Bu satırları saat: 03:30 'da bir hastane odasından kaleme alıyorum.

Yaklaşık bir hafta önce karnımda portakal büyüklüğünde bir kist olduğunu söyleyen doktorum acilen alınması gerektiğini belirtiyor. Yapacak o kadar çok işim var ki nasıl olur diye düşünüyorum. Doktor bekleyecek zaman yok acil durum diye tekrar ediyor ve ameliyat için gün veriyor. Ben çevremde birkaç kişiye durumumu söylüyorum ancak kimse umursamıyor. Sanki herkes karnında portakal büyüklüğünde bir kist ile dolaşıyormuş gibi gayet normal karşılıyor. 

"Aaaa, öyle mi? Çok üzüldüm" falan diyerek benden beklentilerini art arda sıralıyorlar. Yaptığım programa konuk olmak isteyenlerden birinin  "Tamam Çarşamba operasyon, Cuma programa çıkarsın…" demesine kahkahalarla gülüyorum. Güçlü kadınım da o kadar değil! 

İçimdeki fırtına... 

Şimdi bunları söyleyenler ve dostlarım, benim içimde kopan fırtınaları bilmiyor. Yaşadıklarımdan habersiz, olası bir kötü durumda, 

"Ölüm sana hiç yakışmadı" 

" Ah Sevinç vah Sevinç daha yapacak çok şey vardı." 

"Şu oyunu da oynasaydın" 

"Aaa daha köşe yazısını yazmamıştı. Neyse geçen sayılardaki yazılardan birini koyarız anısına yazarak" diyecek, badem gözlerime ithafta bulunacaklar diye düşünerek garip bir ironi halindeydim.

Hiç kimsenin benim içimde kopan fırtınalardan, travmalardan haberi yoktu.

Ben o hastaneye,

Annemin öldüğü yaşta,

Annemin öldüğü hastanede

Ve annemi öldüren dertten yatmıştım.

Ben annemi nasıl yolcu ettim ise kızımda bilmeden beni öyle yolcu ediyordu.

Kistin kötü huylu olma durumları bütün olumsuzluklar göz önüne alındığında aslında sessizce herkesle vedalaşarak dönmeyeceğimi düşünerek gittim hastaneye... Herkesle konuşurken gülümsüyordum. Onların bana moral vermesi gerekirken ben onları teselli ediyordum. "Halledeceğiz merak etmeyin. Her şey güzel olacak... "

Hastane... 

Hastaneye gittim, doktorumu biliyordum, ekibi ile tanıştım. Hayatın celali ile yola çıktım Cemali ile tanıştım. Bütün olumsuzluklar ilginç bir şekilde olumluya gidiyordu. Portakal kadar sandığımız kistin 580 Gr olması... Sustuklarımdı, suskularımdı. Anladım ki artık bünyem olumsuz hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Portakalı soydum başucuma koydum… Telefondan mesaj sesi…

O mesajla canlandım…

Ben sırat köprüsünde kültürfizik yaparken, öbür dünya bu dünya arasında yıldızları sayarken telefonumdaki mesaj...

 

Son Mühür Genel Yayın Yönetmenim Tunç Erciyas yazmış. 

"Sevinç kuzum 8 Mart yazın hala gelmedi... Geçmiş olsun. Bekliyorum." 

TIR'a kafa atmış bir kadın olarak sevgili Tunç'a usturuplu bir kaç küfür savurduktan sonra karnımı tuta tuta bu satırları yazıyorum... 

Evet, efendim sonuç... 

Hiçbir şey olmadıysa bir şeyler oldu.

Madem ölmeyen Sevinç yapmışlar

O halde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne armağan olsun bütün Sevinç'ler

Bütün Sevinç'ler bir emeğin ürünüdür.

Sevinçsiz kalmayın olur mu?