idam bir ceza değil, yok etme! İdam, ilkelliğin ta kendisi çünkü!
İdam ya da müebbet hapis konusunu bir yana bırakıp ben onun idam sehpasına doğru giderkenki hâlini düşünüyorum. Karara direnen, sevenlerine direnç ve kararlılık aşılayan bir duruştan ziyade ezik/ yenilmiş/ üzgün bir ruh hâli!
Bir de aynı pozisyonda Deniz Gezmiş’i göz önüne getiriyorum.
Özellikle de son sözlerini:
‘’Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler ve köylüler! ‘’
Ben duruş olarak Menderes’i değil Deniz Gezmiş’i onaylayanlar tarafındayım.
Sona gelecek olursak…
Menderes’in hayranısınızdır ya da Deniz Gezmiş’in… Tercihinize birinin bir şey diyeceği yok.
Bildiğimiz şu ki, her iki isim de taraftarlarının gözünde ve gönlünde yüceliğini sürdürüyor.
İdam ettiniz de ne oldu?
Diyesi geliyor insanın.
1961’den sonra çocuğuna Menderes adını verenler ne kadardır bildiğim yok ama 6 Mayıs 1972 sonrasında kızına ya da oğluna ‘ Deniz’ adını verenler, havada kuş kadar değilse de oldukça fazla.
Demek ki idamlar çözüm değil! Sorunlar, böylesi ilkel bir cezayla çözülmüyor.
Kubilay Uygun, Mehmet Ali Çelebi, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, Savcı Sayan, Metin Feyzioğlu, Özlem Çerçioğlu adları, duruşlarıyla Türkiye’nin gündemine girmiş isimler…
Kubilay Uygun, ‘Kubiş’ olarak nam salan bir siyasi. Vantilatör gibi değil, klima hızıyla dönen bir politikacıydı. Bir sabah evden çıkarken eşine ‘’ Ben partiye gidiyorum.’’ dediğinde eşinin şu sorusu onu her şeyden çok daha iyi anlatıyor herhalde: ‘’Hangisine?’’
İnsan, tutarlı olmalı. Güven vermeli.
Kişiler için olduğu kadar sivil toplum örgütleri, inanç grupları, şirketler için de önemli bir konu bu.
Bülent Eczacıbaşı adı bana hep ‘ burjuva’ sözcüğünü anımsatır. Burjuva kültürünü… Sakıp Sabancı için hiç böyle düşünmedim. İzmir Özel Türk Koleji de belleğime yerleşmiş bir okul markası! Tutarlılık, güven, saygınlık denince de hep Fahri Korutürk, Ahmet Necdet Sezer, Kemal Nehrozoğlu geliveriyor aklıma.
Hiç unutmam, Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi bittiğinde Kemal Nehrozoğlu da genel sekreterlik görevini bırakıp ayrılmıştı Çankaya Köşkü’nden. Herkes yapar mı bunu? Gelelim duruşu olan bir başka özel konuya…
Bilindiği gibi gelişmiş ülkelerde eğitim ve kültür düzeyi sürekli gelişme halinde. Batı toplumlarında sadece edebiyat ve bilim-sanat insanları değil birçok iş insanı da kendini geliştirmekte.
Böylesi örneklerden biri de 25 yıldır lojistik alanında önemli başarılara imza atmış Hasan Polatlı.
‘’ Yükselen akaryakıt ve ekipman giderleri, sektörü ciddi bir daralmaya sürüklüyor.’’ diyor ve devam ediyor: ‘’ İş hacmi küçüldükçe firmalar arasında rekabet artıyor, fiyat odaklı bir Pazar oluşuyor. Bu da navlunların sürdürülebilir seviyelerinin altına inmesine yol açıyor. Maliyet baskısı nedeniyle Avrupa’da yaygınlaşan intermodal taşımacılık gibi çevreci ve uzun vadede daha verimli modeller ülkemizde istenilen hızda gelişemiyor. Avrupa Birliği, yeşil mutabakat kapsamında karbon emisyonlarını sınırlandırırken Türkiye filosunun önemli bir bölümü hâlâ yüksek emisyonlu eski araçlardan oluşuyor. Yeni nesil araçlara ve alternatif yakıt teknolojilerine geçiş ise yüksek finansman ihtiyacı nedeniyle sınırlı kalıyor.
Sektörün diğer temel sorunu ise insan kaynağı. Niteliği sürücü eksikliği gibi… Uluslararası operasyonlarda yabancı dil bilen ve mevzuata hâkim personel eksikliği de rekabet gücünü azaltıyor.’’
Hasan Polatlı’ya ‘’ Sonuca gelirsek?’’ diye soruyorum: ‘’Türkiye, lojistikte coğrafi avantajını stratejik değere dönüştürmek istiyorsa altyapı yatırımlarını hızlandırmalı, yeşil lojistiğe geçişi teşvik etmeli ve insan kaynağını güçlendirmelidir.’’
Demek oluyor ki toplumsal aydınlanmanın yolu, var olan tüm sektörleri içeriyor. Memleketinden devşirdiği on, on beş amele ve taşeronla inşaatçılık yapılmayacağı gibi, asgari ücretle çalıştırılan öğretmenler ve yirmi- otuz öğrenciyle de kolej kuruculuğu olmaz. Karizmatik bir liderliğiniz olmasa da bilgiye dayalı, değişime ve gelişime açık bir duruşunuz olmalı. Başarı için, kazanç için!
LOG in Lojistik Hizmetleri, bunu anlatıyor gibi.