Öylesine yoğun şekilde unutarak yaşıyoruz ki, sabah uyanınca dünü, yıl dönünce de önceki yılı sanki yok sayıyoruz. Oysa dün yaşadıklarımız bugüne, bugün yaşayacaklarımız da yarına yön veriyor. Biliyorum söylediğime “deli saçması” diye çoğunuz gülüyor, ama ben gerçekten inanıyorum. Geçmişte bir ya da birkaç zamanda ya yediklerimize ya da içtiklerimize bir şeyler katılmış. Bu durum belki de en çok da İzmirlilere yapılmış galiba.
Günlerdir CHP’nin eski seçmeni sıfatımla, atanmış belediye başkanlarının durumlarını anlatıyorum. Lakin bazı arkadaşlar, nedendir bilmem, ısrarla yanlış anlıyorlar. Anladıkları yetmezmiş gibi, atanmış adaylara da dedikodu yapmaktalar. Oysa o arkadaşlarımın da vermesi gereken mücadele, adaylar kardeşleri bile olsa, aday belirlemenin feci yanlış olduğu ve demokrasinin ciddi zarar gördüğüdür. Yoksa bana ne kimin nereye aday olmayı içine sindirip sindirmediğinden… 


Bir de “benim yurttaşları sandığa gitmeye soğuttuğumu” söyleyenler var. Bakın bunu da açıklayım. Yıllar önce bir türlü bitmeyen metro inşaatı sırasında, uydurulan arsenikli su tartışmasında İzmir halkı, belediye başkanı Aziz Kocaoğlu etrafında kenetlenmedi mi? 
Peki şimdi neden kimseden ses çıkmıyor? 
Ama ısrarla iddia ediyorum, 2019’da seçilip, şimdi aday gösterilmeyenler, taşların yakından geldiğine hiç inanmadılar. Yüzlerine gülüp, pohpohlayıp artlarından iş çevrilenleri, sağda solda aleyhlerinde hakaretler savuranları ve hatta İzmirlinin parasıyla İzmirliyi aşağılayanları hep görmezden geldiler, uyaranları da ya perişan ettiler ya da sürdüler, üzerlerini çizdiler. Ve bugün ne yazık ki “kendi düşen ağlamaz” durumundalar. 


İnanın şu günler geçsin, özellikle nisan ayında öyle yazılar kaleme alacağım ki, tek tek başlıkları bile belli. Çünkü kalben hem kahırdayım hem kırgınım. “Bile bile lades” diyenlerin çoğu yakın dostlarım(dı). 


Burhan Özfatura’yı, Yüksel Çakmur’u, hep muhalifi olduğum Ahmet Piriştina’yı, Aziz Kocaoğlu’nu, Tunç Soyer’i ne yaşamışsam yaşadım ama hep saygıyla ve hatta hasretle anıyorum. Piriştina ’ya hep rahmet okuyorum. Abdül Batur benim için kadim başkan kalacak yüreğimde. Cemil Şeboy, Sema Pekdaş, Ahmet Sarışın, Cengiz Bulut, Mehmet Ali Çalkaya, Cevat Durak, Kamil Okyay Sındır, Ertan Avkıran, Hülya Yarbuz, rahmetli Sıtkı Kürüm, Muhittin Selvitopu, Hüseyin Mutlu Akpınar, Levent Piriştina, Mustafa İnce, Ercan Tatı,  rahmetli Aysel Bayraktar, Hasan Karabağ, rahmetli Ensari Bulut, Utku Gümrükçü, Erhan Kılıç, Erdal İzgi, Şebnem Tabak, rahmetli Kemal Baysak, Hakan Tartan, Ali İhsan Ülker, Fatma Çalkaya, Mustafa İduğ, Galip Öztürk, Tevfik Alyanak, Serdar Yasa, rahmetli Fehim Aytekin, İlkay Girgin Erdoğan, Ahmet Çakır, Bülent Baratalı, Mehmet Ali Özüdoğru, Sırrı Aydoğan ve yazarken bir anda aklıma gelmeyen, yaşayan yaşamayan nice başkanımız… 
İnanın geldiğimiz noktada, hep o eskileri unuttuğumuz için böylesine nepotizmle cezalandırıldık. 


İzmir’in belli ki CHP kazanırsa, geleceği pek de aydınlık değil. Cahilin alimi boğduğunda oluşacak duruma nasıl hazırlıklı oluruz bilemem. Sokağa bakınca CHP’nin seçim zaferi hiç kolay değil… Bazı adayların önce sokak ve sokak aralarını öğrenmeleri bazı adayların da kış kıyamette çamurda nasıl yürüyeceklerini talim etmeleri gerekir. Zira bazı adaylar zengin ve seçkin baba ve ailelerinin sayesinde ellerini sıcak sudan soğuk suya koymamışlar belli ki… Mesela Çeşme’nin de Karşıyaka’nın da kara kışı var. Hele de bazı adayların, o güzelim salon hayatlarını nasıl sonlandıracaklarını hayal bile edemiyorum. Velhasıl, CHP gerçekten zafere koşarsa, İzmir’in yerel hayatlarını belediye başkanları mı yoksa onları “tayin” ettiren eş, dost, akraba ve ortaklarımı yönetecek acaba? Tabii İzmir nedir, İzmirli kime denir, İzmir nasıl bir yerdir, İzmir’in kırmızı çizgileri, beklentileri, tarihsel mirası gibi dersleri de alması gereken epey başkan adayı var bu kez…
Oysa eskiden, yani yukarıda adlarını yazabildiğim başkanlar, başkan oldukları yerleri en azından asgari düzeyde bilirdi. Ancak bizim sadece “bugün” sandığımız “değişim” hatırlanırsa 2014 seçimlerinde de ucundan yaşanmıştı. 


ŞU TANINMA MESELESİ?


Evet sıkça sorulan bir soru: “Cemil Tugay ne kadar tanınıyor?” Bunu soranların gerçekten geçmişle zerre bilgileri olmayan maksatlı cahiller olduğundan şüphe duymuyorum. Çünkü Özfatura, Piriştina, Kocaoğlu ne kadar tanınıyorduysa, Tugay da o kadar tanınıyor. Özfatura, ilk başkan adaylığında “defterdar” değil miydi? Ya Piriştina? Gerçekten “başkan” olmak istiyor muydu? Yoksa rahmetli Rahşan Hanım, ondaki liderlik ışıltısını önlemek için, seçilemez sandığı İzmir reisliğine mi aday etti? Oysa rahmetli Piriştina, İzmir’i yaşayan ve hisseden siyasetçiydi. Ya Aziz Kocaoğlu? Piriştina vefat etmeseydi Bornova Belediye Başkanı kalacaktı. Bornova dışında yoğun halk kitlelerinin yakından tanıdığı bir siyasetçi değildi. Beklemediği ve hazırlıksız olduğu anda İzmir’in “Aziz Abi’si” oluverdi…


Ya Tunç Soyer? Seferihisar başkanlığına dek halkın tanıdığı bir isim değildi. Başarısız EXPO tecrübesine rağmen Seferihisar’da iki dönem başkanlık yaptı. Başarısız mıydı? Peki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak gerçekten başarısız mıydı? Bence hayır… Ama çok ama çok farklı bir bakış açısı olduğunu iyi biliyorum. Ve Tunç Soyer’in ikinci kez başkan adayı olamamasının ardında “yakından gelen taşların” ve İstanbul’a bağımlı birkaç sözde ama menfaatçi aydının olduğunu çoook iyi biliyorum. 
2004 seçimlerinde ben de aday olduğum için büyükşehirde kendime, ama o zamanlar oturduğum Balçova’da CHP’li Mehmet Ali Çalkaya’ya oy vermiştim. Yani kendimi bildim bileli SHP ve CHP seçmeniyim. Hatta 2104’te de üye oldum ve şu an tüm sorunların sorumlularından biri olan ve o zaman İzmir İl Başkanı olan Deniz Yücel’in kibir ve seçkinciliğine tepkiyle istifa ettim. Son genel seçimde de Bayraklı’da liste başı yapılan İzmir dışı şahıs yüzünden ve asla kendime “salak” dedirtmeyeceğim için CHP’ye değil TİP’e oy verdim. Hatta epey bir dostum da aynı hareketi yaptı ki, 2024 yerel seçiminde ne yapacağımız belli değil. Zira Bayraklı’da yine “ilginç ötesi” bir aday mevcut. 


YA MECLİS ÜYELERİ? 


Başkan adaylarına çok yoğunlaştık da bu da büyük hata. Bakalım partiler ilçelerde kimleri hangi özelliklerine göre belirleyecek diyeceğim ve kendimi kandıracağım. Çünkü birinci kriter zengin ve paralı olmak ya da yakınları zengin olmak, ikinci kriter ki mesela CHP’de kayısıyı çok sevmek, Aylin ve Gökçe hanımla dost olmak, Murat Bakan ve Deniz Yücel’e “evet efendim sepet efendim” demek. Ha bu arada bu seçimde CHP için en önemli kriter de şu artık: Asla İzmir’li olmamak, babası dedesi İzmir haricinde bir yerden olmak, etnik ve mezhep anlamında da İzmirce yaşamamak.
Ancak, acaba ilçelere, başka ilçelerden hatta mesela İstanbul ya da Manisa’dan “meclis üyesi” tayin edilecek mi? 
Kendi adıma söyleyim ve herkese de tavsiye edeyim, ilçelerinizde ikamet etmeyenleri asla seçmeyin. Başkan da olsa meclis üyesi de sizin yaşadıklarınızı hissetmeyenleri tercih etmeyin sonra çok şikâyet edersiniz. Ve lütfen bu kez “belediye başkanı ve meclis üyesinde” parti ayrımı gözetin ki, biz yurttaşların “keklik” ya da “odun” olmadığını tüm partilere gösterelim. 
Bakalım bir dahaki yazıda neler kaleme alıp “birilerini” kızdıracağım? Aman diyeyim “kızanlar” beni arasın, söz dondurmalar benden…


Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne Mutlu İzmir’i İzmirce Hissedene!

NOT: Rica ediyorum, beni doğrudan ya da dolaylı tehdit etmeyi bırakın. Ne edecekseniz edin, zira “rızkı veren Hûda’dır, kullarsa vesile”!