Biz eve kapanmıştık.
Kapıyı kilitleyip sevdiklerimizi koruduğumuzu sanıyorduk.
Oysa bazı kapılar hiç kapanmadı.
Bazı insanlar için “evde kal” çağrısı hiç yapılmadı.
Ceza infaz kurumlarında görev yapan infaz ve koruma memurları, o günlerde de her sabah aynı kapıdan girdiler.
Demirden… soğuk… ağır bir kapıdan.


Pandemi korkuydu.
Virüs görünmeyendi.
Mesafe yoktu, kaçış yoktu.
Koğuşlarda, koridorlarda, sayımlarda nefes nefese görev yapıldı.
Ailelerinden uzak kaldılar.
15 günde bir, kendilerine ayrılan üçüncü sınıf barınma yerlerine gidip tekrar cezaevine döndüler.
Koronavirüs cezaevine girmesin diye, kendileri hayattan izole yaşadılar.
Kimse alkışlamadı onları.
Balkonlardan adları okunmadı.
Ama düzen bozulmadı.
Cezaevleri ayakta kaldıysa, o sessiz emek sayesindeydi.
Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın sözleri, işte bu yüzden sıradan değildi.
İnfaz ve koruma memurlarının beklentilerini bildiğini söyledi.
Yetmedi…
Hakları yok sayılan bir düzenleme Meclis’e gelince,
“Bu yoksa kanun da yok” dediğini açıkladı.

Bir kanunu geri çekmek kolaydır.
Ama bir meslek grubunun onurunu korumak için geri çekmek, cesaret ister.
Bozdağ’ın sözlerinde bir cümle özellikle takılıp kalıyor insanın zihnine:
“Sizlerin hakları için gelen kanuna itiraz ettiler. Biz de hakkınızı, hukukunuzu korumak için diğerlerinden vazgeçtik, kanunu geri çektik.”
Ama gerçek böyle değildi.
Muhalefetten en ufak bir itiraz gelmedi.
Aksine, Meclis’te infaz koruma memurlarının hakkını savunduk.
Hem itfaiyecilerin meslek sayılması, hem de infaz koruma memurlarının güvenlik sınıfına geçirilmesi için iki ayrı kanun teklifi verdim.

Oylama sırasında AKP Grup Başkanvekili, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın iki elini havaya kaldırarak ayağa fırladığını; AKP ve MHP milletvekillerinin “hayır” dediğini, Adalet Bakanlığı çalışanları televizyon ekranlarından izledi.
Sonuç ortada…
Bakan Bozdağ verdiği sözü tutmadı.
İnfaz koruma memurlarının hayal kırıklığı hâlâ sürüyor.
Çünkü bu insanların işi kolay değildir.

İnfaz koruma memuru;
Ne kahraman ilan edilir,
Ne de hata yapma lüksüne sahiptir.
Hata yaptığında manşet olur.
Doğru yaptığında sessizlik…
Oysa onların işi yalnızca kapı kilitlemek değildir.
İnsanın öfkesini yönetirler, korkusunu bastırırlar.
Bazen bir hükümlünün annesine, bazen bir çocuğun gözyaşına tanık olurlar.
Ve bütün bunları, çoğu zaman kendi yüklerini içine atarak yaparlar.
Bugün söylenen sözler, yarının vicdanına yazılmalıdır.
Çünkü infaz memuru hâlâ bekliyor.
Bir teşekkürden fazlasını…
Bir sözden ötesini…
Yıpranmış ellerin, uykusuz gecelerin, bastırılmış korkuların karşılığını bekliyor.
Sadece maaş değil; saygı bekliyor.
Sadece düzenleme değil; adalet bekliyor.
Geçtiğimiz gün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç konuştu:
“İnfaz koruma memurlarını hemen güvenlik sınıfına alalım. Gerçekten bu yasayı çıkaralım. Bunu istiyorum.”
Sayın Bakan,
Bu yasanın gerçekten çıkmasını istiyorsanız yetki elinizde.
Siz Adalet Bakanısınız.
Bir talimat verin, yasa hazırlansın.
Hatta benim verdiğim kanun teklifi hazır.
Alın, getirin Meclis’e.
Oy birliğiyle geçer.
Yeter ki AKP ve MHP grubu “evet” desin.
Naçizane önerim şudur:
Hızlı davranın.
Söz verip de yerine getirmeyenlerden olmayın.
Bekir Bozdağ’a benzemeyin.
Verdiğiniz söz Tunç gibi sağlam olsun.
Yılmayın, Yılmaz olun.
Demir kapıların ardında görev yapan, ezilen o insanların kahramanı olun.
Sizi unutmasınlar.
Yüreklerinde sarıp sarmalasınlar.
İnfaz koruma memurları vefalıdır.
Adınızı yüreklerine kazırlar.
Haydi Sayın Bakan Yılmaz Tunç…
Bekliyoruz.