30 Ağustos 2024'teki Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreninin ardından teğmenlerin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganıyla kılıç çatarak protesto düzenlemesi üzerine başlatılan disiplin soruşturmasında, beş teğmen "Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ayırma" cezası talebiyle Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilmişti. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, bu beş teğmen için verdiği "Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasası"nın gerekçesini yazılı olarak tebliğ etti.
Ebru Eroğlu öncü rol oynamış
47 sayfalık gerekçede, teğmenlerin yemine dair metnin okunmasının önceden planlandığı belirlendi. Disiplin amirlerinin talebi reddetmesine rağmen, tören sonrası bile olsa bu emirlerin ihlal edildiği ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarının millet nezdinde zedelendiği vurgulandı. Teğmenlerin eylemleri bir bütün olarak ele alındığında, toplumsal ayrışmaya yol açan sonuçlar doğurduğu belirtildi. Gerekçede, Ebru Eroğlu'nun andın değiştirilmesine yönelik düzenlemeyi protesto etmek amacıyla planlama yaptığı ve yönergeden kaldırılan andın okunmasında öncülük rolü üstlendiği ifade edildi.
''TSK'yı tartışılır hale getirmek...''
Gerekçede, şunlar yer aldı:
"Somut olayın her biri tek tek değerlendirildiğinde TSK ve Harp Okulları'nın temel değerlerine ilişkin olan fiillerin tören günüden daha önceki günlerden başlayan süreç ve olayın oluş şeklinin toplumda karşıtlık hissi oluşturabilecek, Subay Andı olarak bilinen ve yönergeden kaldırılan andın içeriğindeki değerlerin dışlandığına dair algı yaratacak ve sonuç olarak TSK'nın tartışılmasına neden olabilecek protest bir davranış disiplinsizlik olarak kabul edilecektir. Mustafa Kemal Atatürk'e bağlılığı ifade eden 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' sözünü amacı dışında ve karşıtlık içeren protest bir eylemde kullanmak disiplinsizlik olacağı gibi sözün değerini de azaltan bir davranış olacaktır.Böylelikle eylemler, TSK'yı tartışılır hale getirerek, toplumda ayrışmalara sebep olmuş ve ordunun vatan millet Atatürk'e olan sevgisinden hiç şüphe duymayan millet nezdinde yıpranmasına neden olmuştur. Söz konusu eylem toplumda asker yemininden vazgeçilmiş gibi TSK'ya olan güveni sarsar bir kanaat oluşmasına sebep olmuştur. Askeri tören alanında program dışı izinsiz olarak icra edilen fiilin askeri hizmete de olan olumsuz etkisi disiplinsizliğin işlendiği yer ve sonuçlarının TSK'ya menfi etkileri ile personelin eylem bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde devletin ve TSK'nın itibarına zarar verecek nitelikte ağır disiplinsizlik teşkil eden bir eylem olduğu dikkate alınarak 6413 sayılı TSK Disiplin Kanununun 20/1. Maddesinin c fıkrası gereğince "hizmete engel davranışta bulunmak" disiplinsizliğini oluşturduğu kanaatine varılmıştır"
4 üyeden karşı oy gerekçesi
Yüksek Disiplin Kurulu'nun 5 üyesinin oy çokluğuyla aldığı karara 4 üye karşı oy gerekçesi sundu. Bu gerekçede, 30 Ağustos resmi töreninde yürürlükteki yönergede yer alan andın okunduğu ve resmi törenin bitiminde söz konusu andın okunmaması gerektiğine dair net bir emir bulunmadığı ifade edildi. Ayrıca, resmi törenin sona ermesinin ardından söylenen "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" ifadesi ile okunan andın içeriğinin, Anayasa'nın 2. maddesi ve Harp Okulları Kanunu'nun ilgili maddeleri göz önüne alındığında hukuka aykırı bir durum oluşturmadığı belirtildi. Karşı oy yazısında, "bir önceki gece yapılan kutlamada bir kısım Harbiyelilerce söz konusu andın plansız şekilde de olsa okunması hususu birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, personelin eyleminin Devletin ve TSK'nın itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranış veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiil olarak kabul edilemeyeceği ve buna bağlı olarak Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektirir 'Hizmete engel davranışlarda bulunmak' disiplinsizliğini de oluşturmayacağı" görüşüne yer verildi.
Karşı oy yazasında şu ifadeler yer aldı, "Aksi yöndeki kabulün orantılılık, gereklilik ve elverişlilik alt ilkelerini içeren 'ölçülülük' ilkesine uygun olamayacağı gibi hakkaniyete de uygun düşmeyeceği, bu nedenle personel hakkında Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği vicdani kaanatinde olduğumuzdan aksi yöndeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmadık"