Son Mühür/Merve Turan- Son Mühür TV’de Sıcak Bakış programına katılan Tınaztepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Kaynak, Tunç Erciyas’ın sorularını yanıtladı.
“Rönesans Dönemi sanatçıları, anatomiden esinlenmişlerdir”
Kaynak, tıp eğitiminde kadavranın önemine dikkat çekti. Kadavranın yalnızca öğrencilerin insan anatomisini öğrenmesi için değil, aynı zamanda insan bedenine ve ölmüş bir insana saygı göstermeyi öğrenmeleri açısından da kritik olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Kaynak, kadavranın tarih boyunca hem Batı’da hem Türkiye’de tartışma konusu olduğunu belirterek, “Batı’da, kilise ve bilim insanları arasında kadavra kullanımı sık sık tartışılmış, bazı hekimler ve bilim insanları bilime katkıda bulunmak amacıyla ciddi riskler almışlardır. Rönesans dönemi sanatçıları da insan anatomisini inceleyerek eserlerine yansıtmışlardır” dedi.
Kaynak, günümüzde tıp eğitiminde kadavranın iki şekilde kullanıldığını belirtti: “Öğrenciler, önceden hazırlanmış kadavralar üzerinde organları, kasları ve sinirleri öğreniyor. Ayrıca cerrahi branşlarda diseksiyon çalışmalarıyla ileri düzeyde eğitim alıyorlar. Maketler ve sanal modeller yardımcı olsa da gerçek kadavranın yerini tutamaz.”
“Türkiye’de kadavra bağışı arttırılmalı”
Türkiye’de tıp fakültelerinde kadavra sayısının ihtiyacı karşılamadığını belirten Prof. Dr. Kaynak, “Tüm üniversitelerin, vakıf veya kamu fark etmeksizin, tıp fakültelerinde belirli kadavra kontenjanları bulunuyor ve öğrenciler buna göre kabul ediliyor. Ancak Türkiye genelinde bu sayının artırılması, tıp eğitiminin kalitesini korumak açısından hayati öneme sahiptir. Tıp eğitiminde her 10-12 öğrenciye bir kadavra düşmesi gerekir ancak mevcut kadavra sayısı yetersiz. Kadavraların temini genellikle bağış yoluyla gerçekleşiyor. Örneğin; Hollanda'da şu anda yaklaşık 16 bin kadavra bağışı var. Türkiye’de kadavra bağışı konusunda daha çok farkındalık ve altyapı geliştirilmesi gerekiyor. Bu konuda farkındalık artırılmalı” diye konuştu.
“Tıpta kalite her zaman birinci sırada olmalı”
Kaynak; özellikle cerrahi branşlar ve uzmanlık öğrencileri için teorik ve pratik eğitimin güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Tıp fakültesi sayısı ve kontenjanlar hızla artırıldı ancak tıpta kalite her zaman birinci sırada olmalı. Bu nedenle tıp eğitiminin mevcut durumu ciddi şekilde değerlendirilerek gelecekte kalite kaybının olmaması için gerekli önlemler alınmalıdır” dedi.
Kaynak; kadavraların birkaç yıl eğitim amacıyla kullanıldıktan sonra uygun prosedürle defnedildiğini, kimyasallarla korunmasına rağmen yapısal olarak yıprandığını söyledi.
“Türkiye’de üniversite öğrencisi sayısı giderek artıyor”
Kaynak, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin sayısının giderek arttığını ve bunun ülkenin geleceği açısından büyük bir potansiyel oluşturduğunu belirterek, “Türkiye’de 239 üniversite var. Bunların 124’ü kamu, 115’i ise vakıf veya özel üniversite.
Toplam öğrenci kontenjanı yaklaşık 8 milyon. Kabaca her 10 kişiden biri üniversite öğrencisi. Bu büyük bir insan kaynağı ancak öğrencilerimiz sınav sisteminin adilliği, iş bulma ve mesleki ilerleme konusunda ciddi şüphelerle karşı karşıya” dedi.

“Sağlık sektöründe hızlı büyüme hekim sayısını ve itibarı etkiliyor”
Sağlık sektörüne de değinen Kaynak, dünya genelinde sağlık sektörünün yaklaşık 16 trilyon dolarlık bir ciroya sahip olduğunu ve bu alandaki hızlı büyümenin hekim sayısının artırılması ve itibarsızlaştırılması gibi politikalarla desteklendiğini vurguladı. Türkiye’de tıp fakültelerinin son yıllarda hızlı bir artış gösterdiğine dikkat çeken Kaynak, “1970’lerde sadece 9 tıp fakültesi vardı, bugün 128. Bunların yaklaşık 65’i eğitim akreditasyonuna sahip. Yani tıp fakültelerinin yüzde 56’sı akredite değil. Bu durum kalite sorunu yaratıyor” dedi.
“Öğretim üyesi dağılımında ciddi dengesizlikler var”
Prof. Dr. Kaynak, tıp fakültelerindeki öğrenci sayısının hızla artmasına karşın öğretim üyesi sayısının aynı oranda artmadığını ve coğrafi dağılımdaki dengesizliklerin ciddi sorunlar yarattığını vurgulayarak, “Özellikle büyük şehirlerde öğretim üyeleri yoğunlaşmış durumda, küçük illerde ise ciddi açıklar var. Bu nedenle acil olarak politik düzenlemelere ihtiyaç var” dedi.
Türkiye’de hekim göçüne de değinen Kaynak, 2022 yılında Türk Tabipleri Birliği’nden alınan iyi hâl belgesi sayısının 2 bin 685 olduğunu, 2023 ve 2024’te ise bu sayının 3 bini geçtiğini belirtti. Belgelerin yaklaşık yarısının uzman hekimlerden oluştuğunu vurgulayan Kaynak, bunun nedenleri arasında çalışma şartlarının zorluğu, maaşların yetersizliği ve sağlıkta şiddeti göstererek, “Özellikle öğretim üyelerinin maaşları yoksulluk sınırının altında. Bu durum, Türkiye’den hekim göçünü tetikliyor” dedi.
“Gelişmiş ülkeler Türkiye’den hekim transfer ediyor”
Kaynak, Türkiye’nin tıp fakültesi sayısı açısından dünya sıralamasında beşinci sırada yer aldığını, nüfusa oranla bakıldığında ise Brezilya ile benzer seviyede olduğunu belirtti. Bu hızlı artışın yalnızca iç politikaya değil, aynı zamanda hekim göçüne de hizmet ettiğini ifade eden Kaynak, “Gelişmiş ülkeler, Türkiye gibi ülkelerden yetişmiş hekimleri transfer ederek kendi sağlık sistemlerine katkı sağlıyor. Bu da Türkiye’deki tıp eğitiminin kalitesini doğrudan etkiliyor” diye konuştu.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi ve ulusal-yurt dışı yapılanmalar
Kaynak, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin Türkiye’deki sağlık eğitimine getirdiği yeni yapılanmaya da dikkat çekerek, “Sağlık Bilimleri Üniversitesi, 68 devlet hastanesini bünyesine katarak 8 farklı kentte tıp fakültesi kurmuş durumda. Ayrıca Filipinler, Sudan, Somali, Özbekistan ve Bosna-Hersek gibi ülkelerde yeni tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile hemşirelik ve ebelik eğitim birimleri açıyor. Türkiye’de YÖK dışında tıp ve sağlık eğitimi veren ayrı bir yapılanma. Bu durum, hekim sayısını artırmak ve sağlık çalışanlarının itibarını azaltmak gibi stratejik bir planın parçası olarak değerlendirilebilir” dedi.
Kaynak, Türkiye’de tıp fakültelerinin hızlı artışı ve kontenjan artışının eğitim kalitesini tartışmalı hâle getirdiğini belirterek, “Özellikle temel bilimlerde ciddi eksiklikler var. Öğrenciler farklı yerlerden eğitimlerini tamamlamaya çalışıyor. Bu durum, uzun vadede sağlık sisteminin kalitesini etkileyebilir” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Kaynak, genç nüfusun eğitimi, mesleki yeterliliği ve Türkiye’nin sağlık sektöründe sürdürülebilir kaliteyi sağlamak için hem idari makamlara hem de toplumun tüm kesimlerine önemli görevler düştüğünü vurguladı.
Yabancı Öğrenciler ve Türkiye’nin rolü
Türkiye’de tıp eğitimi alan yabancı öğrenciler arasında Azerbaycanlı öğrencilerin öne çıktığını belirten Prof. Dr. Kaynak, “Dil benzerliği ve eğitim kolaylığı nedeniyle Türkiye’de eğitim almak onlar için avantajlı. İngilizce programlar ise diğer yabancı öğrenciler için seçenek oluşturuyor” dedi.
“Bilgiye erişim kolaylaştı ama güvenilir olmayan yayınlar arttı”
Kaynak, tıp alanında bilgi üretiminin hızla arttığını ancak dijital yayıncılıktaki güvenilirlik sorunlarının ciddi riskler doğurduğunu, dünyada yaklaşık 35 bin hakemli derginin yayımlandığını ve yarısından fazlasının medikal alanda olduğunu belirterek, “1950’lerde tıbbi bilginin iki katına çıkması yaklaşık 50 yıl alırken günümüzde bu süre sadece 2,5 aya düşmüş durumda. Dijital yayıncılığın maliyetleri düşürmesi, bilgiye erişimi kolaylaştırdı ancak bu durum, güvenilir olmayan yayınların artmasına yol açtı” dedi.
Prof. Dr. Kaynak, özellikle masaüstü yayınlar ve yapay zekâ destekli içeriklerin tıp dünyasında ayrım yapılmasını zorlaştırdığını ifade ederek, “Yapay zekâ bazı konularda hazır makale üretebiliyor. Bu da gerçek araştırmalara dayanmayan içeriklerin bilim dünyasına sızmasına neden olabiliyor” dedi.
“Yanlış bilgi, insan sağlığını doğrudan etkileyebilir”
Kaynak, ticari çıkarlar ve bazı firmaların lehine yapılan yayınların da hekimin yanıltılmasına yol açabileceğini belirterek, “Bir yayından alınan yanlış bilgi, başka araştırmaların temelini oluşturabilir ve insan sağlığını doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle tıp alanında kullanılan bilgilerin mutlaka bilimsel olarak güvenilir olması şarttır” uyarısında bulundu.
Ayrıca, geleneksel tıp uygulamalarının bir kısmının kabul edilebilir olduğunu ancak bilim dışı bileşenlerin karıştığı uygulamaların insan sağlığı açısından risk oluşturduğunu söyleyen Kaynak, “Temel hattın her zaman gerçek bilimsel çalışmalar olması gerekiyor. Tüm bilimsel ortamın, idarecilerin ve hükümetlerin bu konuya eğilmesi şart” dedi.
Prof. Dr. Kaynak, tıp biliminin temel ilkesi olarak “ilaç doza bağlıdır” sözünü hatırlatarak, “Bilimsel gerçeklerden uzaklaşmadan, güvenilir bilgiye dayalı olarak hareket etmek hem eğitim hem de hasta güvenliği açısından kritik önemdedir” ifadelerini kullandı.





