Ülkemizde uzun yıllardır gelecek nesillerimizin temelini oluşturacak çağdaş bir eğitim sistemi oluşturulamadı.

Her göreve gelen bakan, kendi ideolojik bakış açısına göre müfredatı değiştirdi ve sistem adeta yazboz tahtasına döndü.

Bu nedenle, bu güne kadar sağlam temellere dayanan ve köklü bir eğitim sistemi inşa etmek mümkün olmadı.

Asıl problem, zamanın gerisinde kalmamızdan kaynaklanıyor. Eğitim sistemi, küresel değişim ve dönüşümün etkisiyle süreç içinde farklı bir yapıya evrilecek. Bu dönüşüm, bireylerin hayatları ve toplum üzerinde derin etkiler oluşturan köklü bir değişimdir.

Geleneksel yöntemlerin yerini alan dijital araçlar, öğrenme süreçlerini çok daha esnek, erişilebilir ve ilgi çekici hale getiriyor.

Dünyada yapay zekâ, eğitim dünyasında adeta bir devrim yaratırken sınavlar, ödevler ve dersler artık klasik yöntemlerden uzaklaşıyor. Öğrenciler kişiselleştirilmiş öğrenme olanaklarına kavuşurken, öğretmenler için yapay zekâ destekli güçlü bir asistan dönemi başlıyor.

Ancak türkiyenin coğrafi ve.demografik yapısını dikkate aldığımızda, bu yeniliklerle birlikte bazı riskler de göz ardı edilemez: Zihinsel becerilerin zayıflaması, toplumsal eşitsizliklerin derinleşmesi ve veri mahremiyeti sorunları gibi tehlikeler bu dönüşümle beraber gündeme geliyor.

Bu nedenle yapay zekâ, uygun şekilde yönetilmediği takdirde eğitimde hem bir fırsat hem de önemli bir tehdit oluşturabilir.

Küresel ölçekte teknolojik ilerlemeler hızla devam ederken, Türkiye’de eğitim politikalarında sürekli değişimler yaşanması, eğitimde ulaşmayı hedeflediğimiz seviyenin gerisinde

Milli Eğitim Bakanlığı, kısa süre önce 4+4+4 sisteminde değişiklik yapmayı gündeme getirdi. Bu kadar sık müfredatı değişen bir ülke daha yoktur.

Ülkemizde çağın gerekleri doğrultusunda modern ve teknolojik bir eğitim sistemini öne çıkarmak yerine, siyasal İslam ideolojisine hizmet eden. imam hatip liselerinin yaygınlaşmasına zemin hazırlandığı için, genel eğitim ve normal okulların da eğitim kalitesi düşürülüyor.

Dijital dönüşümü doğru şekilde organize edemezsek, küresel ölçekte olumlu etkiler yaratmasına rağmen, aynı zamanda eşitsizliklerin artmasına da yol açabilir.

Özellikle anadolu ve kırsal bölgelerde tablet ve internet gibi dijital araçlara erişim eksiklikleri öğrencilerin bilgiye ulaşmasında ciddi engeller oluşturuyor. Bu durumda eğitimde eşitsizliği dahada derinleştiriyor.

Bu zorlukların aşılması, daha kapsayıcı ve adil bir eğitim sistemi kurmak için altyapının iyileştirilmesini gerektiriyor. Bu konuda Bakanlığın gerekli adımları atması gerekiyor.

Dijital araçların etkin bir şekilde kullanılabilmesi içinse öğretmenlerin rolü giderek daha kritik hale geliyor. İnsan faktörünün teknolojideki belirleyici önemi düşünüldüğünde, öğretmenlerin dijital dönemin merkezinde yer alması kaçınılmaz görünüyor.

Hibrit eğitim modellerinin yaygınlık kazanmasıyla fiziksel ve dijital platformlar bir araya gelerek bireysel öğrenmeden toplumsal dayanışmaya kadar geniş bir etkiler alanı sunabilir.

Bu modeller, farklı öğrenim tiplerinin avantajlarını birleştirerek daha verimli ve etkili sonuçlar elde edilmesini sağlayabilir.

Sonuç olarak, dijital dönüşümün eğitim sistemine etkisi adil, erişilebilir ve sürdürülebilir bir anlayışla yönlendirilmelidir. Burada milli eğitimi yönetenlere büyük görevler düşüyor.

Dijital çağın sunduğu imkânlarla güçlendirilmiş bir eğitim sistemi, geleceği şekillendirmek için güçlü bir temel oluşturabilir.

Tüm bu gelişmelere uyum sağlamak için Bakanlık ne yapıyor? Kısa ve orta vadeli programları var mı? Bu sürece fiziki donanım açısından hazır mıyız? Peki Bakanlık ve bileşenleri, öğretmenler, öğrenciler, veliler ve okulları yöneten yöneticiler bu sürece hazır mı?

Görünen o ki henüz tam anlamıyla hazır değiller, hatta çoğu olayın farkında bile olmayabilir.

Bu sebeple, konunun akademik açıdan daha derinlemesine ele alınması ve daha kapsayıcı çözümler geliştirilmesi büyük önem taşır.