Son günlerde Ege Denizi'nde ardı ardına meydana gelen depremler, bizi korkutmaya başladı. 3,1 ile 5.1 büyüklüğünde değişen ve sayısı 400’ü geçen sarsıntılar, uzmanlar tarafından dikkatle izleniyor. İzmir Valisi Süleyman Elban, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Lütfen sosyal medyada yayılan asılsız haberlere inanmayın, yalnızca resmî kaynakları takip edin. Gelişmeleri titizlikle izliyoruz ve kamuoyunu düzenli olarak bilgilendireceğiz" dedi. Ama korkmamak tabii ki elde değil...
Tedbir, tedbir, tedbir...
Öte yandan Prof. Dr. Celal Şengör de konuyla ilgili önemli değerlendirmelerde bulunmuştu. Şengör, Ege Denizi’nde devam eden sismik hareketliliğin tsunami riski taşıdığını belirterek, "Bölgedeki yerel yönetimler ve halk bu ihtimali ciddiye almalı, gerekli tedbirleri şimdiden almalı" uyarısında bulundu.
6 Şubat depremi
Bir de bu gelişmelerin gölgesinde, 6 Şubat Kahramanmaraş depreminin ikinci yıl dönümüne giriyoruz. Bundan tam bir yıl önce, uykuda yakalanan binlerce insanımızı kaybettik, milyonlarca kişi evsiz kaldı. O karanlık sabahın acısı hala içimizi yakıyor. Enkaz altından gelen feryatları, televizyon ekranlarında gördüğümüz o çaresiz bakışları nasıl unutabiliriz? Yaşanan bu büyük felaket, deprem öncesinde alınması gereken önlemlerin ne kadar kritik olduğunu bize en acı şekilde hatırlattı. Çünkü bir sonraki biz de olabiliriz.
Şimdi, hem Ege’deki sarsıntılar hem de Kahramanmaraş depreminin yıl dönümü vesilesiyle kendimize şu soruyu sormalıyız: Biz gerçekten hazır mıyız? Deprem anında ne yapacağımızı biliyor muyuz? Deprem çantamız hazır mı? Ailemizle bir acil durum planı yaptık mı? Bu soruların cevabı hayati önem taşıyor.
Yetkililerin de sıkça dile getirdiği gibi, özellikle kıyı kesimlerinde olası bir tsunami tehlikesine karşı erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi gerekiyor. Japonya gibi ülkelerde başarıyla uygulanan bu sistemler, can kaybını en aza indirebilir. Ayrıca, riskli bölgelerde yapıların depreme dayanıklı olup olmadığının sıkı bir denetimden geçmesi şart!
Türkiye, aktif fay hatları üzerinde yer alan bir ülke ve bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Ancak bu, korkuyla yaşamak zorunda olduğumuz anlamına gelmiyor. Bilimsel verilere dayalı önlemler aldığımızda, depremler kaçınılmaz ama yıkıcı olmayabilir. Unutmayalım ki, deprem değil, ihmaller öldürür. 6 Şubat’ta kaybettiklerimizi anarken, gelecekte benzer acıları yaşamamak için birlik olmalıyız. Onların hatırasına saygı duymanın en büyük yolu, bilinçlenmek ve harekete geçmektir.
Tekrar görüşünceye kadar hoşça kalın.