Son Mühür- Türkiye'nin 2015 siyasi yaşamını mercek altına alan Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek çarpıcı tespitlerde bulundu.
''Türkiye'de başkanlık sistemi ile kurulan vesayet sistemi meşruluğunu 2015 sonrası yükselen güvenlik tehditlerinden alıyordu.'' hatırlatmasında bulunan Özpek.
''Bu sistem kurulurken, ulusal güvenlik tehditlerine karşı kurumsal rutin işleyişin yeterli olmayacağı ve gerekirse hukukun güvenlik filtresinden geçirilerek yorumlanması gerektiği savunuldu. Böylece, Erdoğan'ın başkanlığı aslında Schmittyen anlamda bir egemene tekabül etti. Yani başkan istisnaya karar veren, kanundan kimin muaf olacağını belirleyen keyfi bir otoriteye dönüştü.
Diğer bir ifadeyle, 2018 senesinde aslında OHAL bitmedi, başkanlık sistemi ile birlikte günümüze kadar devam etti. Hala devam ediyor.'' tespitinde bulundu.

Hayatın birçok alanını tahrip etti...
''Geride bıraktığımız bu 10 yıllık OHAL dönemi ve kanunların yerini siyasi otoritenin subjektif kanaatlerine bırakması ise, başta ekonomi olmak üzere hayatın bir çok alanını tahrip etti.'' diyen Prof. Özbek,
''Ne uluslararası sistemdeki aktörler için ne de kendi vatandaşları için öngörülebilir, kurum ve kanunlarının sınırları belli bir devlet yapısı kalmadı. (Youtube yayını yapan gazetecilerin, Influencerların, duyumcu ya da kulisçi gazetecilerin yükselişinin sebebi gerçekte bu.)'' hatırlatmasında bulundu.
Bu hikaye nasıl sonlandı?
''Geldiğimiz noktada, güvenlik tehditlerine karşı maliyetli ama başarılı bir performans sergilendiğini de söylemek gerekiyor.'' diyen Prof. Özbek,
''Fetullahçılar çözüldü ve dağıldı. Gülen öldü ve cemaatin etkinliği sonlandırıldı. Benzer şekilde, PKK'nın hem ülke içinde hem de Irak'ta varlığı zayıflatıldı. Üstelik hükumetin bir güvenlik tehdidi olarak tanımladığı HDP'nin siyasi varlığı anlamsızlaştırıldı. En nihayetinde, Erdoğan ve Bahçeli'nin sağlığına duacı olan bir Demirtaş ile sonlandı bu hikaye. (Bir nevi Öcalan'ın "benim annem de Türk'tü momenti.)'' mesajı verdi.
90'lı yılları hatırlattı...
Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek'in mesajında öne çıkan detaylar şöyle.
Bu süreç bana 90'lı yılların sonunda, Öcalan'ı yakalayıp hapse atan, Refah Partisi'ni kapatan ve bu partinin devamı olan Fazilet Partisi'nin 99 seçimlerinde oy oranını azaltarak hükumetten dışlamayı başaran MGK'yı hatırlatıyor.
Yani, meşruluğunu aldığı güvenlik tehditlerini bertaraf eden muzaffer bir ordu vardı 90'ların sonunda. Bu zaferlerin maliyeti ise, zayıf bırakılan sivil siyaset, ekonomik bunalım, mafyalaşma ve sürekli iç karışıklıklarla yaşamak olmuştu.
Başarılı oldukları alanda çürüme başlıyor...
Şimdi de, aynı 90'ların güvenlik tehditleriyle başarılı şekilde mücadele edip ardından çökmeye başlayan MGK gibi Erdoğan'ın da kendisini sistemin vasisi yapmak için girdiği yol aynı yere çıkıyor gibi.
Güvenlik tehditleri tanımlandı ve mağlup edildi ancak bu yapılırken gerekli görülen keyfiliğin ekonomideki ve sosyal hayatta ki sonuçları ile şimdi yüzleşiliyor. (Yasadışı bahisten, çocuk cinayetlerine, yüksek enflasyondan görgüsüz zenginlere kadar her şey bunun içinde.) Diğer bir ifadeyle, vesayetler aslında başarılı oldukları anda çürümeye başlıyorlar.





