Yıllardır gençlere hep aynı cümle söylendi. Yaşabilinir gelişmiş bir büyük ülke olacağız. Ama bu söylem artık bir umut değil; tekrara düşmüş bir avuntu oldu.

Sabırla bekleyen dedelerin, babaların ardından şimdi sıra gençlerde. Ancak bugünün gençleri, sabırla değil isyanla seslerini duyurmaya çalışıyor. Çünkü bu ülkede bazıları “giderlerse gitsinler” derken, halkın büyük bir kısmı “gitmeyin” diye seslense de, onları gitmeye zorlayan sorunlar her geçen yıl daha da büyüyor.

Mezuniyet törenlerinde alkışlanan gençler, birkaç ay sonra iş aramak için sokak sokak dolaşırken ya da yurt dışında iş bulmak için pasaport kuyruğunda bekliyor.

Devletin resmi verilerine göre genç işsizlik oranı %15,6.
Her altı gençten biri çalışamıyor; çalışanların önemli bir kısmı da niteliklerine uygun olmayan işlerde, düşük ücretlerle hayatta kalmaya çalışıyor.

Üniversiteler artık umut değil, belirsizliğin durağı.
Sayısı artan kampüsler, nitelikten çok niceliğe odaklı hale geldi. Üretime yönelik yetiştirmiyorlar. Akademik özgürlük yerini bürokrasiye, bilim ise gösterişe bıraktı.
Her yıl çoğalan mezunlar, piyasanın ihtiyaçlarıyla bağ kuramayan bir eğitim sisteminde kayboluyor.

Bugün Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı %31,3. Bu oran, OECD ortalamasının iki katı. Yani milyonlarca genç, “ne öğrenci ne çalışan” olarak sistemin dışında kalıyor. Eğitim artık geleceği değil, belirsizliği üretiyor.

Kapanan işletmeler, üretim yerine tüketime dayalı ekonomi, gençlere iş alanı bırakmadı.
Üniversite mezunları asgari ücretli işlerin peşinde koşuyor; nitelikli gençler ise kendi ülkelerinde misafir gibi hissediyor. İşsizlik sadece ekonomik bir sorun değil artık; umutsuzluk ve kaygı biçiminde toplumsal bir travmaya dönüştü.

Yine 2024 verilerine göre, mühendislik ve bilişim mezunlarının %4 ila %7’si yurt dışına göç ediyor.
Bu artık yalnızca bir “beyin göçü” değil; derin bir hayal göçü. Çünkü insanlar, ait olduklarını hissetmedikleri yerde kalmazlar.

“Burası cennet” diyenler bile pasaportlarına sıkıca sarılıyor. Bu topraklarda ülkeyi sevmek ile burada kalmaya mecbur olmak arasındaki fark silindi.
Sevgi zorlamayla yaşatılmaz; umutla beslenir.

Sistem, gençlerin çabasını değersiz kıldı, düşüncelerini küçümsedi, zamanlarını yok etti.
Onlar gitmiyor; terk edildikleri için ayrılıyorlar.
Eğer bir ülkenin geleceği bir valize sığıyorsa, sorun gençlerde değil; umutlarını bavula sığdırmaya mecbur bırakan sistemdedir.