CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Danıştay Başkanı Zeki Yiğit’e yaptığı ziyaretin ardından yaptığı açıklama, bir kez daha hukukun nasıl işlediğini değil, nasıl işletilmediğini gözler önüne serdi: “İstanbul Üniversitesi, Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal eden kararı yaklaşık bir aydır bize tebliğ etmiyor. Bu yüzden dava açamıyoruz.”

Basit gibi görünen ama aslında oldukça kritik bir detay bu. Çünkü hukukta tebliğ edilmeyen karar “yok” hükmündedir. Yani ortada resmen dava açılabilecek bir işlem bile yok! Gelin görün ki mesele yalnızca bir kararın geciktirilmesi değil; bir algının sistematik şekilde beslenmesi… Zira bu oyalama taktiğiyle kamuoyuna “İmamoğlu’nun diploması sahte olabilir” mesajı sinsice veriliyor. Hâlbuki üniversitenin böyle bir yetkisi yok. Bunu en iyi bilenler bile, işi hukukla değil zamanla çözmeye çalışıyor.

Muhalefet lideri Özel’in sabrı ve hukuki sürece olan bağlılığı alkışı hak ediyor. Ama sormadan da edemiyoruz: Ne yapsın bu adam?
Yasa mı çiğnesin? Sokağa mı çıksın? Bandırma Vapuru'na binip yeni bir isyan mı başlatsın?
Türkiye’de muhalefet artık kurallı bir satranç oyunu değil; taşların yerini, oyunun ortasında değiştiren bir iktidarla oynanan adaletsiz bir mücadeleye dönüştü.

Rasim’e Ayrı! Muhalife Ayrı Hukuk...

Bir yanda hukuka aykırı açıklamalarıyla kamu barışını tehlikeye atan Rasim Ozan Kütahyalı var.

CHP’ye kayyum atanacak, Ankara karışacak” dedi. Altı boş, tehlikeli bir iddia…

Gözaltına alındı, evet ama “protokol” işlemişçesine... Ne sabah baskını… Ne kelepçe… Ne nezaret… Ne süründürme... İfadesi SEGBİS üzerinden alındı, adli kontrolle serbest bırakıldı. Tam da olması gerektiği gibi.

Ancak işin muhalif ayağında tablo bambaşka.

Aynı süreçlerden geçen bir gazeteci ya da siyasetçi olsaydı, sabahın köründe ev basılır, kelepçeler takılır, medyaya “gözaltı pozu” servis edilirdi. İşte son yıllarda sıkça duyduğumuz o ifade burada ete kemiğe bürünüyor: “Yandaş için hukuk, muhalif için düşman hukuku...” Gerçek bu kadar basit ve bu kadar rahatsız edici.

Bir Sırrı Süreyya Meselesi...

Sırrı Süreyya Önder’in hastalığı, sosyal medyada yeni bir tartışma başlattı.
Bir kesim, demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyerek onu savunuyor; diğer kesim ise geçmişteki söylem ve eylemleri nedeniyle hedef tahtasına koyuyor. Eleştiri elbette olmalı. Ama zamanlaması önemli. Sağlıklıyken susup, hastalanınca klavye kahramanlığına soyunmak en hafif tabirle ayıp. 

Kendisiyle hiç tanışmadım ama siyasi geçmişi kadar, renkli bir hayatı olduğunun da farkındayım. Ne kadar şahsen tanımasam da veya siyasi görüşlerini benimsemesem de (ki yanlış partide siyaset yaptığını düşünenlerdenim) renkli kişiliğini takip eden bir insanım. Dolayısıyla içinde olduğu siyasi kavgalar da bir tür haysiyet işi olduğunu savunuyorum. Rakibin zayıf düştüğünde değil, dimdik ayakta durduğunda yapılır.

Son söz mü?

Türkiye’de hukuk; kişiye göre değil, ilkelerle işlemediği sürece bu tartışmalar bitmeyecek.

Ve ne yazık ki, hukukun terazisi bugün artık adaleti değil, iktidarı tartıyor.