Resmi olarak belirtilmese de 3. Dünya Savaşı’nın içindeyiz diyebiliriz. Son zamanlarda liderler 3. Dünya Savaşı çıkmasından endişeliyiz deseler de dünya bir savaşın içinde sanki. Maalesef savaştan en çok etkilenen ve nefret tohumlarını alan çocuklar oluyor her zaman...

Bir çocuğun yüzündeki umutsuzluk, çaresizlik ve ağlaması dünyanın her yerinde aynıdır. Seslerin geldiği coğrafya farklı belki ama yankısı hep aynı. Ve bu yankı kalbin en derin yerine dokunuyor. Kimi zaman bir çocuğun ‘yeter bize yardım edin sizin duyarsızlığınız yüzünden - ağzına yerde ki kumu alıp,- biz kum yiyoruz, un yok ekmek yiyemiyoruz, açız’ diye feryadı bize insanlığımızı hatırlatıyor, kimi zaman da yine bir çocuğun dilinden ‘yeter artık o kadar yoruldum ki öleyim de kurtulayım’ feryadını duyuyoruz. İşte ‘insan’ kalabildiğimizi sorguladığımız an olur bu izlediklerimiz.

Ukrayna Rusya savaşı başladığında, 3 yıl önce insanların ilk metro istasyonlarında saklandıkları görüntüler hala hafızamda. Bebekler, çocuklar, insanlar yorganlara sarılmış istasyonda sıra sıra yatıyorlardı. Savaşın çaresizliğini yaşadılar ve hala yaşamaya devam ediyorlar. O dönemlerde her gün işe metro ile gelirken, istasyonlarda o insanlar ile empati kurmaya çalıştım. Bir kurdum, iki kurdum, beş kurdum, on kurdum. Sonra hayatın içinde yine kayboldum.

Ardından Gazze savaşının başladığı dönemde Ukrayna’da ki görüntüler çoktan unutuldu. Savaşın en acımasız fotoğrafını Gazze’de gördük. Gazze’de sadece savaşı görmedik. İnsan ruhunu kemiren sessizliği ve çaresizliği de gördük.

Son yıllarda dünya bir kez daha savaşın karanlık yüzüyle yüzleşti diyebiliriz. Yeniden ülke haritaları çizilmeye çalışılırken binlerce insanın da hayatı paramparça oldu. Soykırımcı İsrail, Gazze’de hastane, okul, resmi kurumlar, kamp ve gazeteci hedefi gözetmeksizin tüm sivil insanları bombalarken dünya buna sessiz kaldı. Bu durum tarihte yerini çok acı bir şekilde aldı. Silahsız, sayısını bilmediğimiz bir sürü masum insan; kadın, çocuk, yaşlı bu soykırımda hayatını kaybetti. Hastaneler, okullar, kısacası sivillerin olduğu her yer bombalandı. Doktorlar kurşuna dizildi. Ambulanslar bombaların hedefi oldu. Ve şimdi de açlık ve susuzluk ile insanlar ölüme terkediliyor. Dünya sessiz kalsa da bu savaşın gölgesinde insan kalmayı başarabilen insanların sesi az da olsa çıkmaya devam ediyor. Seslerini duyurmaya çalışıyor. Ancak İsrail buna da engel olmaya çalışıyor. İsrail’e giden Madleen yardım gemisine yine İsrailliler müdahale etti. Yine dünya da insan olarak kalabilmeyi başaranlar toplanıp yardımları otobüsler ile Gazze’ye ulaştırmaya ve sivil bir başkaldırı yapmaya çalışıyorlar. Ancak bu durum da yine başka ülkeler tarafından engelleniyor. Farklı din mensuplarından insanlar, farklı coğrafyalarda evlerinden çok uzak bir yerde Gazze’de ki öldürülen, aç bırakılan çocuklar için Müslüman askerlere yalvarırken gördüğümüz video hepimizin kalbini acıtmıştır diye düşünüyorum. Tüm bu yaşananları tarihin sayfalarında maalesef okuyacağız. Ve sorumlu olan herkes bir gün cezalandırılacak.

Ve bizler tüm dünyada kan akarken bu görüntüleri evde televizyon karşısında izleyebiliyoruz milyonlar olarak. Ne hissettiğimi sorguladım önceleri. Önce acı duygusunu hissettim, sonraları ise artık savaşın görüntüleri gündelik hayatın gürültüsüne karışmış ve anormal durumdan ‘normal’ olarak dönmeye başladı. Peki gerçekten böyle mi oldu?

Savaş sadece ülke askerlerinin değil, toplumların da savaşıdır. Savaşta toplumların vicdanı sınanmaya başlar. Merhamet duygusu yok olur. Düşmanlık büyür ve normalleşir, kurumsallaşır.. Nefret ile büyüyen çocuklar gelecekte daha büyük bir savaşın tarihini yazarlar. Tabi en büyük yıkım insanlıkta, insanların kalbinde olur. Nefretle büyüyen çocuklar, geleceğe güven duygusunu inşa edemez. Geleceğe dair umut yok olur. Ruh eksik olur. Barışı tanımaz ve savaş o çocuk için normal olur. İşte en büyük tehlike burada başlar.

Peki, bu duruma nasıl gelindi? Aslında cevap çok basit: Barışın satmadığını biliyoruz. Oysaki savaş satar. Savaşın milyarlarca dolar pazarı vardır. Savaş kutuplaşmayı getirir beraberinde ve ne yazık ki günümüz dünya siyaseti tarih boyunca en kutuplaştığı anları yaşıyor.

Oysa hiçbir güç, ideoloji ya da dava bir masum çocuğun yaşam hakkını elinden alamaz. Bir annenin evladına sarılma umudunu elinden alamaz. İşte bunları unuttuğunuzda – ki dünya liderlerinin hemen hemen hepsi bunu unutmuş durumda- işte o zaman insanlığın galibi de olmaz.

Dünya liderlerinin kişisel çıkarları, egoları ve hırsları yüzünden dünya nefes alınacak bir yer olmaktan çıktı. Dünyanın rengi yeşil ve maviden kırmızı ve siyaha döndü. Kahkahaların ve huzurun yerini gözyaşı ve keder aldı.

Unutmayalım ki savaşların kazananı yoktur. Kaybedenlerde kimi evini, kimi yurdunu, kimi sevdiklerini, kimi evladını, kimi ailesini kaybeder. Ancak en kötüsü insanlığını kaybedenlerdir. Ve bu kayıp ta hiçbir zaman telafi edilmez.