Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi (USKAM) Araştırmacısı ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Uğur Karadurmuş, Türkiye’deki tatlı su kaynaklarının artan kirlilik ve yanlış yönetim nedeniyle kritik bir eşikte olduğunu vurguladı. Karadurmuş, su kaynaklarının ciddi kirlenme tehdidi altında olduğunu belirterek, "Endüstriyel, kentsel ve tarımsal atıklar nedeniyle bir zamanlar hayati öneme sahip olan Ergene, Büyük Menderes ve Nilüfer gibi nehirler, toksik su yollarına dönüşmüştür. Bazıları, en ciddi kirlilik seviyesi olan 4'üncü derece kirli olarak sınıflandırılmıştır" dedi.

Doç. Dr. Karadurmuş, su kirliliğinin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda insan sağlığı ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından da ciddi sonuçlar doğuracağını ifade etti. Sanayi atıkları, tarımsal ilaçlar, kimyasal maddeler ve evsel atıkların su kaynaklarına karışmasının, suyun kalitesini bozduğunu ve bunun da ekosistem dengesini bozarak biyolojik çeşitliliğin kaybına yol açtığını söyledi. “Artan nüfus, plansız kentleşme ve yetersiz altyapı ise suyun sürdürülebilir yönetimini zorlaştırmakta, kirlenme riskini daha da artırmaktadır” dedi.

Tatlı Su Kaynakları Tükeniyor (2)Tatlı su kaynaklarının tükenmesi küresel bir kriz

Doç. Dr. Uğur Karadurmuş, tatlı su kaynaklarının tükenmesinin, günümüzde küresel ölçekte giderek büyüyen bir kriz haline geldiğini belirtti. Nüfus artışı, iklim değişikliği, sanayileşme ve yanlış su yönetiminin tatlı su kaynakları üzerindeki baskıyı her geçen gün artırdığına dikkat çeken Karadurmuş, Türkiye’nin bu sorundan muaf olmadığını söyledi. “Ülkemiz, coğrafi çeşitliliğine rağmen, tatlı su kapasitesi açısından sınırlı kaynaklara sahiptir. Yıllık kişi başına düşen su tüketimi bin 500 metreküpün üzerindedir ve tatlı su kaynaklarının yüzde 70'ten fazlası tarım sektöründe kullanılmaktadır” diyerek Türkiye’nin su kaynakları konusunda yaşadığı sorunları özetledi.

Tatlı Su Kaynakları Tükeniyor (3)Türkiye’nin önemli nehirleri kirlenmiş durumda

Türkiye’deki önemli tatlı su kaynaklarının, endüstriyel, kentsel ve tarımsal atıklar nedeniyle ciddi şekilde kirlenmeye devam ettiğini anlatan Karadurmuş, bu durumu örneklerle pekiştirdi. Nilüfer Çayı’nın, Bursa’daki endüstriyel faaliyetler nedeniyle sucul yaşam için elverişsiz hale geldiğini belirtti. "Uludağ’ın güney yamaçlarından başlayarak, Karacabey Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne dökülen 103 kilometre uzunluğundaki Nilüfer Çayı, endüstriyel atıklar nedeniyle çözünmüş oksijen seviyesini kaybetmiş ve sucul yaşam için uygun olmayan bir hale gelmiştir.

Aynı şekilde, Ergene ve Büyük Menderes Nehirleri’nin de toksik su yollarına dönüştü" diyen Karadurmuş, bu nehirlerin 4. derece kirli olarak sınıflandırıldığını belirtti. Ergene Nehri’nin sanayi atıkları ile aşırı yüklendiğini, Nilüfer Çayı’nın ise Bursa’dan geçtikten sonra balıklar dahil sucul yaşam için elverişsiz hale geldiğini vurguladı.

Tarımda su kullanımı: 2050’ye kadar iki katına çıkacak

Küresel ısınmanın tarım sektöründeki su talebini arttırdığını belirten Karadurmuş, iklim değişikliği nedeniyle yağış düzenlerinin değiştiğine ve kuraklık sıklığının arttığına dikkat çekti. “Sıcaklıkların yükselmesi ve hava koşullarının daha öngörülemez hale gelmesi, Türkiye'nin zaten kıt olan su kaynaklarını yönetme konusunda daha büyük zorluklarla karşılaşmasına neden olmaktadır” diyen Karadurmuş, en acil endişelerden birinin tarım sektöründeki su talebinin artması olduğunu söyledi.

Araştırmaların, 2050 yılına kadar tarımsal su kullanımının 2 katına çıkması gerekebileceğini öne sürdüğünü aktaran Karadurmuş, verimsiz sulama tekniklerinin gereksiz su tüketimine ve israfa yol açtığını belirtti.

Tatlı Su Kaynakları Tükeniyor (5)Çözüm: Ortak sorumluluk ve stratejik müdahaleler

Tatlı su krizinin önlenmesi için devlet, özel sektör ve bireylerin ortak sorumluluk üstlenmeleri gerektiğini ifade eden Karadurmuş, bu sorunun sadece çevresel değil, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirliğin de temeli olduğunu belirtti. Krizin kontrol altına alınabileceğine dikkat çeken Karadurmuş, “Stratejik müdahalelerle, teknolojik yenilikler, politika reformları ve sürdürülebilir uygulamalarla bu kriz hafifletilebilir. Su kirliliği yalnızca bir çevre sorunu değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirliğin de temel taşlarından biridir” dedi.

Devletin, özel sektörün ve bireylerin katkılarıyla bir dönüşüm sağlanması gerektiğini belirten Karadurmuş, su kirliliğiyle mücadelede güçlü ve kararlı devlet politikalarının şart olduğunu vurguladı. “Endüstriyel atıkların sıkı denetimi, tarımsal kimyasalların kontrollü kullanımı ve atık su arıtma tesislerinin yaygınlaştırılması, su kirliliğiyle mücadelenin temel taşlarıdır” dedi. Ayrıca, günlük yaşamda bilinçli su kullanımı, geri dönüşüm alışkanlıkları ve doğaya zarar vermeyen temizlik ürünlerinin tercih edilmesinin de su kirliliğinin önlenmesine büyük katkı sağlayacağını belirtti.

Kaynak: DHA