Son Mühür/Sercan Engerek- Son Mühür TV'de yayımlanan Psikolog Sedef Yıldırım’la Keşfet programında Sosyal Bilimler Uzmanı Ahmet Renas Gürbüz, “Bugün Türkiye’de siyaset, çikolatadan kahveye, konserden tatile, hatta hangi marketten alışveriş yapacağına kadar bireylerin kararlarını belirliyor” dedi.

“Güç tek elde toplanınca günlük hayat daha hızlı etkileniyor”

Gürbüz, geçmişte siyasi kararların topluma etkisinin daha sınırlı olduğunu hatırlattı:

“Eskiden bir yasa ya da karar çıkmadan önce meclise gelir, komisyonlarda tartışılır, farklı denetim mekanizmalarından geçerdi. Bu süreçte halkın tepkisi de dikkate alınabilirdi. Ancak artık tek kişinin kararıyla alınan kararname ertesi gün hayatımızı doğrudan etkileyebiliyor. Sabah gazeteyi açtığınızda ‘Cumhurbaşkanı onayıyla suçlular cezaevinden çıkabilecek’ haberini görebilirsiniz. Eskiden böyle bir kararın önüne geçecek mekanizmalar vardı, şimdi yok”

Yeni sistemin gücü tek elde topladığını belirten Gürbüz, “Türkiye’de hiçbir başkan bugüne kadar bu kadar geniş yetkilere sahip olmamıştı. Bu yüzden siyaset, gündelik hayatı hiç olmadığı kadar fazla belirliyor” ifadelerini kullandı.

Ekonomi ve toplumsal huzursuzluk: “12 saat çalışıp eve et götüremeyen baba”

Siyasetin ekonomiyle iç içe geçtiğini vurgulayan Gürbüz, bunun aile içi huzursuzluğu artırdığını şu sözlerle anlattı:

“30 bin lira maaş alan üç çocuk babası, ekonomik zorluklar altında eziliyor. Tek amacı tabağına yemek koymak oluyor. Böyle bir baba, çocuğunun okul başarısını düşünemiyor. Günde 12 saat çalışıp da evine et götüremeyen bir baba, oğlunun matematik notuyla ilgilenemez. Bu baskı, zincirleme bir şiddet sarmalı yaratıyor. Patron müdürü azarlıyor, müdür işçiyi, işçi eve gelip ailesini. Bu durum çocuğun başıboş büyümesine sebep olduğu için çocuğun da kötü yollara giriyor. Toplumda şiddet ve iletişimsizlik böyle büyüyor”

Gürbüz’e göre ekonomik darboğaz, sadece bireysel psikolojiyi değil, toplumsal düzeni de bozuyor.

Seçim dönemleri: “Toplum adeta bekleme odasında”

Seçimlerin yarattığı belirsizliğin toplumsal kaygıyı artırdığını dile getiren Gürbüz, “Her seçim döneminde toplum diken üstünde. Kimse yatırım yapamıyor, ev alamıyor, işinden ayrılamıyor. Çünkü seçim sonucuna göre her şey değişebiliyor. Mazbata iptalleri gibi olaylar, kolektif kaygıyı daha da artırıyor. Adaylar, seçimi kazansalar bile artık koltuğu seçimle alamayacaklarını düşünüyorlar. Bunun nedeni cumhurbaşkanı adaylarının bile iddianame olmadan cezaevine atılıyor olması” dedi.

“Sosyal medya gençleri radikal düşüncelere sürüklüyor”

Sosyal medyanın toplumdaki kutuplaşmayı derinleştirdiğini söyleyen Gürbüz, özellikle gençlerin kolayca manipüle edildiğine dikkat çekti:

“Kimse karşıt görüşten haberleri okumuyor. İnsanlar kendi görüşleri etrafında bir duvar örüyor. 16-17 yaşındaki gençler sosyal medyada gördükleri radikal içeriklere inanabiliyor, kolayca militanlaşabiliyor. Üniversiteler ise maalesef bu gençlerin düşüncelerini şekillendiren, onları ideolojik kamplara çeken birer ‘militan devşirme alanına’ dönüşmüş durumda”

“Çözüm; şeffaflık ve adalet”

Toplumsal kutuplaşmayı azaltmanın tek yolunun adalet olduğunu vurgulayan Gürbüz, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Liderler, düşman yaratma siyaseti güderek toplumu bölüyor. Bu sadece Türkiye’de değil, tarihin her döneminde görülen bir taktik. Halkı bölmek en büyük tehlike. Çünkü hükümetler değişir, devletler bile yıkılır ama halk parçalanırsa bir daha bir araya gelmesi çok zor olur. Çözüm, şeffaf politikalar, hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığıdır. Bunlar olmadan hiçbir alanda iyileşme mümkün değil”

Beyin göçü: “Aidiyet kayboluyor, mutsuzluk artıyor”

Son yıllarda artan beyin göçüne de dikkat çeken Gürbüz, bu durumun bir kısır döngüye dönüştüğünü belirtti:

“Üniversite okuyup, yüksek lisans yapıp, sonunda asgari ücretle işe girmek istemeyen nitelikli beyinler yurt dışına yöneliyor. Bu göç, Türkiye ekonomisini daha da zayıflatıyor. Arkadaşlarımın çoğu gitti ama hepsi dönmeyi düşünüyor. Çünkü orada maddi imkanlar daha iyi olsa da aidiyet duygusunu kaybediyorlar. Buradaki sıcak ilişkileri, dostlukları bulamıyorlar. Evet, daha iyi arabalara biniyorlar ama yanında paylaşacak kimse olmadıktan sonra o da anlamını yitiriyor.”

Muhabir: Sercan Engerek