Son Mühür - İşte Cumhuriyet Halk Partisi Sağlıktan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz'ın, Son Mühür Ankara Temsilcisi Dilek Ataseven ile röportajından öne çıkan başlıklar...
"Eziyet yönetmeliği"nde gelinen nokta...
Zeliha Aksaz Şahbaz, aile hekimleri ve sağlık çalışanlarının eziyet yönetmeliği olarak ele aldıkları yeni yasaya karşı olan taleplerinde nasıl bir yaklaşımda bulunacaklarını şu sözlerle değerlendirdi: "Bu yönetmelik değişikliği ile aile hekimlerimizin alacakları ve aile sağlığı çalışanlarımızın performans ödemeleri belirsiz hale getirildi ve çalışma koşulları da belirsiz hale getirildi. Sözleşmenin feshi çok kolaylaştırıldı ve aile hekimlerimize bir takım performans hedefleri konuluyor. Bu hedefler şeffaf bir hedef olmayacak ve bunu her dönemde sağlık bakanlığı belirleyecek, performansı yeterli bulunmayan aile hekimlerinin ve aile sağlığı çalışanlarının sözleşmeleri feshedilebilecek. Bu böyle bir yönetmelik. Şu anda 70'in üzerinde 80 civarında bir hedef konulurken, bunun ne kadar olacağı belli değil. Onun dışında, aile hekimlerinin yaptıkları çalışmaları üzerinden bir ücretlendirme, performans üzerinden ücretlendirme var ve bu ücretleri ne kadar alabileceklerini de bilemiyorlar. Yani ay sonunda ne kadar ücret alacaklar bunu da ön göremiyorlar. Bu artık çalışma yönetmeliğinden çok bir ceza yönetmeliğine dönüşmüş durumda. Her durumda, şu yetersiz, bu böyle denilerek ücrette kesintiye gidiliyor."
"Aile hekimleri, Sağlık Bakanlığı'nın taşeronu oldu"
Reçete yazılması hususunda da cezai sistem getirildiğini anlatan Şahbaz aile hekimlerinin, sağlık bakanlığının taşeronu pozisyonu geldiklerini belirterek; "Reçetelerin yazılması noktasında bir müdahale var hekimlerimizin reçetelerine ve antibiyotik, ağrı kesici, mide koruyucu gibi ilaçların belli bir ortalamanın üzerinde yazılması durumunda yine bir ücret kesintisi var" dedi.
Şahbaz şöyle devam etti "Ücretlendirmeyi yine hasta memnuniyeti üzerinden değerlendiriyor. Hasta memnuniyetiniz düşük olursa ücret yine kesintiye uğruyor. Bu hesaplamalara baktığımız zaman sigma işaretleri falan görüyoruz, bu artık insanların hesaplayabileceği, kafasının alabileceği boyutları çoktan aşmış durumda. Burada performans, bakılan nüfusun sağlık verilerinde ne kadar düzelme olmuş, sağlık çıktıları üzerinden değil, bakılan hasta sayısı üzerinden bir performans uygulaması var. Şu anda 70'in üzerinde 80 civarında hasta bakması bekleniyor bir aile hekiminin. Bir günde 80 civarında hasta nasıl sağlıklı bir şekilde bakılabilir, nasıl verimli bir sağlık hizmeti alınabilir? Bunu da ortaya koymak ve sorgulamak gerekir. Aile hekimlerimiz şu anda adeta sağlık bakanlığının taşeronu pozisyonundalar."
"Birinci basamak sağlık hizmeti kamu eliyle verilmeli"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz, birinci basamak sağlık hizmetlerinin bir nevi merdiven altı koşullarda verildiği söyleyerek şunları kaydetti: "Birinci basamak sağlık hizmetleri aile hekimleri tarafından veriliyor ve onlara bir cari ödeme gerçekleştiriliyor. Bunun üzerinden gidiyorlar kendileri herhangi bir apartman dairesi ya da bir depo giriş katı bir yer kiralayıp orada hizmet vermeye çalışıyorlar. Oranın tıbbi donatısını da kendileri gerçekleştiriyorlar. Bu da birinci basamak sağlık hizmetlerinin merdiven altı olarak tanımlayabileceğimiz koşullarda verilmesine sebep oluyor ve adeta bir taşeron sistemiyle çalışıyor birinci basamak sağlık hizmetleri. Hekimlerimiz, çalıştıkları ortamların, aile sağlığı merkezlerinin kamu tarafından yapılması ve donatılması gerektiğini söylüyorlar, bunu talep ediyorlar.
Onun dışında ücretlerinin, emekliliğe yansıyacak şekilde tek kalemde ödenmesini istiyorlar, belirli olmasını istiyorlar. Onun dışında bu performans sistemlerini karşı bir duruşları var. Aile sağlığı merkezinde çalışan grup elemanları denilen sağlık emekçilerimizin kamu personeli olarak çalışması talebi var. Biz de aile hekimlerimizin bu haklı taleplerinin yanındayız. Çünkü özellikle birinci basamak sağlık hizmeti, temel sağlık hizmetleridir ve kamu eliyle verilmesi gerekir. Bu bir kamu hizmetidir. Sağlık hizmeti yaşamsal ve devletin en temel görevidir. Onun için sağlık hizmetlerinin devlet eliyle verilmesi gerektiğini ve ücretsiz olarak verilmesi gerektiğini savunuyoruz. Hizmet verilen sağlık mekanların da kamu tarafından inşa edilmiş olması gerektiğini ifade ediyoruz. Aile hekimlerimizin bu haklı duruşlarının sonuna kadar yanındayız."
"Bu uygulamaları Anayasa Mahkemesi'ne götürdük"
"Bu yönetmelikle ilgili olarak bir yasal süreç yürütülüyor" diye konuşan Şahbaz sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunu tabipleri birliği, aile hekimleri federasyonu, sendikalar yargıya taşıdılar ve bu süreç de devam ediyor. Onun dışında bu yönetmelikle aile hekimliklerinde GETAT uygulaması dediğimiz geleneksel tıp uygulamaları var. Bunların içine önce hacamat, sülük gibi yöntemleri de koymak istediler. Ücretli olarak uygulanmasını istediler. Aile hekimliklerinin verdiği rapor var, işe giriş ve okulların istediği raporlar gibi. Bunların ücretli olmasını getiren bir yasal mevzuat var. Bunlara karşılar aile hekimlerimiz, biz de karşıyız. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin kesinlikle ücretsiz olması gerekiyor ve hekimle hastayı karşı karşıya getirebilecek olaylardan kaçınması gerekiyor. Onun dışında geleneksel tıp uygulamaları denilen GETAT uygulamalarında denenerek faydası kanıtlanmış uygulamalar değil.
Bu yüzden biz bu uygulamalara karşıyız. GSS ve Sosyal güvenlik sigortası bazı yasalarda değişiklik yapan bir yasa geçirildi Ocak ayında. Biz bunu da Anayasa Mahkemesine götürdük. GETAT uygulamaları, raporların ücretli olması, sağlık verilerinin üçüncü kişilerle paylaşılması gibi uygulamaları biz Anayasa Mahkemesine götürdük Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Burada biz bir politika uygulanırken, bir değişikliğe gidilirken öncelikle çalışanlarla konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun ortak akılla oluşturulması gerektiğini, meslek örgütleriyle konuşulması, emek örgütleriyle konuşulması ve çalışanların da, öncelikle o mesleği yapanlara sorulması lazım. Bunu daha iyi koşullarda nasıl yapabiliriz, nasıl uygulayabiliriz diye. Ama baktığımız zaman iktidarın böyle bir çalışması yok. Biz yaptık oldu şeklinde gittikleri bir yol var ve bu da sistemi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor."
Sağlıkta özelleştirmeye de değinen Zeliha Aksaz Şahbaz paran kadar sağlık hizmeti alma sistemi konusuna da eleştirilerde bulundu ve "Sağlıkta özelleştirme, biz 2003 yılında sağlıkta dönüşüm politikasıyla hayata geçirilmeye başlandığında biz şunu söyledik. Dedik ki; sağlıkta özelleştirme ölüm demektir. Paran kadar sağlık olmaz. Böyle bir şey kabul edilebilir bir şey değildir. Ve bugün baktığımız zaman sağlık hizmetlerinin büyük oranda özelleştirildiğini görüyoruz" diye konuştu.
"Özel hastane sayısı, devletin 2,5 katı"
İstanbul'da özel hastane sayısının devlet hastanesi ve üniversite hastanesi sayısının toplamının 2,5 katı olduğunu belirten Şahbaz, "Yoğun bakım gibi nitelikli yataklara baktığımız zaman da yine yarıdan fazlasının özel sektörde olduğunu görüyoruz. Özel sektörde sağlığın bir kar alanına dönüştürüldüğünü, ticari bir metaya dönüştürüldüğünü görüyoruz ve bunun sonucunda da bu kar amaçlı yapılan sağlık hizmetlerinin de niteliğini çok düşük olduğunu da görüyoruz" diye konuştu.
Şahbaz şöyle devam etti: "Bunu nerede görüyoruz? Yeni doğan çetesi olayında görüyoruz. Orada hastaneler daha fazla kar elde etmek için kamudan daha fazla gelir elde etmek için bir çeteleşme, niteliksiz sağlık hizmeti, uzman olmayan kişiler, hekim olmayan kişiler kendilerini hekim olarak tanıtıyorlar. Özel hastanelerde yeni doğan bakımlarını kiralayarak, çocuklarımıza uygun hizmeti vermeyerek ölümlerine sebep oldular. Tabi ki bu yine, kar amaçlı sağlık yapılanmasının bir sonucuydu. Sağlıkta dönüşümün sonucuydu. Özel sağlık sisteminin denetlenmemesi ve buna göz yumulmasının bir sonucuydu. Bu konuda defalarca yapılan ihbarlar var. Orada çalışan hemşirelerin, ailelerin yaptıkları ihbarlar var. Buna rağmen etkin bir şekilde denetleme gerçekleştirilmemiş ve böyle bir çetenin çalışmasına, faaliyetlerine dolaylı olarak da imkan verilmiş oldu. Baktığımız zaman bugünün Sağlık bakanı o zaman İstanbul İl Sağlık Müdürüydü ve bu olayın direk olarak da sorumlusudur kendisi. O yüzden biz bu soruşturmanın selameti açısından bakanın, aynı yetkilerle görev yapmaması gerektiğini söylüyoruz. "
"Sahte içkinin sebebi yüksek vergiler!"
Sahte içkiden yaşanan ölümlere de değinen Şahbaz, içen kişilerin neler yaşadığını anlatarak, bu durumun yüksek vergiden kaynaklandığını ve çözümün vergi adaleti ile sağlanabileceğini söyledi. Şahbaz şöyle konuştu: "Şimdi burada bir kötüye kullanma var. Bir kaçak içki üretimi ve satışı ile ilgili bir durum var. Burada etil alkol yerine çok daha ucuz olan metil olarak kullanılıyor ve metil alkol de ölümcül bir zehir aslında ama içtiğin zaman kişi bunu fark etmiyor. Bunun metil alkol olduğunu anlamıyor. Tadında bir değişiklik hissetmiyor ya da içtiğinde kısa süre içinde bir farklılık hissetmiyor kendisinde.
Metil alkol de temizlik amaçlı kullanılan bir alkol. 12 saat sonra, 20 saat sonra kusma, bulantı, bilinç kaybı, görme kaybı, denge kaybı gibi sonuçlarla başlıyor olay ve can kaybı ile sonuçlanabiliyor. 100 ml gibi çok az miktarla bile ölümle sonuçlanabilme durumu var. Bu neden bu şekilde oluyor? Biliyorsunuz ki alkollü içkilere çok yüksek ÖTV getirildi. Yüzde 45'lik bir alkollü içeceğin fiyatına bakıldığı zaman yaklaşık olarak yüzde 70'lik kısmının vergi olarak fiyatının devletin vergilendirdiğini, yüzde 30'unun içkinin bedeli olduğunu görüyoruz. Bugün 70 cc'lik bir alkollü içeceğin fiyatı, bin lira civarında. Bu yüksek vergilendirme, yaşam tarzına müdahaleye dönüşmüş durumda ve bunun sonucunda da buna ulaşamayan insanlarımız daha ucuz olan kaçak içkiye yöneliyorlar, bunu alarak tüketme yoluna gidiyorlar."
"Biz sahtesini 100 liraya alıyorduk"
Kendilerine iletilen bi bilgiyi aktaran Zeliha Aksaz Şahbaz; "Zaten alkol kullanımına baktığımız zaman, alkol kullanımı yüksek olan kesimler daha çok gelir düzeyi düşük olan kesimler olarak görünüyor istatistiklere bakıldığı zaman. Onların da yasal olarak satılan normal bir içeceğe ulaşamadığı için kaçak içki almak durumunda kalıyor. Bize söyledikleri; bir şişe rakıyı 100 lira civarında alıyorduk diyorlar. Bunun orijinali bin lira. Bu kadar büyük bir fiyat farkı oluştuğu zaman da insanlar ulaşamadığı için kaçağı almaya başlıyor. Bir süre sonra da bir şey olmuyor deyip bir güven oluşuyor kendisinde de ve sonrasında böyle bir istenmeyen durumla karşılaşılıp can kaybı ya da görme kaybı olan çok ağır tablo oluşuyor. İstanbul'da, Ankara'da son iki aylık dönemde çok büyük bir boyuta ulaştı ve artık bu katliam boyutunda" dedi.
Şahbaz şunları kaydetti: "Onun için burada yapılması gereken şey, tabi ki bu vergilendirmenin makul düzeye düşürülmesi ve insanlarımızın sağlıklı bir alkollü içeceğe ulaşabileceği düzeyde tutulması gerekiyor. Burada bu kadar yüksek vergilendirme olduğunda aslında kaçak alkol sektörünü de besliyor. İllegal bir sektörü de besliyor. Onun için bunun kontrol altına alınması şart. Vergi düzeyini makul seviyeye getirerek bunu çözebiliriz"
"Sağlık çalışanları güvende değiller"
Geçtiğimiz günlerde Niğde Devlet Hastanesi'nde yaşanan şiddet haberine de ayrı bir parantez açan Şahbaz, sağlıkta şiddeti önlemek için alınabilecek tedbirleri de anlattı. Bu konunun artık halk sağlığını tehdit eden bir boyutuna ulaştığını söyleyen Şahbaz; "Sağlıkta şiddet artık gerçekten bir halk sağlığı boyutuna ulaştı. Sağlık çalışanlarımız, hekimlerimiz, çalıştıkları ortamlarda güvende değiller. Güvenli bir ortamda çalışmıyorlar. Neredeyse her gün birden fazla darp haberi, saldırı haberi alıyoruz. Hatta bir hanımın "Biz artık önceden doktora ulaşmıyorduk şimdi doktor bile dövebiliyoruz" şeklinde bir beyanatı olmuştu ve bu medyada dolaşıyor. Bu çok üzücü bir şey tabi ki" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz sözlerini şöyle sürdürdü: "Hekimler, sağlık çalışanları fedakarlıkla gece gündüz çalışıyorlar bizim ülkemizde ve bizlere sağlık veriyorlar. Yani bizi yaşama bağlıyorlar. Ben şahsen bütün hekimlerimize teşekkür etmek istiyorum. Sağlık çalışanlarımıza teşekkür etmek istiyorum. Bunun ne kadar zor bir meslek olduğunu ve bunun gönülden yapılması gerektiğini ve bunu bu şekilde yaptıklarını da görüyorum. Bizlerin en zor zamanımızda yanımızda oluyorlar ve sağlığımıza kavuşturuyorlar. Ellerinden geleni yapıyorlar. Bu şekilde hekimlerimize fiili saldırı yapılması can güvenliğini ve sağlık çalışanlarımızı tehdit eder boyutta ciddi saldırılar olmasını kabul edemiyoruz. Ben bir hekim olarak da kabul edemiyorum. Bir anne olarak da kabul edemiyorum, bu ülkenin bir vatandaşı olarak da kabul edemiyorum çünkü hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız bunu hak etmiyorlar ve bu artık çok da yoğun bir boyuta geldi. Bu nedenle hayatını kaybeden çok sayıda hekim meslektaşımız oldu. Çok kıymetli hekimlerimiz şiddet kurbanı oldular. Niğde'de olan olay da bunun bir çeşidi. Kaybedebilirdik, çok daha tehlikeli bir boyuta ulaşabilirdi"
"Hekimlerle ilgili söylenen sözler sağlıkta şiddeti besliyor"
Hekimler ve sağlık çalışanları hakkında söylenen sözlerle ilgili de konuşan Zeliha Aksaz Şahbaz şunları söyledi: "Bu neden bu şekilde oldu, neden bu boyuta geldi sorusunu sorduğumuz zaman, Sabim hattı kuruldu ve dönemim sağlık bakanı dedi ki, doktorları buradan şikayet edebilirsiniz. En ufak bir şeyde şikayet edin. Dönemim başbakanı çıktı "hekimler iğne bile yapamazlar, bunları eli hastanın cebindedir, bıçak parası almadan hastaya bakmazlar" gibi hekimleri ve sağlık çalışanlarını hedef gösteren söylemler ve uygulamalar oldu. Çok yakın zamanda AK Parti Kırklareli milletvekilinin çok talihsiz bir beyanı vardı. "Biz binayı yapıyoruz, eğer sağlık hizmeti alamazsanız bende derim ki gidin, sağlık çalışanlarının gırtlağını sıkın, gırtlağına yapışın diyerek kışkırtırım" şeklinde söylemleri oldu. Burada sağlık sisteminde aksaklıkları, sağlık çalışanlarından bilen, onları hedef gösteren ikitidar söylemleri sağlıkta şiddeti maalesef besliyor"
"Nasıl engellenebilir?" sorusunda da cevap veren Şahbaz "Buna yönelik yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Onun dışında şiddet uygulayan kişilere de ciddi bir yaptırım uygulanması gerekiyor. Sağlık hizmetlerinden yararlanma noktasında bir takım müeyyideler getirilebilir. Bir takım polisiye tedbirler olabilir. Görüyorsunuz, şiddet uyguluyor daha sonra da gözaltına alınıp bırakılıyor ya da direk bırakılıyor. Böyle bir cezasızlık algısı var toplumda. Hekimlere, sağlık çalışanlarına kolayca saldırabilecekleri duygusu var. Bütün bunlar da bugün sağlıkta şiddeti artık bir halk sağlığı ve can güvenliğine dönüştürmüş durumda" diye konuştu.
"14 Mart, bayram olmaktan çıktı"
Yaklaşan tıp bayramı ile ilgili olarak da konuşan Şahbaz sözlerini şöyle sonlandırdı: "14 Mart tüm bu koşullarda bayram olmaktan çıktı, sağlık sistemindeki sorunları, hekimlerimizin yaşadığı sorunları artık aktarma kamuoyunda dile getirme ve çözüm önerilerini dile getirme noktasına ulaştı. Biz bayram tadında kutlayacağımız 14 Mart'lar diliyoruz tüm sağlık çalışanlarımıza ve hekimlerimize. 14 Mart bizim için çok anlamlı bir gün, çok güzel bir gün."






