(Satırlarım İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cemil Tugay’a ki, tarihe kayıt düşe!)
Bilenler biliyor bir süredir kendimi geriye çektim. Geriden, uzaktan bakayım, duyayım, araştırayım istedim alem-i cihanı.  
Ama ne yazık ki, telefonum durmadı, mesaj kutularım doldu. Umursamaz olamıyor, üç maymunu oynayamıyorum. Açıkça yazıp söylediğim için ürken ama ürktüğü için de düşman tanışlarım artıyor da ne yapabilirim ki?

Bu yaştan sonra “oynak gevşek” olamam ki! 
Bu zamandan da ortamlardan da hoşlanmıyorum. Gelenekler, alışkanlıklar hep yok olmuş. İnsanın insana olan bağları kopmuş da farkında değiliz. Ezberci ve başlıkçı toplum olduk. İnanın hayati bir karar noktasındayım, dostlarımı sileyim mi? Bir dağ başı bulup gideyim diye düşünüp duruyorum. Zira en koktuğum dost sandıklarımdan yana hayal kırıklıkları ki onu da üst üste yaşıyorum tam 3 yıldır!
Eğer sonuna kadar okursanız, yazının tek muhatabının yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay olduğunu anlayacaksınız. Cemil Başkan “iletişimden” kendini çektiğinden beri ne yapıyor ne düşünüyor ne hissediyor inanın duyumsamıyorum. Fotoğrafları, gülümsemesi hepten değişti.  Sanıyorum kendine ulaşmak isteyen herkesin, kendinden bir şeyler isteyeceğini, atama terfi beklediğini sanıyor. 
Bir nevi “açık mektup” diye düşünün. Hani eskilerde, gazeteler çok okunurken, bazı yazarlar bazı şahsiyetlere doğrudan ulaşamadığında, köşelerinde “Sayın Falancaya Açık Mektup” başlığıyla yazarlardı. 
İşte öyle yapıyorum ben de. Artık bundan gayrı yazacağım söyleyeceğim bir şey kalmayacak. Rahmetli Piriştina veya Sayın Özfatura ile nasıldıysa iletişimim, Cemil Bey’le de öyle olacak ne yazık ki!  


NE OLDU, NEDEN OLDU, NASIL OLDU? 


31 Mart öncesini yeniden tekrar etmeyeceğim. Özgür Özel’in “pat diye” CHP Genel Başkan oluşu, “içi boş değişim” haykırışları falan artık benim konum değil. Çünkü adaylar artık belediye başkanı. Cemil Tugay da aynen öyle. 


Burada bir noktayı özellikle vurgulamak isterim. 15 yıllık Aziz Bey döneminden sonra sadece 5 yıllık Tunç Soyer döneminde “sokağa karşı” kulaklar iyice tıkandığından ve Tunç Soyer’le İzmirliler arasına (isim isim yazabilirim) giren, İzmirlilerin şikayetlerini “memnuniyetmiş” gibi yansıtan, İzmirlilerin sanattan kültüre, ulaşımdan yol su kanala, yayıncılıktan fuarcılığa her alanda beklentilerini, kendi eserekli ve at gözlüklü, kibirli süzgeçlerinde eriten, bazı alanlarda ise menfaatçiliklerini bazı iç ve dış siyasi ve kültür gruplarıyla abat eden tiplerin yüzünden Tunç Soyer aslında “hakkı olabilecek” ikinci dönemini yaşayamadı. 


Ancak bir parantez açıp bir hatırlatma yapayım. Hep ısrarla söylüyorum ama bir türlü hissettiremiyorum galiba. Büyükşehir sistemine girdiğimizden beri, İzmir sermayesi ve özellikle İzmir medyası büyük oranda “kral öldü yaşasın yeni kral” anlayışında olduğundan, giden dönem unutuldu gelen döneme de sanki “ilkmiş” gibi yaklaşıldı. Kocaoğlu’nun Piriştina dönemine, Soyer’in, Kocaoğlu dönemine ilk bir yıllık bakışları neden unutuldu acaba? Oysa genel sekreter krizleri, daire başkanlarının kapılarının ayak vurarak açılması, belediye koridorlarında “Azizcileri kazıyacağız” bağırışları bilindiği halde unutuldu. Hatta bir örnek vereyim, Tunç Bey’in bir danışmanının beni arayıp, yayınlanmış kitaplardan “Aziz Kocaoğlu” isimlerinin kaldırılmasını istemesi unutabileceğim bir anı mıdır sizce? 
Bu parantezi unutmayın, çünkü buraya yine döneceğiz. 


CEMİL TUGAY’IN YOĞURT YİYİŞİ


31 Mart seçimlerinde Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, İzmir’in 1984 sonrası 6. Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Seçilmesinin nedeni sadece CHP’li oluşuydu. Çünkü beğensek de beğenmesek de İzmir, asla AKP’den başkan seçmez. Burada adayı tanımak, donanımını tartmak, lansmanına puan vermek de önemli değildir. Tunç Soyer’in parıltılı “cemreleri” yanında Cemil Bey’in lansmanı oldukça başarısızdı mesela. Hatta Hamza Dağ’ınkinden de başarısızdı. Ama seçildi Tugay. Özgür Özel’in Manisa’dan daha az oy aldı diye çocukça nispeti tartışılmadı ama, İzmir’le Manisa kıyaslaması kadar da saçma bir konu olamazdı. Cemil Tugay çatır çatır kazandı sonuçta. Mazbatasıyla birlikte verilen bir bakraç yoğurdu yiyişine bakalım şimdi. 


Seçildikten bir ay kadar sonra kendisinin davetine icabetle baş başa bir saate yakın sohbet ettim tarihi binada. Hatta benden istediği bir yazılı raporu da iki gün içinde arz ettim. 
(Okudu mu okumadı mı bilmem ama, o rapora konu olan Apikam’da bugün tamamen kuruluş vefa ayarları alt üst oldu, huzur güven kayboldu, liyakatli personel yok sayılıp bin bir ithamla sağa sola savruldu. Bunun nedenlerini çok iyi biliyor ve yakında açık açık yazacağımı da kayda geçiriyorum. Çünkü Apikam, onun bunun şahsi çiftliği olamayacak kadar kutsal bir kimlik abidesidir.) 


Ancak Başkan Tugay’ın samimiyeti hele de bazı sözlerini çok beğendim. Mesela dedi ki “ben kimsenin adamım olmasını istemem”. Bu söz aslında saatlerce tartışılacak bir söz. Çünkü bu zamanda eğer güçlü birinin “adamı” olmazsanız ya da “güçlü” bir “birlikteliğe biat” etmezseniz ya yerinizde sayarsınız ya da ölmeyecek kadar tok yaşarsınız. Cemil Tugay bu sözüyle kendinin de “kimsenin adamı olmadığına” vurgu yapıyor bence. Şu “genel sekreterlik” dayatmasında Özgür Özel’in İzmir’e hakaret kıvamındaki baskısına direnci bunu gösteriyor sanki. Ama, İzmir Büyükşehir Başkanı bunu söylerken, güvenerek yanına çektiği, yetki verdiği bazılarının “ardımızda Cemil Başkan var, biz onun kadim danışmanlarıyız, amir de müdür de bize bağlı” sözlerini duymuyor besbelli… Ya da 4 yıl fakülte okumuş, yıllardır belediyede çalışan “uzmanlara” sadece ortaokul bitirerek “kobay fare misiniz?” diyen çapsızı da bilmiyor herhalde… Öte yandan “her yıl her yıl 9 Eylül mü olur” diyebilen bir zavallı “kuklayı” üstelik “sağı solu” küçümseyen bir kibir abidesini nasıl yetkilendirir? Veya siz anlıyor musunuz Yücel Erten gibi bir sanatçıyı istemese bile neden oyalar, yüz yüze gönül alır gibi iletişim kurmaz. Bu kendi dirayeti mi yoksa “birileri” Tunç Bey’e yaptıklarının benzerini mi sahneye koyuyor? 


Yoğurt yeme konusunda henüz fikrim oluşmadı. Çünkü gerçekten yoğurdu Cemil Bey mi yiyor yoksa başkaları “tatlı kaşığı” ile çaktırmadan azar azar mı götürüyor? 


“AMAN” DİYEYİM SEVGİLİ BAŞKAN!


Daha çok yeni aslında. Aslında bir yılı var kıyasıya eleştirmek için. Lakin öyle bir hava estiriliyor ki, sanki yerel seçimler bir yıl sonra yenilenecek gibi. Yanlış çok yanlış hava bu demedi demeyin. Peki başka neler oluyor?


Sanıyorum “danışmanları da” kendi gibi coğrafi İzmir bilgisine, deneyim ve donanımına sahip değil. İzmir Karşıyaka ile anlatılamayacak kadar büyük ve kadim şehirdir. Kalbi Konak’tır, Konak’ın da kalbi Basmane’dir. Ne yazık ki Basmane artık “İzmir’in arka mahallesi” oldu ve oralar -ki ta Kadifekale’ye kadar çıkar- son 250 yıldır fukaralığın, gurabalığın, muhacir, mübadil ve mülteciliğin acısını yaşayanların yurdudur. Siz bakmayın bazılarının bilmeden “bir zamanlar Basmane şöyle zengindi böyle zengindi” demelerine. İşte Alsancak, dün “Punta” idi “Fasula” idi bugün de Alsancak olarak yine zengin. Ya Karşıyaka? Orası da Kordelya’ydı zengindi bugün de Karşıyaka olarak zengin. Ya Basmane ve çevresi? Hep fakir, hep garip hep ürkek! 


Son üç beş dönem Büyükşehir ve Konak belediyeleri bölgeyi fark etti. Suriye krizinden sonra bölgeye gelenlerle Basmane ciddi bir değişimi de yaşadı. Hem toplumsal hem de kültürel riskler doğdu. Ama en tehlikelisi olan “dinsel yobazlık” valilerin gözlerine baka baka yerleşti. Sınır ötesinden gelen “vahabi” gruplar oraları mesken tutup, 21. asrı ciddi geriye götürdü. Kaşıkla çorba içilmez, ekmek bıçakla kesilmez kelamları din bilgisi gibi minik beyinlere sokuldu. Beş yaşındaki erkek çocuklarına takke, kız çocuklarına çarşaf giydirilmeye başlandı. O da yetmedi Aziz Başkan zamanında, İzmir’in en eski kültür miraslarından olan Emir Sultan Hazire ve Tekkesi de Büyükşehir muhteşem müze yapmasına rağmen bizzat Ayyıldız soyadlı Vali tarafından bir tarikata verildi. 


Tunç Soyer Büyükşehir, Abdül Batur Konak belediye başkanı olduğunda durum fark edildi. Tunç Soyer’in “önde ne varsa arkada da o olacak” sloganı bölgeye umut oldu. Gerek tarımsal üretim gerek midyecilik teşvik edilirken, ayrım yapılmadan bölgedeki minikler de unutulmadı. Büyükşehir ve Konak el ele verdi ve Pazaryeri mahallesinden başlanarak pek çok dezavantajlı mahalleye “portatif havuzlar” ve eğitmenler götürüldü. Gelişmeleri yakından takip eden biri olarak söyleyebilirim ki, o günlerde o çocukları gözlerim yaşlı izledim. 


Ve iki gece önce bir bölge sakininin telefonuyla yine gözlerim yaşlandı, kalbime bir fil oturdu! Bölge halkı öyle bir hayal kırıklığı yaşamış ki… Birileri dolaşmış ve insanlara “Cemil Tugay havuz yollamayacak” demiş. İnanmak istemedim, birkaç değer verdiğimi aradım “olabilir” dediler.  


Bu yazı iki bölüm olacak. 


Birinci bölümü burada virgüllüyorum. Gelecek bölümde ise başka “gölgelerden” Cemil Tugay’a içten ve dıştan “tezgâh” açan “kumpas kuran” kişisel dostluğunu sadece kendi ikbaline kullanan gölgeleri anlatacağım. İzmir basınına yaklaşımından, partili vekillerin mesafelerinden, genel sekreter olamayanların sayfiyelerde döndürdüğü dolaplardan, hatta bazı kirli ittifaklardan bahsedeceğim. İzmir’de bir “kirli” yayıncılık öyküsü de yazacağım. Dengeler, ayarlar, kodlar nasıl bozuldu? Kozmik odalar kimlerin yağmasına açıldı ve Cemil Tugay neden şu anda hissetmiyor? Hissetmiyor çünkü o aldığı sorumluluğu deşifre çabasında. 


Peki neden yapıyorum bunları?


Çünkü gördüğüme görmedim, duyduğuma duymadım, öğrendiğime bilmiyorum demem, demedim. Hayatımın net 8 yılını o çatı altından ESHOT’tan İZSU’ya, İtfaiye’den Mezarlıklara, kültürden yayına Büyükşehir’in her alanında fiilen bulunarak, dostlar edinerek gece gündüz yaşadım. Oturmadım, ağaçlara tırmandım, kurumlarda geceledim ama başkanlara yalakalık etmedim, biat etmedim. Ama sonuçta büyük kırgınlık yaşadım. Bunu da kayıta geçireceğim.


Ama Cemil Tugay başkana tek bir sözüm var: Emanetiniz ağır, sorumluluğunuz geniş, dereyi geçerken at değiştirmek yerine, dereye gelmeden değiştirin! Çünkü akıbetiniz şimdilik gölgeli!  Bu gölgeleri kaldıracak dirayetinizin olduğuna da eminim. Sadece halkınıza güvenin, dinleyin, hissedin! 
Zira belki de ilk kez, seçildikten iki ay sonra bir belediye başkanının karşısında ve yanında çift taraflı itibar suikastçıları oluştu!

[email protected]
WhatsApp Mesaj Hattım: 05401968178