Son zamanlarda hep bunu düşünüyorum. Ne kadar insanız? Ya da insan olabilmek nedir? İyi bir eş, iyi bir dost, iyi bir arkadaş mıyız? Kötüler neden sevgi ve merhameti bilmiyor?
Bir şeylerin düzelmesi için, mutlu olabilmek için önce sevmek ve insan olabilmek gerekiyor. Yalnızca iki ayak üzerinde yürüyen bir canlı olmak yerine, emek verilerek kazanılan ömür boyu sürecek olan bir yolculuk… Bu yolculukta bize eşlik edecek olan da vicdanımız, merhametimiz ve yüreğimizdir.
İnsan sadece biyolojik bir varlık olma ötesinde vicdan ve merhametli olmak, etik bilinç taşıyan ve sorgulayan biri olmalıdır. Bugün vicdanlı insanlara neredeyse hiç denk gelemiyoruz. İyi insana çok az denk geliyoruz. Bazen yıllarımızı verdiğimiz insanları bile yıllar sonra bir olay ile tanıyabiliyoruz. Aslında hiç merhamet ya da vicdan sahibi olmadıklarını görüyoruz. İç sesimizi dinlemek, haksızlık karşısında kendi menfaatlerimizi yok sayarak dik durabilmek ve başkasının acısını kendi yüreğinde hissedebilmek; bugün çok az insanın yaşadığı bir şey. Bugün etrafımız ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ dercesine yaşayan ya da kendi çıkarları için sessiz kalan insanlar ile çevrili.
Eğer bir başkasının yerine kendimizi koyabiliyorsak, empati kurabiliyoruz demektir. İnsan olmanın en önemli davranışlarından biri de bu. Sadece kendimiz için değil, eğer bir başkası adına da sevinebiliyor ya da üzülebiliyorsak, başkasının acısını yüreğimizde hissedebiliyorsak o kadar insanızdır. Büyük felaketlerden sonra ‘elimizden bir şey gelmez deyip günlük hayata devam etmenin yanında hadi eğlenelim’ demek insan olmaktan ne kadar uzak olduğumuzun bir göstergesidir. Biz komşumuz da ölüm varken, televizyonun sesini açmamayı, kahkahalar atmamayı öğrenerek büyüdük.
İnsan olmak; sevmek, sevilebilmek, bağ kurmak ve bizim gibi düşünmeyene saygı göstermek demektir. İnsan olmak ömür boyu süren bir çabadır aslında. Bir yaşlının yalnızlığını, bir çocuğun göz yaşını anlayabilmektir. Bugün dünyada savaşlarda binlerce çocuk gözyaşları içinde ölüyor ya da ölmek üzere haykırıyor. Sadece izliyoruz. Adalet duygumuz da insanı insan yapan bir duygudur.
İçimiz yanıyor!
Ülkemizde sürekli ölüyoruz. Ormanlarımız yanıyor. Ciğerlerimiz yok oluyor. Büyük bir ekosistem yok oluyor. Bu ekosistem içinde yaşayan canlılar diri diri yanıyor. Geçtiğimiz gün sosyal medyada izlediğim bir videoda, Bursa yangınında bu canlıların çığlıklarını işittim. İzlediğim en acı videolardan birisiydi. Yangınlarda görevlilerimiz şehit oluyor. Allahtan hepsine rahmet diliyorum. Bir yangın bitiyor diğer yangın başlıyor. Yangınlar bitiyor bu sefer başka canlıların hayatına saygı göstermediğimizden onları öldürüyoruz. Biliyorsunuz ki Balıkesir’de kazların denize girmesinden şikayetçi olan birisi CİMER’e şikâyette bulunuyor ve kazlar bu sıcakta kümese kapatılıyor. 8’i öldü kazların. Sonra denetimli serbestlik vermişler kazlara. Belli bir alanda bahçede dolaşabilirler diye. Oldu olacak bir de elektronik kelepçe de takalım hayvanlara. Yine İzmir’de bir köpek. Golden Retriever cinsi bir köpek. Denize giriyor. Serinliyor ve çıkıyor. Şikâyet ediliyor. Alınıp kapatılıyor sonra salınıyor. Kanlı ishale oluyor gittiği barınakta ve sonra ölüyor. Yaşatamıyoruz. Hem kendimizi hem de başka canlıları sürekli öldürüyoruz. Son yıllarda yaşanan kadın ve çocuk cinayetlerine girmiyorum bile. Hatta denetimsizlikten dolayı ölen insanlardan bahsetmiyorum bile. Birilerinin çıkarı ve kötü olmasından dolayı, inanan iyiler hayatından oluyor bu dünyada. Gün geçtikçe de bu kaos büyüyor.
Peki insan neden kötü olur?
Doyumsuzluktan, hırsından, çocukluğunda göremediği değerden, sevgisizlikten… Bu değerleri gören kişi kötü olamaz mı diye soranlarınız da vardır. Evet olabilir. Ancak azınlıkta kalabilir. Tüm bunların sonunda günümüzde de sıkça karşılaştığımız insan tipi ile karşı karşıya kalıyoruz. Narsistlik kişilik bozukluğu.
Bugün birçok dizide, filmde gördüğümüz bu karakterler de, çevresinde yaşayan insanların hayatını olumsuz etkileyebilmektedirler. Onlar, başkalarının isteklerine ve düşüncelerine gereken saygıyı göstermezken, her planları kendi çıkar ve hedefleri doğrultusunda ilerler. Başkalarının haklarına saygı göstermeden, empati kurmadan sevmeden ilerler. Bu da az önce söylediğim gibi, insan olabilmenin çok gerisinde davranışlardır. Bulundukları yerleri bile emek vermeden hak ettiklerine inanan, başkalarını anlamayan ve sadece kendi çıkarları için yaşayan bu kişileri doğru davranmadıklarını da anlatmak imkansızdır. Başkasının fikirleri kendi çıkarına uyuyorsa o insanlar vardır. Aksi halde ise kimseye tahammül etmezler. Bu kişiler kendilerini normalden daha üst görmelerinin temelinde, bir özgüven sorunu vardır. Küçükken ya çok sevilmişlerdir ya da tam tersi ciddi bir değersizlik duygusu ile büyümüşlerdir. Durum hastalık değil de bir kişilik bozukluğu olduğundan da tedavi edilemez ve tam anlamıyla değişim mümkün değildir. Kendilerine hayır denmesinden de hoşnut olmadıklarından çevresindekilere hayatı zindan edebilirler.
Sevgi ile yetiştirilen evlatlar; şiddetten uzak, başkasının hakkına saygılı, eşine, dostuna ve sevdikleriyle yaşayabilen, doğayı ve diğer canlıları seven bireyler olurlar. İşte o zaman bugün yaşadığımız kötülükleri yaşamayacağız. Bu uzun yolda dünyayı sevgi kurtaracak. Kötüler ise kaybedecek. Ama bugün ama yarın…
Kısacası insan olabilmek bir hal değil, bir çabadır, emektir. Ve bu bedenle değil yürekle kazanılır. Daha iyi günlere, birlikte…
-
RESMİ İLANLAR GÜNDEM HABERLERİ SİYASET HABERLERİ EKONOMİ HABERLERİ SPOR HABERLERİ MAGAZİN HABERLERİ DÜNYA HABERLERİGENEL HABERLER ASAYİŞ HABERLERİ BİLİM VE TEKNOLOJİ HABERLERİ ÇEVRE HABERLERİ EĞİTİM HABERLERİ FLAŞ HABERLER KÜLTÜR VE SANAT HABERLERİÖTEKİ GÜNDEM HABERLERİ SAĞLIK HABERLERİ SİNEMA VE TELEVİZYON HABERLERİ YAŞAM HABERLERİ YEREL YÖNETİM HABERLERİ YEREL HABERLER İZMİR HABERLERİ