Türk toplumu ve medyası Biontech aşısının mucidi iki başarılı Türk doktor ile gurur duyarken nedense onların bu buluşu Almanya’da gerçekleştirmeleri konusunda pek fikir beyan etmiyorlar. Sn. Aziz Sancar’ın neden A.B.D.’deki çalışmalarından ötürü Nobel aldığına değinmedikleri gibi. Aklı başında herkes insan zekasının milliyet, teninin rengi veya cinsiyetiyle ilgili olmadığını bilir. Aklı başında olmayana göre ise beyaz zenciden, erkek kadından ve belli bir millet diğer milletlerden üstündür. Bu durumda gelişmiş ülkelerde bilimsel alanda üst düzeyde çalışan Hintli, Çinli ve Afrikalı erkek ve kadınlar bulundukları mevkilere torpille gelmişler.

            Türk hekimi bugün üniversitelerde, devlet hastanelerinde ve özel sektörde ne durumda? Toplumun bundan haberi var mı?

ÜNİVERSİTELER

            Tıp alanında 5-6 başarılı üniversitesi bulunan Türkiye’de birçok hoca emekli olmuş, istifa etmiş veya istifanın eşiğindedir. Son yirmi yılda doçent veya profesör olmak isteyen birçok doktor yeni kurulmuş üniversitelerde çalışıyormuş gibi yapıp yani iki ayda bir oralara uğrayıp kolay yoldan kariyer yaptılar. Beş yıl önce Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, tüm alanlarda yüksek lisans ve doktora tezlerinin yüzde 34’ünde “ağır intihal” yani bilimsel hırsızlık yapıldığını ortaya koymuştur. Vakıf üniversitelerinde intihal oranı yüzde 46 seviyesine çıkarken kamu üniversitelerinde bu oran yüzde 31 oldu. Bilimsel çalışmaların “orijinal” olup olmadığını gösteren benzerlik indeksinde de dünya ortalaması yüzde 15 iken Türkiye’de bu oran yüzde 28.5 çıktı. Tıp fakültesi poliklinikleri sistem gereği döner sermaye kaygısıyla devlet hastanesi gibi çalıştırılmıştır. Buna rağmen birçok üniversite hastanesi bugün batık durumdadır.

DEVLET HASTANELERİ

            Devlet hastanesi hekimleri yaklaşık üç dakikada bir hasta bakmak zorunda bırakılarak hastalardan anamnez almayı unutmuşlardır. Anamnez, doğru teşhis koymanın en önemli ayağı iken ve her hastaya doğru teşhis koymak ve tedavi düzenlemek için asgari yirmi dakika gerekirken konuşma, derdini anlama, teşhis koyma, tetkik isteme, rapor ve reçete yazmak için 3-4 dakikası olan hekim doğal olarak mesleğinden bıkmış ve her gün hastaneye istemeyerek gitmektedir. Cerrahi dallarda riski en az olan ameliyatlar tercih edilmekte ve kimse mesleki açıdan farklı bir ameliyat yapmak istememektedir. Bazı cerrah hekimler poliklinik yapmanın puanı daha yüksek ve riski daha az olduğu için ameliyat yapmayı tamamen bırakmışlardır.

ÖZEL SEKTÖR

            Özel sektörde hekimler ya muayenehanelerinde çalışırlar veya özel hastane ve tıp merkezlerinde mesleklerini icra ederler. İkinci grup, yani özel hastanelerde çalışan hekimlerin hastanenin sahibi veya idarecisinin etik değerlerine göre hareket etmeleri gerekir. Bazı hastanelerde hekimlere ameliyat kotası verildiği için hekim hastaya para kaynağı olarak görmek zorundadır. Her bademcik alınmalı, hafif kilolu olan bile parası varsa vücut/kitle endeksine bakmadan tüp mide ameliyatı olmalı, herkese Tomografi veya MR çekilmelidir. Muayenehane hekimlerinin etik değerleri ise kendilerine kalmıştır. Mesleğini gerçekten öğrendiği gibi mi yapmalı? Yoksa güzellik salonu işletir gibi sadece kozmetik konularla mı ilgilenmeli? Gelen herkese Anjiyo mi yapmalı? Yoksa tıbben gerekli durumlarda mı bu işlemi önermeli? İnstagram hesabında şuh hareketler yapıp dans mı etmeli yoksa az da olsa mesleğinin gerektirdiği vakarı mı yansıtmalı?

            Sonuç itibarıyla Hipokrat, İbni Sina ve Razi gibi tarihe damga vurmuş hekimlerin önerdiği hekimlik bugün yapılan hekimliğe benzemiyor. Felsefe ve tıbbi etik olmadan hekimlik yapmak hem hekimlere hem de hastalara iyilik ve şifa yerine mevcut sistemin getirisi olan sıkılmışlık, güvensizlik ve hatalar getirmektedir.