“Dertli gönüllere giren, işte benim Zeki Müren” dese de her fotoğrafında mutluluk saçtığını fark ettiğimiz Sanat Güneşi’ni, kalbimizin en derin yerinden anıyoruz.

Yılların eskitemediği sesi, kostümleri ve ölümsüz parçalarıyla Zeki Müren, sadece bir sanatçı değil; kültürümüzün yaşayan bir simgesi oldu.
Bazı sesler yalnız kulağımıza değil, zamanın kalbine kazınır. Zeki Müren’in sesi, işte o kalbin içinden geçen bir nehir gibi akar taş plaktan. Aşkı, yalnızlığı ve sahnenin büyüsünü birlikte taşıyan bu ses, radyo günlerinden evlerimize ulaşan büyük bir arşivi taşır.

Işte O Zeki Müren 1
Ortaokulu bitirdikten sonra babasının onayıyla İstanbul Boğaziçi Lisesi’ne yazılan Müren, okulu birincilikle bitirip İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) girer. Yüksek Süsleme Bölümü’nden mezun olur ve öğrencilik yıllarından itibaren desen çalışmaları sergiler. Sahneye çıktığında kostümlerinin sıradan olmasını istemeyen sanatçı, elbiselerinin tasarımından kumaş seçimine kadar her detayı bizzat belirler; sahnede adeta bir kıyafet devrimi yapar.
Sanat kariyeri de kostümleri kadar parlaktır. 600’ü aşkın plak ve kaset doldurur, ilk sahne konserini 26 Mayıs 1955’te verir. “Manolyam” ile Türkiye’de Altın Plak alan ilk sanatçı olur. On yedi yaşında beste yapmaya başlayan Müren, “Şimdi Uzaklardasın”, “Bir Demet Yasemen”, “Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin” gibi unutulmaz şarkılar besteler ve 1991’de Devlet Sanatçısı unvanını alır.
Sahne hayatı kadar sinema kariyeri de dikkat çekicidir. 1954’te “Beklenen Şarkı” ve “Bahçevan” filmleriyle başarı yakalar, 17 filmde başrol oynar ve şarkılarının çoğunu kendisi besteler. Tiyatroda da boy gösteren Müren, 1965’te “Çay ve Sempati” oyununda başrol oynar. Aynı yıl, şiirlerini topladığı “Bıldırcın Yağmuru” kitabını yayımlar; “Kazancı Yokuşu”, “Pembe Yağmurlar” gibi şiirler bu eserde yer alır.
Zeki Müren’in sıra dışı yaşamının sırrı, yüksek tahsil yapmış olması ve sanatını çok yönlü biçimde hayata geçirmesindedir. Sesi, güfteleri, besteleri, tasarımları ve sahne desenleriyle gönüllere dokunur. Kostümleri, “Mora Bayılırdım Seni Tanımadan”, “Kırıldım Bıldırcınlara”, “Örümceğin Vefası” gibi orijinal ve dikkat çekicidir. 1969’daki Aspendos konseri sonrası halkının Paşası olur.

Işte O Zeki Mürenn
Kıyafetleri, saç modelleri ve makyajıyla sahnede dikkati çeken Müren, aynı zamanda vasiyetiyle tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ve Mehmetçik Vakfı’na bırakır. Bodrum’daki evi 2000’de müzeye dönüştürülür; 20 yılda 2.631 öğrenciye burs sağlayan Zeki Müren Burs Fonu ile adını yaşatır.
24 Eylül 1996’da TRT stüdyolarında geçirdiği kalp kriziyle aramızdan ayrılan Sanat Güneşimizi, şarkıları ve kostümleriyle gönlümüzde yaşatıyoruz. Türkiye’de klasik müziğin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen Zeki Müren, sadece bir sanatçı değil; bir dönemin, bir kültürün ve duygularımızın efsanesidir.
İşte O Zeki Müren’dir.