Yine bir 8 Mart geldi ve geçti değerli okuyucular. İster eşiniz olsun, ister sevgiliniz, isterse mesai arkadaşınız, süslü sözlerle ve çiçeklerle geçireceğimiz sıradan bir gün benim için. Bir erkek olarak bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Çünkü o kadar sıkıcı bir hal aldı ki bu durum, eminim ki bir çok kadın okuyucumuz da bu yazıdan sonra bana hak verecektir.

8 Mart 1857 yılında Amerika'da yapılan bir kadın grevi sonrası çıkan bu gün, biz erkek egomonyasının kadınlara sadece bugün çiçek alıp, güzel sözler söyleyelim diye icat edilmiş bir gün değil. 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında çalışan kadın işçiler, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve daha iyi ücret istemi ile grev yaptı. Ancak polisin greve müdahale etmesi çok sert oldu. Grevi bastırmak için fabrikaya kitlenen işçiler, kısa bir süre sonra fabrikada çıkan yangından kaçmaya çalıştı. Fakat onları kapıda çok kötü bir sürpriz bekliyordu. Polis tarafından fabrika çıkışına kurulan barikat, canlarını kurtarmak isteyen işçiler arasında kargaşaya ve paniğe yol açtı. Bu olayların sonucunda çoğu kadın 120 işçi hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra bu özel gün, dünyanın birçok ülkesinde kadınların eşitlik, adalet ve kadın hakları için mücadelesini hatırlatmak ve farkındalık yaratmak için kutlanmaya başladı. Aynı zamanda Dünya Kadınlar Günü, kadınların ekonomik, sosyal ve politik haklarını savunmak ve kadına şiddetin sona erdirilmesi için mücadele amaçlarını da taşır. 8 Mart aynı zamanda kadınların tarihinin ve feminizm hareketinin önemli bir imgesi olarak da öne çıkar. Peki biz erkekler ne yapıyoruz? Sevgililer gününde yaptığımız gibi alıyoruz çiçekleri, gidip kadınların burnuna sokuyoruz. Hiç sordunuz mu, ya kadınlar bunu istemiyorsa?

Dünyanın bir çok demokratik! ülkesinde bugün, kadınlar yürüyüş yapıyor ve farkındalık yaratmaya çalışıyorlar. Sözde anayasal hakları olarak yaptıkları bu yürüyüş bizim demokratik! ülkemizde ise kendi gölgesinden korkanlar yüzünden yasaklarla geçiyor. Halbuki adı üstünde. Anayasal hak bu. Geçtiğimiz senelerdeki 8 Mart'larda kadınlara nasıl davranıldığını izleyin ve görün neler yaşandığını. Evinde koca dayağından kaçan kadınlar geldi meydanda polisten dayak yedi... İşin en acı tarafı, copla vuran polislerin yarısı da kadındı! Nasıl ama kadınlar günü? 

Anlatmaya çalıştığım şey aslında şu değerli okuyucular. Kapitalist düzenin dayattığı bu özel gün saçmalıkları devam ettikçe, biz erkeklerden bir cacık olmaz. Bir insan neden annesine, sevgilisine, eşine çiçek almak veya güzel bir söz söylemek için böyle günleri bekler? Deli miyiz biz? Hani geçtiğimiz günlerde bir bakanlık dedi ya, "seviyorsan git evlen bence" diye, siz de gidin sevdiğinizi her Allah'ın dakikası söyleyin. Niye bu özel günleri beklersiniz be erkek milleti?

Az önce sordum. Kadınlar bizden çiçek, böcek, süslü sözler beklemiyor. Bizim ülkemiz için konuşuyorum, kadınlar sadece ve sadece yaşamak ve söyledikleri anlaşılsın istiyor. Erkeklerle eşit haklara sahip olmak istiyor. Hepsi bu. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine baktığınızda bile oradaki kadın milletvekili sayısı, ülkedeki eşitsizliği gözler önüne seriyor. Gerisini anlatmaya gerek yok. Hepsini geçtim, siz zannediyor musunuz ki, kadınlar kendilerine çiçek almıyor. Tabi ki alıyor. Sana bana ihtiyacı olmasın diye o meydanlarda haykırmak istiyor ama dinleyen kim? 

Yani anlayacağınız sayın erkek milleti, 8 Mart 1857'de o kadınlar, hakları için canlarından oldular. Biz gidip çiçek alalım diye değil.