Son Mühür / Merve Turan - İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ), Genç Yeşilay İKÇÜ Topluluğu’nun organizasyonuyla önemli bir söyleşiye ev sahipliği yaptı. Etkinliğe Selahaddin Eyyubi İmam Hatip Ortaokulu, Sezai Karakoç Anadolu Lisesi, Güzeltepe Ortaokulu, Mehmet Hikmet Kaşerci Ortaokulu ve Cemil Atlas Ortaokulu öğrencileri ve öğretmenleri katıldı.
“Toplumun yapı taşları aileden oluşur”
Söyleşide konuşan İKÇÜ Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, toplumların geleceğinin eğitim kurumlarında şekillendiğini belirtti. Öğretmen, öğrenci ve ailenin iş birliği içinde olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Saffet Köse, kadim medeniyetimizde aile değerlerinin toplumsal yapının temel taşı olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Saffet Köse, “Aile küçük bir devlet, devlet büyük bir ailedir. Devlet de o milletin büyük ailesidir. Devlet ve toplumun yapı taşları aileden oluşur. Ailede yer alan akrabalık kavramlarını topluma taşıyan, hiç tanımadığınız kişilere ana, baba, teyze, amca, dayı diye hitap edebilen köklü bir yapıya sahibiz. Ortak kültüre, tarihe, değerlere sahip olan bu değerlere sahip çıkan milletleri hiçbir güç yıkamaz” dedi.
“Saygı ve hoşgörü sayesinde tüm sorunların üstesinden gelinebilir”
Prof. Dr. Saffet Köse, günümüzde özgürlük ve bireysellik adına yürütülen bazı söylemlerin aile kavramını zayıflattığını ifade ederek, “Günümüz dünyasında özellikle bireysel özgürlükler, haklar birey olma gibi birtakım kavramlar üzerinden anne babalarla ilişkilerin biraz daha sınırlı olduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Ailenin değersizleştirilmesi, büyüklerinden uzak, kültürel değerlerinden, gelenek ve göreneklerin koparılmış nesillerin yetiştirilmesi Batı’nın tüm dünyada uyguladığı tehlikeli bir politikanın parçasıdır.
Anneniz ve babanız sizin geçtiğiniz yollardan çoktan geçmişler. Bilgileri var, birikimleri var, donanımları var, tecrübeleri var. Aslında onları size aktarmak isterler. Sizleri dinlerken dinlenilmek de isterler. İşte karşılıklı olarak geliştirilecek anlayış, saygı ve hoşgörü sayesinde tüm sorunların üstesinden gelinebilir” dedi.
“Sevgi, güven ve bağlanma yaratılış gerçekliğine bağlı bir ihtiyaçtır”
Aile içinde kurulacak sevgi ortamının çocukların gelişiminde kritik rol oynadığını belirten Prof. Dr. Saffet Köse, “Sevgi, güven ve bağlanma yaratılış gerçekliğine bağlı bir ihtiyaçtır. Bunu aile içinde anne-babadan karşılayamayan çocukların buldukları insanlara kaymaları o yoksunluğun doğal bir sonucudur. Araştırmalar, sevgi, ilgi, güven içinde büyüyen çocukların daha zeki, daha sağlıklı, daha başarılı ve stresle başa çıkmada daha becerili olduğunu ortaya koymuştur” ifadelerini kullandı.
Moğolistan’da Türk tarihine ışık tutan çalışmalar
Söyleşide söz alan Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nden Arş. Gör. Asuman Baş ise çocukların ilgi alanlarına yönelik alanların oluşturulmasının önemini vurguladı. Gençleri spor, sanat, bilim ve edebiyata yönlendirmenin, olumsuz etkilerden koruyacağını belirtti.
Baş, yaklaşık 7 yıldır Moğolistan’da yürütülen Türk tarihi araştırmalarına katıldığını belirterek, “İKÇÜ bünyesinde yer alan genç bir araştırmacı olarak yaklaşık 7 yıldır Moğolistan'da yürütülen Türk tarihi araştırmalarına katılma şansım oldu.
Dekanımız Prof. Dr. Şaban Doğan başkanlığında Moğol coğrafyasında yürütülen arkeolojik incelemelere kimi zaman üniversite iş birlikleri ile kimi zaman ortak kazı ve yüzey araştırmaları ile iştirak ediyoruz” dedi.
“Türkler malzeme olduğunda bunu işlemek konusunda da çok becerikliler”
Moğolistan’da elde edilen buluntuların yalnızca tarih ve dil açısından değil, müzik ve sanat açısından da önemli veriler sunduğunu aktaran Arş. Gör. Baş, sosyal medyada Roma ve Bizans eserleriyle kıyaslanan Türk eserlerinin haksız eleştirilere maruz kaldığını dile getirdi. “Biz hocalarımızla Moğolistan'da vakit geçirdik. Moğolistan’da yaşayınca şartlarını anlayabileceğiniz bir yer. Orada bu eserleri ortaya koyabilmek, icra edebilmek büyük önem taşıyor. Çünkü hiçbir şey yok.
Malzemeniz yok. Koşullar çok çetin. Bulduğunuz herhangi bir taşı dönüştürebilmek oradaki koşullar için büyük bir zanaatkârlık istiyor. Batıdaki gibi Roma'daki gibi bir sanat eseri ortaya koyabileceğiniz malzeme söz konusu değil zaten bu topraklarda. O yüzden bu eserlerin hepsi çok kıymetli. Türkler malzeme olduğunda bunu işlemek konusunda da çok becerikliler, hamaratlar” ifadelerini kullandı.
"Vatandaşlık görevi görerek orada yer alıyoruz"
Türk tarihine sahip çıkmayı bir vatandaşlık görevi olarak gördüğünü belirten Arş. Gör. Baş, “Türkler mevcut imkanlarıyla hem madenini çok iyi işlemişler hem de bunlardan bazı sanat eserleri yaratmışlar. Moğolistan'da 7 yıldır yürüttüğümüz çalışmaların en önemli verisi Orhun Yazıtlarında bahsi geçen Togubalık kazısıydı. Arkeoloji Bölümü, Coğrafya Bölümü, Türk Dil ve Edebiyatı Bölümü, aynı zamanda Medya İletişim Bölümü de çalışmalara dahil olmuş durumda.
Bölgede olmak sadece bizim yürüttüğümüz çalışmalar açısından önemli değil, başkalarının yaptığı çalışmaları takip edebilmek açısından da önemli. Ama akademik disiplinin, uzmanlık alanının yanında bunu bir milli görev bir vatandaşlık görevi görerek orada yer alıyoruz” diye konuştu.