Son Mühür - Ayşegül Koç / Harita Mühendisi Hayriye Şendinç ve Avukat Zeynep Can Gökçe, Son Mühür TV’de yayınlanan Sıcak Bakış programında Ayşegül Koç’un sorularını yanıtladı. Kentsel dönüşüm sürecinde yaşanan güncel mevzuat değişikliklerine dair önemli bilgiler paylaşan Şendinç ve Gökçe, vatandaşların bu süreçte doğru bilgilendirilmesi gerektiğine dikkat çekerek kent bileşenlerine ortak hareket çağrısında bulundu.
"Multidisipliner olarak biraya gelmeliyiz”
Kentsel dönüşüm sürecinde harita mühendisliğinin yeri hakkında bilgi veren Şendinç; “Bu afet konusunda harita mühendisliği nerededir derseniz, harita mühendisliği nedir, ne yapardan başlamak gerekiyor? Harita mühendisi yeryüzündeki bütün alanların ölçülmesi, değerlendirilmesi ve bundan sonra bu verilerle birlikte haritalanmasını yapma üzerine kurulu bir meslek disiplini. Biz fazla görünür bir meslek disiplini değiliz. Eğer Türkiye'nin bu anlamda afet anlamında bir haritalamasını yapmazsanız, buna dayalı planlama yapmazsanız mimar ve inşaatın ne verdiğini bilemezsiniz. Önce oradan başlamak gerekiyor. Tabii ki şimdi jeofizik mühendisleri ve jeoloji mühendislerinin yaptığı haritalar var. Biz o haritaları veri anlamında alttan oluşturan bir meslek disipliniz.
Bu veriler altında planlama yapılır. Multidisipliner olarak bir araya gelip haritalamanın bitirilmesi gerekiyor. Biz bitirmeden işlem yaptığımız için binamız da yıkılıyor. İşte doğru dürüst bir projelendirme de yapamıyoruz. Burada bizim harita mühendislerinin yapmış olduğu bu ölçümlemelerle birlikte oluşturduğu haritalamalar afet riski haritalarını oluşturduğu için ona bir done oluşturuyor. Bu doneyi oluşturduktan sonra siz kentsel dönüşümün hukuki, yanını daha iyi bilebiliyorsunuz, fay nereden geçiyorsa orada bir daha yapı yapmasına izin vermiyorsunuz. Ama o haritalamayı yapmazsanız işte bugünkü yaşadığımız maruz kaldığımız gibi yıkımlara neden olursunuz. Ama bu analizleri yaparak bir haritalama zamanında yapılsaydı ya da değerlendirilmiş olsaydı belki bugün bunlar yaşanmayacaktı veya bundan sonra yaşanmayacaktı bunu konuşmuyor olacaktık.
Mesela bir parseli alırsınız burada yapı yapacaksınız, bunun bütün verisini harita mühendisi olarak siz hazırlamak zorundasınız ondan sonra ancak işte mimar ve inşaat mühendisi gelerek orada ne yapılacağını, kaç katlı yapılabileceğini, karşıdaki kişiye nasıl bir yapı oluşturabileceğini ancak o şekilde söyleyebiliriz” diye konuştu.
“Fikir çok ama sonuca gitmekte geç kalıyoruz”
Şendinç, kentlerin geleceğinin sadece teknik verilerle değil, halkın ihtiyaç ve talepleriyle birlikte şekillenmesi gerektiğine dikkat çekti. Şendinç; “Son dönemlerde kent hakkı duyulur oldu. Kent hakkı derken hem halkın daha spesifik olarak hem de insanların çocukların, kadınların bu kent hakkında kendi şeffaflığını yaratarak toplumun sesini de duymak önemli. Yani topluma da sormalısınız. Planlama yaparken açık olmalısınız. Nerede yaşamak istiyorsunuz? Bizim haritalar bunlar. Bütün veri burada. Siz burada nerede olmak istersiniz? Parkı nerede yapalım, nerede bu yapıları yapalım, nerede yeşil alanımız olsun, nerede sosyal donatılarımız olsun, nerede kamu kurumlarımız olsun? gibi şeffaf bir şekilde sorgulamamız gerekiyor. O yüzden kent hakkı konuşulmaya başlandı.
İnşallah bundan sonra yapılacak bütün haritalandırmalarda ve planlamalarda bunları konuşarak daha yerelden daha yukarıya doğru gidebilecek güzel bir planlama yapılır diye düşünüyorsunuz. Vatandaş kimseye güvenmiyor, finans kaynağı da yok. Burada en büyük sorun finans bunun kesinlikle çözümlenmesi lazım. Bunun için de yapılması gerekenler çok net bir şekilde konuşulmalı. Belediyeler ve odaların birlikte çalışmasının da hızlanması lazım. Toplantılardan bahsetmiyorum. Çok fikir var ama sonuca gitmekte çok geç kalıyoruz” dedi.
“Yasa 16 defa değişti”
“6306 sayılı yasadan sonra biz kentsel dönüşüm konuşmaya başladık” diyen Gökçe; “6306 sayılı yasa 2012’de yürürlüğe girdi. O zamanlardan bu zamana yaklaşık 16 defa değişti. Yönetmelikleri değil, sadece kanun bazında bir değişimden bahsediyorum ama 6306 sayılı yasadan önce biz ne yapıyorduk, kentsel dönüşüm neredeydi? Türkiye'deki kentsel dönüşüm tarihçesine şöyle bir baktığımızda biz kentsel dönüşümü 99 depreminden önce ruhsatsız yapıların, gecekondu dediğimiz şehrin çeperinde oluşan mahallelerin dönüşümü için kullanıyorduk. Afet yasasında vardı, gecekondu yasasında vardı, belediye kanununda vardı. İmar kanunda, kentsel dönüşüm kavramları için ayrı ayrı kanunlar düzenlenmişti. Nasıl ki 99 depremi oldu, biz bir şeyin farkına vardık.
Ruhsatlı yapılarında deprem karşısında riski var ve yıkılıyor. Sonra 2002’de deprem yönetmeliği çıktı. Deprem yönetmeliğinden sonra da şunu fark ettik 2002 öncesi yapı stoku riskli ve orada da mülkiyet hakkıyla aslında yaşam hakkı karşı karşıya geliyor. Kentsel dönüşüm zaruri ve yaşam hakkı ile paralel. Yaşam hakkı koruyalım derken öyle bir kentsel dönüşüm kanunu yapalım ki mülkiyet hakkını da koruyabilelim. 2010 Van depreminden sonra sadece kentsel dönüşümü baz alan bir mevzuat çıkarılsın denildi. 6306 sayılı yasa 2012’de bu sebeple yürürlüğe girdi. Ama 6306 sayılı yasa bildiğimiz mülkiyet hakkı, imar kanunu, kat mülkiyeti kanunundaki düzenlemelere istisnalar getirdi. Mülkiyet kanunu der ki binada esaslı bir değişiklik yapacaksan, yani bina yıkmak gibi oy birliği olmalı ama bu yasa bunu değiştirdi. Şu an geçen yıldan bu yana da yüzde elli artı bire düşürdü.
Bunun gibi istisnalar getirdi. Kafaların karışmasının sebebi bu. Bir örnek vereyim imar kanunu der ki inşaat ruhsatı için bütün kat maliklerinin onayı lazım. Ama 7 Kasım değişikliği ile birlikte dediler ki 6306 sayılı yasa yüzde elli altı biri sağlıyorsan sen buna karşı sözleşmesini imzalıyorsun. Ama belediyeler bunlara direnç gösteriyorlar. Çünkü yasa açık ama imar kanunu da açık” dedi.
“Tebligat usulleri değişti”
Değişen tebligat usullerinin bilinmemesinden ötürü vatandaşların mağdur olabileceğini söyleyen Gökçe; “Bu işi yapan memurlar dahi bu süreci takip edip alışmakta zorlanıyorlar ki siz bunu sade vatandaşın örneğinde düşünün. İnsanların bunu takip etmesi imkansız. O yüzden en çok önem verdiğim şey bu benim, bilgi paylaşımı 6-7 Kasım değişikliği ile birlikte öyle özel değişiklikler getirdi ki; siz İzmir dışında bir yerde yaşıyorsunuz ve İzmir’de bir gayrimenkulünüz var ve bina için riskli yapı kararı alındı, kentsel dönüşüme girdi, tebligat usulleri öyle bir değişti ki size hiç tebliğ olmadan binanızda kat karşılığı iş sözleşmesi imzalanır. Hiç size tebligat yapılmaz. Bir bakarsanız payınız satılıyor. Çünkü tebligat usulleri değişti. Binada riskli yapı kararı alınırsa önceden size tebliğ olurdu. Şimdi e-devlet üzerinden tebligat yapılıyor.
Zaten riskli yapı kararını on beş gün itiraz süresi var süreyi kaçırdığınızda tekrar itiraz edemezsiniz. Bunu kaçırdınız karar kesinleşti. Bina yıkılacak, yüzde elli artı bir çoğunluk sağlandı. Sözleşme imzalandı. Bundan haberdar dahi olamazsınız. Sözleşme imzalamayan dışarıda kalan azınlıktaki mülkiyet sahiplerine biz bunu noter kanalıyla ihtar çekerdik on beş günlük süre verirdik. Derdik ki sözleşme bu, on beş gün içerisinde itiraz edebilirsiniz. Sizin elinizdeki adrese noter kanalıyla ihtarname çekiliyordu şimdi değişti. Muhtarda askıya çıkması yeterli. O yüzden lütfen herkes e devlet mesajlarını aralıklarla kontrol etsin” diye konuştu.
“Vatandaşın bilgilendirilmesi çok önemli”
Vatandaşın bilgilendirilmesi konusunda kent bileşenlerine çağrı yapan Gökçe; “6306 sayılı yasada arabulucu kelimesi geçmiyor. Burada lisanslı bir kuruluştan bahsettiler. Nedir bu işin içinde; hukukçu, harita mühendisi, inşaat mühendisi, mimar, plancı ve SPK onaylı değerleme uzmanı yani işin bütün faktörünün içinde bulunacağı bir ekip. Bu ekip biraz önce söylediğim mevzuat değişikliklerini vatandaşa anlatacak. Bir taraftan da diyecek ki müteahhite, vatandaşın elinde tek bir ev var. Bunu en kolay nasıl çözebiliriz? Ben bu başlıkta bu ayakta bir de belediyelerin olması gerektiğini düşünüyorum. Emsal artışları gibi imar hakkı tanınması gibi. İstanbul'da mesela resmi yapı kararı aldığınız binalarda büyükşehir meclis kararı var.
Bu kararda bir kat arttırıyor. Bizim buradaki yüzde yirmi emsal artışı gibi düşünüm. Tabii belediyede bir ayağında olursa burada hızlı bir dönüşümden bahsedebiliriz ama daha yürürlüğe girmedi. Yönetmelikte tam olarak ayrıntılarına hakim değiliz. Nasıl yürütülecek, zorunlu olacak mı? Ücretlendirmesi nasıl olacak? Oralarda da soru işaretleri var. Özetle mevzuat bu kadar hızlı değişiyorsa uygulama bu kadar hızlı değişiyorsa vatandaşların özel olarak bilgilendirilmesi lazım. Bunun içinde belediyelerin, meslek odalarının hatta kent konseylerinin birlikte hareket ediyor olması gerektiğini düşünüyorum” açıklamasında bulundu.






