Sinop Cezaevi, bir zamanların zindanı, başka zamanların tersanesi,Kapalı Cezaevi ve Çocuk Islahevi olan ve şimdilerde Kültür Bakanlığı'nın işlettiği müze ve turistik mekan.

"Girilir, ama çıkılmaz" denilen, nemden kibritin bile yanmadığı ve mahkumların çürümeye veya ölümle yüzleşmeye mahkum olduğu rivayet edilen Sinop Cezaevi, kapsamlı bir restorasyon sürecinin ardından kapılarını ziyaretçilere yeniden açtı. Geçtiğimiz hafta Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un duyurusuyla, tarihi atmosferiyle güçlü bir hafızaya ev sahipliği yapan Sinop Tarihi Cezaevi Müzesi, geçmişin izlerini günümüze taşıyarak ziyaretçilerine hem düşünsel hem de duygusal bir bağ kurma imkanı sunacak.

Sinop Cezaevi 1

Sinop'ta iç kalenin resmî olarak modern bir hapishaneye dönüştürülmesi 1887'de gerçekleşti. Bu özelliğiyle yapı, Osmanlı'nın taşradaki ilk modern hapishaneleri arasında yer alıyor. Cezaevi olarak 1997 yılına kadar hizmet veren yapı, 1999'da Kültür Bakanlığı'na devredilerek müzeye dönüştürüldü.

Osmanlı'nın Karadeniz Bölgesi'ndeki en büyük tersanelerinden biri olan bu alan, sonraları tersanelerin kapatılmasıyla farklı bir amaca hizmet etmeye başladı. Tersane odaları duvarlarla örüldü ve kalenin bir bölümü, 22 metre yüksekliğe sahip 11 burçla desteklenen bir hapishane olarak işlev görmeye başladı.

Sinop Cezaevi 2

Sinop Cezaevi'ni ünlü kılan elbette burada kalmış olan mahkumları. Osmanlı döneminde ünlü bir sürgün yeri olan bu bölge, birçok siyasi mahkuma ev sahipliği yaptı. Kırım Hanı Devlet Giray, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refik Cevat Ulunay, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Osman Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali ve Zekeriya Sertel bu önemli mahkumlardan sadece birkaçı.

Evliya Çelebi'den Sinop Cezaevi

Seyyahların da ilgisini çekmiş olan Sinop Cezaevi'ni, Evliya Çelebi 1568 yılındaki belgelerinde renkli ve abartılı üslubuyla şu şekilde kaleme almış: "Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkum kaçırmak değil, kuş bile uçurtmazlar."

Sabahattin Ali'nin İzleri

Sinop Cezaevi 4

Sinop Cezaevi'nde yazılan en ünlü metinler hiç kuşkusuz Sabahattin Ali'ye ait. Tarihi Sinop Cezaevi'nin girişinde "Eşkıya Dünyaya Şiirinin Öyküsü" yer alır. Bu öyküde Rizeli Sandıkçı Şükrü'nün hayatı anlatılır. Öyküyü dinleyen cezaevi esirlerinden Sabahattin Ali de, "Sene 1341 nefsime uydum/Sebep oldu şeytan bir cana kıydım/Katil defterine adımı koydum/Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz" diye başlayan "Eşkıya Dünyaya" şarkısını bu öyküden esinlenerek yazar.

"Kuyucaklı Yusuf" romanı, "Aldırma Gönül Aldırma" ve daha niceleri şimdi hapishanenin duvarlarını süslüyor. Sabahattin Ali, "Duvar" adlı öyküsünde Sinop Cezaevi'ni şu sözlerle anlatır:

"Uzun zamanlar deniz kenarında ve surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın duvarlara vuran suların sesi taş oralarda çınlar ve uzak yolculuklara çağırırdı. Tüylerinden sular damlayarak surların arkasında yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı."

Sinop Cezaevi 3

Refik Halid Karay'ın "Memleket Hikayeleri" adlı kitabında yer alan "Şaka" adlı öyküsü de 1915 Sinop'un da geçer. Sinop Cezaevi'nde kalan birçok mahkum hatıralarını yayımlamış ve bu hatıralarında Sinop'tan bahsetmişlerdir.

Bugün, bu eşsiz yapı yalnızca bir müze değil adalet, vicdan, özgürlük ve insanlık halleri üzerine bir düşünme alanı. Her taşında bir hikaye, her duvarında yankılanan bir ses var.