Takvimler 30 Ağustos’u gösterdiğinde, yalnızca bir zaferin değil, aynı zamanda bir ulusun varoluş mücadelesine tanık oluruz ülkemizde...
Her 10 Kasım’da nasıl hayat iki dakikalığına duruyorsa bu ülkede, 30 Ağustos Zafer Bayramında da kalplerimiz coşku ve gururu en derin yerde hisseder. Çünkü bugün Türk milletinin bağımsızlığı ve özgürlüğünün ifadesidir.
Yıl 1922. Sıcak bir yaz günü. Dumlupınar’da verilen büyük mücadele, sadece askeri bir başarı olmaktan öte aynı zamanda bir milletin var olma mücadelesiydi. Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’ emriyle başlayan Büyük Taarruz, batı devletlerine, emperyalizme karşı verilen bir cevap olmuştur. Bu zafer ile birlikte yurdumuz işgalden kurtulacak, Cumhuriyete giden yolda ise büyük adımlar atılmış olacaktı.
Bugün sadece bir takvim yaprağı değil, yalnızca geçmişte kazanılan bir savaşın hatırlanması değildir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için aynı zamanda bir pusuladır. Çevre coğrafyamıza baktığımızda aslında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bize nasıl bir ülke bıraktığını çok daha iyi anlıyoruz. Nasıl ve neden millet olmamız gerektiğini bugün çok daha iyi görüyoruz. Çünkü bağımsızlığın kıymetini bilmeyen toplumların özgürlüklerini kaybetmeleri kaçınılmazdır. Bugün sadece bizden sonra ki nesil değil, biz de o büyük iradenin mirasını korumalıyız ve Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkmalıyız.
Ülkenin en uç köşesinde bile bugünün anlamı coşkuyla kutlanacak. Unutulmamalıdır ki bugün aynı zamanda bir hafıza tazeleme, hatırlama günüdür. Bir ulusun en zor anında, en zor şartlar altında bile nasıl diz çöktürülemeyeceğini, nasıl ayağa kalkabildiğini ve millet olup, birlik olunduğunda neleri başarabileceğini hatırlama günüdür. O yüzden bugün sadece bir takvim yaprağında ki milli bir bayram ya da kazanılan bir savaş değil, milletimizin onur ve kimliğini, bugünleri ve geleceğimizi kazandığımız bir gündür.
Hangi kutlamada olursak olalım, nerede dalgalanan bir bayrak görürsek görelim; unutmamamız gereken bir gerçek var: Bugün sadece 1922 yılında kazanılmadı. Her yıl yeniden hatırlayıp, yeniden yaşıyoruz. Bu yüzden Cumhuriyetimiz diri duruyor. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları bozan işte bu temeldir. O yüzden bugün sadece bir zafer değil, bugünün nefesi, yaşamı; yarının ise güvencesidir.
* * *
FOÇA SİZİ ÇAĞIRIYOR...
Bir yılın sonunda izin dönemimiz geldi. Yoğun iş temposundan sonra artık ruhumuzu ve kafamızı yenilemek için tercihim bu sene Ege’nin Kuzey incisi Foça oldu. Foça için rüzgârın, denizin ve lezzetin buluştuğu yer diyebilirim.
Geçtiğimiz hafta boyunca kendimi Foça’ya bıraktım. Sanırım hala Foça’dayım diyebilirim. Ege’nin kıyısında, İzmir’in hemen kuzeyinde bir cennettir Foça. Çocukluğumdan beri sık sık giderim Foça’ya. İlk fok balıklarını da burada görmüştüm ancak bu sefer hiç fok balığına rastlamadım. Phokaia adıyla da bilinen Foça küçük bir sahil kasabası. İklimi ve koyları ile size adeta cenneti sunar. Mutfak kültürü de damaklarınızı çatlatır.
Bu gidişimde bir kez daha anladım ki Foça’nın en büyük ayrımcılığı iklimi. Kavurucu sıcaklardan çok, serin meltemler bir kere sizin nefes almanızı sağlıyor. Akşamüstü esmeye başlayan, rüzgâr size nefes aldırıp huzura ulaştırıyor ve şehirde uyuyamadığımız geceleri hemen unutturuyor.
Deniz’den bahsetmeden de Foça’yı anlatamayız. İster Foça merkezde, ister Foça çevresinde irili ufaklı doğallığını koruyan koylar, masmavi sular sizi adeta içine çekiyor. Özellikle Siren kayalıklarına gitmenizi tavsiye ederim. Şansınız varsa burada fok balıklarına denk gelebilirsiniz.
Peki ya mutfak? Foça’da balığa doyabilirsiniz. Balıkçılıkla Ege’nin otları burada harmanlanmıştır. Bu da soframıza eşsiz tatları taşır. Çipura –ki en sevdiğim balıktır- Levrek ya da kalamar zeytinyağlı mezeler ile tamamlanır. Sevdikleriniz ile harika bir akşam yemeği sofrasında buluşabilirsiniz. Balık ekmek yemek isteyenler için mezgit tava 250 - 300 lira arasında değişiyor. Salatası yanında. Çokça yiyebilirsiniz.
Foça’nın çarşısında gezerken sakızlı dondurma yemeden de dönmeyin derim.
Foça’nın rüzgarı ile kendimi yenilediğimi söyleyebilirim. Denizde serinleyip, yemeklerle de kendimi ödüllendirdim. Çok güzel insanların hoş sohbetleri ile şehrin gürültüsünden uzaklaşıp yeni yayın dönemine kendimi hazırladım.
Herkes çalışırken en az bir hafta her şeyden uzaklaşmalı. Uzaklaşmak ve kendinizi dinlemek istiyorsanız İzmir’in Kuzey incisi Foça’ya muhakkak gidin.

YELKEN FESTİVALİ...
27-28 Eylül tarihini not eden ve yelkenlerin rüzgarla dansını MW Phokaia Beach Resort sahilinde izleyin. Ayhan Sicimoğlu’nun şarkılarına yıldızların altında eşlik edin. Hadi rezervasyonunuzu yaptırın. Ben de orada olacağım.