Geçen yıl SON MÜHÜR gazetemizin 9 Eylül sayısında Alman Cerrah Prof. Dr. Rudolph Nissen’nin, “ATATÜRK bir yaşam felsefesidir!” başlığı kurucu liderimizin yaşamından bazı kesitleri size aktarmıştım. Bugün de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü yine Nissen’in 400 sayfalık kitabındaki anlatımından, bu kez anlayamayanlar için dile getireceğim.

Bir de, dinimizi korkutarak veren çok bilmişler var ya, onlara…
Ayrıca sıkıştılar mı Atatürk’ü devreye sokarak siyaset yapanlara…
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sözcüğünü kullanarak kendinden başkasını beğenmeyen ve her şeyi bildiğini zanneden zavallılara…
En önemlisi de Atatürk’ü sıradan bir devlet adamı gibi gösteren hadsizler ile içimizde bir türlü eksilmeyen ve son yirmi yıldır da çoğalan hainlere…
Aslında şu sıralar toplumu tehdit eden yazacak daha o kadar çok hadsiz var ki, bugün işte küçük de olsa bu yazımı belki ‘ders olur’ (?) diye özetlemeye çalışacağım…

Gelin önce Alman Cerrah Nissen kimdir onu tanıyalım. Neden mi? Atatürk’ü o kadar güzel ve anlamlı anlatmış ki…
Nissen, Münih’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak 1896 yılında dünyaya gelmiş. 1931 yılında ilk akciğer dokusunun ameliyat ile çıkartılması operasyonunu yapmış ve genç yaşta ünü Almanya dışına taşmış. Ancak Yahudi olduğu için rahatı yerinde olmayan bir vatandaşmış. Çünkü o tarihlerde Naziler iktidardaymış, Nissen hep tehdit altında kalmış ve 1933 yılında Hitler tarafından ülkesinden kovulmuş. O da ne mi yapmış? Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Dünya’nın en gözde ve nitelikli lideri Atatürk’e sığınmış…

O yıllarda genç Türkiye Cumhuriyeti çağdaşlaşınca ve üniversiteler açılınca Gazi Mustafa Kemal Atatürk, henüz 37 yaşında Ordinaryüs Profesör olan Dr. Rudolph Nissen’i İstanbul’a davet ederek, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Cerrahpaşa’daki 1. Cerrahi Kliniği’ne direktör olarak atanmasını sağlamış. Nissen Türkiye’de kaldığı sürede Türk Tıbbı’na akademik ve idari anlamda büyük katkılar sağlamış. Ayrıldıktan sonra da ilişkisini hiç kesmemiş.

Şimdi sıra geldi Dr. Nissen’in “Helle Blaetter, Dunkle Blaetter" adlı 400 sayfalık anı kitabında Gazi Mutafa Kemal Atatürk ile ilgili izlenimlerini ve o büyük insan için neler hissettiğini bakın nasıl kaleme almış: “1935 senesinde Atatürk, o tarihlerde tedavi etmekte olduğum kız kardeşi Makbule Atadan'ı ziyarete gelmişti. Benden hasta hakkından bilgi aldıktan sonra, bana ‘Hitler hakkında ne düşündüğümü’ sordu. Ben de, kendisinin seçimlerle iktidara geldiğini söylemeye başlayınca, beni susturdu ve sözlerine şöyle devam etti; ‘Bakın Herr Profesör, dünya tarihi Hitler gibi kendisini bütün tarihlerin en güçlü devlet adamı ve komutanı sanan megolamanlarla doludur. O da, göreceksiniz kendi ülkesini ve dünyayı büyük bir felakete sürükleyecektir ve tarih de onu öyle anacaktır. Devlet adamı deneyimi olmayanlara, devlet idaresini teslim etmek çok büyük bir hatadır…”

Nissen anılarında Atatürk ile izlenimlerini şöyle sürdürmüş:
“Atatürk'ün dedikleri kısa zaman sonra gerçek oldu. O büyük insan, İstiklal Savaşı’nı kazandıktan sonra üniformasını sırtından çıkardı ve bir daha da hiç giymedi. Osmanlı'dan enkaz halinde devraldığı ülkesini kısa zamanda medeni bir dünya devleti haline getirdi. Atatürk, Türk insanını Cumhuriyet'le birlikte eğlenme özgürlüğüne de kavuşturdu. Yurttaşların geceleri ailece dışarı çıkmalarından, ailece eğlenmelerinden çok memnun olur ve onları teşvik ederdi. Çocukları çok seven Atatürk gittiği restoranlarda, akşam yemeklerinde çocuklu aile gördüğünde, çocuğu yanına çağırır, hatıra olarak saatini veya kalemini hediye ederdi. Para ödemeden de asla çıkmaz, kimsenin kendisinden para istemeyeceğini bildiği için, kalkmadan önce mutlaka kontrol eder, ‘Gazinocunun parasını ödediniz mi’ diye sorar ve ödendi cevabını almadan, kalkmazdı.

Çay aramaz, kahve tiryakisi olduğu için çalışırken peş peşe ister, köpüklü sever ve sade içerdi. Zihnini dinlendirme ilacı olduğu için içki de içerdi. Sarı leblebi olmazsa olmazıydı. Yemekle beraber içmez, sofrada altı yedi saat oturur, bunun en fazla bir saati içkili olurdu. Fırsat bulursa briç, bezik ve kanasta oynardı. Tavlaya da Manastır'dayken başlamış. Bilardocuydu, tek başına bilardo oynuyorsa, düşünüyor demekti ve arada ıstakayı bırakarak notlar alırdı. Müzik sever, müzik kültürünün sadece fizyolojik ve psikolojik yönüyle değil, sosyolojik yönüyle de ilgileniyordu. Müzik eğitimi almamıştı ama nota ve makam bilirdi. ‘Hayat musikidir, musikiyle alakası olmayan mahlukat, insan değildir’ diyordu. Rumeli Türkülerini çok sever ve Vardar Ovası'nı dinlemekten bıkmazdı. Bektaşi nefeslerini çok etkileyici bulur ve gazel okuttururdu. Safiye Ayla için ‘dünya çapında’ bir sanatçı diyor ve onun sesinden ‘Yanık Ömer’i dinlemeye doyamazdı.

Şahane dans ederdi. Hatta Türkiye hatıralarını kaleme alan Sovyet sanatçılar ‘Mustafa Kemal çok etkileyici dans ediyor’ diye ortak yorumda bulunmuşlardı. Atatürk muhteşem zeybek oynardı ‘Milli Dans’ olmasını önermişti. Köy düğünlerinde, sırtından ceketini fırlatır atar, içten, doğal neşesiyle halaya katılırdı. ‘O, ne der, bu ne der’ mahalle baskısı, umursamaz, insanların da tıpkı böyle, özgürce yaşamalarını isterdi Tiyatroyu çok sever ve sıkça giderdi. Sinemayı da sever, Çankaya'da ve Dolmabahçe'de izleme imkanı varken, topluma örnek olmak için, bizzat sinemaya herkes görsün diye yürüyerek giderdi. İzmir İkiçeşmelik'te Ankara Sineması’na Mustafa Kemal, Latife Hanımla birlikte gelmiş, salona bakmış, hınca hınç erkek dolu olduğunu görünce, ‘Neden hiç kadın yok?’ diye sormuş sinemacıya. ’Paşam kadınlara yalnız salı günleri film gösteriyoruz’ cevabı alınca yaverine dönerek ‘Salonun yarısını boşaltın, bizi karşılamak için dışarıda biriken kadınları davet edin’ diyerek kadınları da aynı salona aldırdı. Kadınlar da alkışlayarak ve ağlayarak salonu doldurmuştu. Hep birlikte “Şarlo İdama Mahkum” filmini seyretmişler ve kadın-erkek bir arada, o gün tarihimizde ilk kez işte böyle film izlenmiş ve milat olmuştu. Atatürk eğlencenin çalışmak kadar önemli olduğunu, ikisini birlikte götürmeyi başaranların ‘medeni insan’ olduğunu söylemişti.”

Geçen yıl yazdığım gibi ATATÜRK bir yaşam felsefesidir. Bugün başlıkta da belirttiğim gibi hiçbir güç ve kişi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü kalbimizden ve zihnimizden asla silemez ve silemeyecek.

Sevgi ve saygılarımla…