Türkiye’de muhalefetin içine düştüğü tablo artık sıradan bir politik yanlışlar silsilesi değil; doğrudan devlet aklını, kamu düzenini ve milletin huzurunu ilgilendiren bir savrulma hâlidir.

Bugün yaşananlar, siyasal olgunlukla, demokratik rekabetle, hatta basit bir muhalefet refleksiyle dahi açıklanamayacak kadar derin ve kaygı vericidir.

Daha geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanına hakaret etmiş bir şahsı büyük bir iştahla ağırlayan, kameraların karşısında el üstünde tutan bir muhalefet manzarası izledik. Bunun üzerinden çok geçmeden, askerî disiplini çiğneyen ve üniformanın vakarını ayaklar altına alan bazı teğmenleri “özgürlük savaşçısı” ilan etmek için hükümete karşı koro halinde saldırıya geçen aynı kesimle karşılaştık.

Bu iki örnek bile, muhalefetin devlet disiplinine ve demokratik teamüllere yaklaşımını anlamak için yeterlidir.

Ancak asıl vahim olan, son günlerde tanıklık ettiğimiz tablo: Görevde bulunduğu dönemde devletin Terörsüz Türkiye vizyonuna saldıran, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi hedef alan; bunu yaparken de mevzuatın sınırlarını bile bile hiçe sayan bir şahsa, adeta terör seviciliğiyle, kafatasçılıkla, ırkçılıkla malul mikro muhalif bir cephenin sahip çıkması…

Bu durum, artık politik kusur değildir.
Bu, devletin sinir uçlarıyla oynayan tehlikeli bir yönsüzlüktür.

Bu, demokratik bir muhalefetin sergileyeceği tavır değildir.
Bu, içeriden yürütülen bir operasyonun siyasal estetiğe bürünmüş hâlidir.


---

Eğer bir muhalefet partisi:

Terörle mücadelede devletin ölçüsünü yok sayıyorsa,

Disiplinsizliği “hak arayışı” olarak pazarlıyorsa,

Kavramları çarpıtarak marjinal kesimlere siper oluyorsa,

Devleti hedef alanlara gövdesini siper etmekte tereddüt etmiyorsa,


bu artık muhalefet olmaktan çıkar; milletin yürüyüşüne çelme takan bir mekanizmaya dönüşür.

Türkiye’nin içinden geçtiği bölgesel ve küresel denklemde, siyasetin böyle bir lüksü yoktur. Devlete karşı konumlanan, milletin değerlerinden kopan, ülkenin güvenlik politikalarına düşmanlık eden hiçbir yapı “milli muhalefet” vasfını taşıyamaz.

Bugün yaşanan savrulma, sadece siyasi bir körlük değildir; emperyalist güçlerin Türkiye’ye yönelik iç müdahale girişimlerini andıran bir iç saldırı havası oluşturmaktadır. Bu benzetme ağır değil, hakikatin ta kendisidir.


---

Eğer muhalefet gerçekten bu milletin iyiliğini istiyorsa, önce kendine çekidüzen vermek zorundadır. Çünkü bu kontrolsüz gidiş:

Milletin huzurunu zedeler,

Kamu düzenini bozar,

Demokrasiyi yaralar,

Türkiye’nin devlet aklıyla geliştirdiği stratejik projelere set çeker.


Siyaset; terör örgütlerinin gölgesine saklanma sanatı değildir.
Siyaset; devletin kırmızı çizgilerini mayına dönüştürme oyunu hiç değildir.

Aklı selimi terk eden, marjinalleşmeyi stratejiye dönüştüren ve emperyalist odakların söylem hattına eklemlenen bir muhalefet, giderek millete değil, millet düşmanlarına enerji üreten bir yapı hâline gelir.

Türkiye bunu hak etmiyor.
Türk milleti bunu tasvip etmiyor.
Tarih ise bu tür savrulmaları asla affetmiyor.