Yüce Atatürk, devrimleriyle yolumuzu aydınlatıp, vatanın kalbinde ışıklar içinde yatıyor. Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel, Atamızı anlatırken, Anıtkabir’in, 48 durağının, sadece 10 adedini özetleyerek sunuyor... 

10 Kasım 1953 günü, Atatürk, Anıtkabir’de vatan toprağına kavuşurken, O’nun ardından, babasının omzunda giden ve belleğine silinmemek üzere, “Atatürk” yerleşen bir çocuktum. 19 Mayıs 1999 günü, Anıtkabir’de Atatürk fotoğrafları sergisi açtım. Sergimden, 35 orijinal fotoğrafı Anıtkabir komutanlığına hediye etmek, benim için ayrı bir onur ve gurur olmuştu. 2010 yılındaysa, Anıtkabir Komutanlığı’nın istemi üzerine, Anıtkabir’in görsel ve işitsel tanıtım görevini almıştık. Dr. Tuna Yılmaz ile beraber, bu onurlu göreve talip olduk ve Anıtkabir’de 48 ayrı noktasının tanıtım metinlerini ve görsellerini hazırlayarak, altı dilde tanıtımı gerçekleştik ve onuru paylaştık...


 

Hürriyet Kulesi

“Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarım en kıymetli mirasından olan istiklâl aşkı ile yaratılmış bir adamım” diyen Mustafa Kemal Atatürk, “Hürriyet” konusunda özlemini şöyle anlatır: “İnsanın en kutsal duygusu nedir?” diye soran Atatürk, kendi sorusuna şöyle cevaplamıştır; “…Milletin ulaştığı seviye ne kadar yüksek olursa ‘Hürriyet’ duygusu da o kadar önemli olur. Onun içindir ki; Türk milletinin ‘Hürriyet’ine kimse dokunamamıştır.” İşte, “Kendi hürriyetine ve ülkesinin hür olmasına” yaşamı boyunca önem veren ve yaşam biçimi olarak kabul eden Atatürk’ün, ebedi istirahatgahının birinci kulesi “Hürriyet Kulesi”dir…

İstiklal Kulesi

“Türkiye halkı asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı hayatın bir gereği kabul etmiş ve bir milletin kahraman evlâtlarıdır. Bu millet bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır” diyen Atatürk için gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, şunları yazmıştır: “Yalnız o Çanakkale kahramanı kalmak bile o kumandan için öyle büyük bir şandır ki onunla hem kendi, hem milleti iftihar duyar. Hâlbuki azmi bir vatan kurtarıp yeni baştan bir devlet kuran ‘Büyük Adam’ın yaratıcı eseri önünde, Çanakkale muzafferiyeti ancak bir önsöz olarak kaldı, ne anlı bir önsöz!” İstiklaline böyle düşkün olan Mustafa Kemal Atatürk için ikinci saygıyı “İstiklal Kulesi”nde verelim.

Misak-i Milli Kulesi 

Misak-ı Millî ya da Ulusal Ant, Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasî hedefi olan altı maddelik bildirinin adıdır. Ulusal Ant’ın ana hatları Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nde biçimlenmiştir. Ankara’da son şeklini alan metinde, Mondros Mütarekesi’yle belirlenen sınırların içinde yaşayan Osmanlı İslam çoğunluğunun “bölünmez bir bütün” olduğu vurgulanır. İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920’de oybirliği ile kabul edilen bu ant, 17 Şubat’ta kamuoyuna açıklanır. 

İnkılâp Kulesi

O’nun,“Medeni Kanun ve Kadın Hakları” konusundaki düşüncelerini, 1913 yılında, Sofya’daki Ateşemiliterliği sırasında söyledikleri sözlerde bulabiliriz. Söylemden eyleme geçen devrimler için Atatürk şunları söylemiştir: “Bu meclisi ben topladım, ben vücuda getirdim; kim kendi yapıtının iyi olmasını istemez? Sizler sadece Meclise saygı gösteriyorsunuz, ben bundan daha fazla olarak aynı zamanda kendi eserime saygı gösteriyorum” . 

Aslanlı Yol

Atatürk’ün, ‘ebedi ikametgâh’ına giden yollardan biri de bu medeniyete ait aslan figürleriyle bezeli olan ‘Aslanlı Yol’dur. Aslan figürlerine, Türk mitolojisinde güç ve kudretin sembolü olarak rastlarız. Anıtkabir’in ‘Aslanlı Yolu’nun sağında ve solunda yer alan 24 aslan figürü, heykeltıraş Hüseyin Özkan tarafından barışı temsil edecek şekilde oturur, ağzı açık, dişleri görünür şekilde yapılmıştır. Bu yoldaki aslan figürleri, Orta Asya’dan 12’si doğuya, 12’si batıya göç eden Türk boylarını temsil etmektedir. Aslanlı Yol’dan geçenler, asimetrik döşenmiş taşlara bakmadan yürüyemedikleri için, ONUN huzuruna başları yerde, duygu yüklü olarak ulaşırlar… 

Atatürk’ün Siyasi Kişiliği, Devrimleri:

Mustafa Kemal Atatürk, “Millî egemenlik esasına dayanan ve özellikle Cumhuriyet idaresine sahip bulunan memleketlerde siyasi partilerin varlığı önemlidir”, “Türkiye Cumhuriyetinde de, birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur”, “Cumhuriyetin en güzel eseri olan bu ilmi kurumun açılışında duyduğum manevi duyguyu hiçbir girişimimde yaşamadım.”, “Ben, şimdiye değin ulus ve ülke yararına ne gibi atılımlar, devrimler yapmışsam, hep halkımızla görüşerek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri içtenlikten güç ve esin alarak yaptım”,  “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir” der ve “Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, cumhuriyet sizden ‘fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister” demiştir.

Harf Devrimi 

1905 yılında Latin alfabesiyle ilgilenmeye başlayan Atatürk, 1913 yılında, Latin alfabesi kullanarak ilk denemesini Madam Corinne Sofya’dan yazdığı bir mektupla yapmıştır. 1928 yılında çıkardığı bir yasa ile Türkiye’de Latin alfabesi kullanılmaya başlanır. “Latin alfabesini ya üç ayda uygularsınız, yahut hiç uygulayamazsınız”, diyen Atatürk, “Devrim ya bir anda olur, ya da hiç olmaz” diye ilave eder.

Kıyafet Devrimi

Atatürk, inkılâpları tüm yaşamı boyunca düşünmüş ve günü gelince uygulamaya koymuştur. O’nun fikir ve düşüncelerinde “Şapka Devrimi” en az 15 yıl önceden yer almıştır. Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar çarşaf giymekten vazgeçerek, modern kadın elbiseleri giymeye başlamışlardır. Erkekler ise fes yerine şapka giyerler.

Hukuk Sistemi:

1920 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Devletinin yeni bir hukuk sistemine ihtiyacı vardı. Atatürk, Şeriat Kanununun yerine İsviçre Medeni Kanununu getirmiş, o dönemde geçerli olan ceza yasasının yerine ise İtalyan Ceza Yasasını getirmiştir. Türk Hukuk Sistemi ise tüm çağdaş gereksinimler Çerçevesinde modernize edilmiştir.

Öğrenimin Laikleştirilmesi:

19. Yüzyıl başlarına dek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli eğitim sistemleri uygulanmaktaydı. Atatürk İslami eğitim veren medrese sisteminin yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini gördü. Bu nedenle, batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim sisteminin oluşturulması gerekliydi. Böylece, mevcut sistem değiştirilerek 1933 yılında bir üniversite reformu gerçekleştirilmiştir.

Atatürk'ün Türk Tarihi ile ilgili Çalışmaları

Kültürel alanda bir tür milliyetçilik anlamındaki yazı devrimi sonrasında, Atatürk tarih konusuna ağırlık vermiş ve 1931 yılında Türk Tarih Kurumunu kurmuştur. 

Kadınlara Sağlanan Medeni Haklar

Devrimler ile birlikte, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş olan Türk kadınına yeni haklar tanınmıştır. Böylece kabul edilmiş olan medeni kanun gereğince bundan böyle kadınlar da erkeklere tanınan haklara sahip olacaklar, resmi görevlere atanabilecekler, oy verme ve Millet Meclisine seçilebilme hakkına sahip olabileceklerdir. Tek eşlilik ilkesi ve kadınlara tanınan eşit haklar, Türk toplumuna bir canlılık kazandırmıştır.

“Türk Devrimleri”nin uygulamaya geçilmesi üzerinden neredeyse 99 yıl geçiren Türkiye Cumhuriyeti, O’nun eseri olan devrimleri sonsuza kadar taşıyacaktır. Çünkü O’nun deyimiyle; “Mustafa Kemaller her zaman 20 yaşında…”