Son Mühür/Merve Turan- Son Mühür TV’de Sıcak Bakış programına katılan Prof. Dr. Kâmil Okyay Sındır, Tunç Erciyas’ın sorularını yanıtladı.
“Su yönetiminde planlama yok”
Suyun tarımsal üretimde büyük bir paya sahip olduğundan bahseden Sındır, Türkiye’de bu konuda ciddi eksiklikler bulunduğunu şöyle anlattı:
“Sulama yöntemleri plansız ve verimsiz. Tarım Orman Bakanlığı’nın “Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi Eylem Planı” gibi belgeler mevcut olsa da uygulamada ciddi aksaklıklar vardır. Türkiye’de özellikle ‘vahşi sulama’ ile ‘damla sulama’ arasındaki fark yanlış anlaşılmaktadır.
Damla sulama, suyu daha verimli kullanıyor olsa da tasarruf oranı genellikle yüzde 50-60 civarındadır ve uygun tesis edilmezse bitkide stres yaratabilir. Bitki sürekli su stresinde kaldığında büyüme ve tohum verimi olumsuz etkilenir.
Vahşi sulama, her ne kadar daha fazla su kullanıyor gibi görünse de toprağın altını besleyerek yer altı su rezervlerini destekler. Ancak tuzluluk ve çoraklaşma gibi riskler de vardır. İzmir’de barajların doluluk oranı yüzde 6,71’e kadar düşmüş durumda. Buna ek olarak, plansız baraj ve gölet yapımları, nehirlerin doğal akışını bozmakta ve yer altı su seviyelerinin düşmesine neden olmaktadır.

Örneğin, Büyük Menderes Nehri üzerindeki barajlar, tarım alanlarının ihtiyaç duyduğu suyun yeterince sağlanamamasına yol açmaktadır. Bu tablo, suyun akılcı ve tasarruflu yönetilmesi gerektiğini gösteriyor”
“Avrupa’da birinciyiz söylemi gerçekleri örtüyor”
Sındır, hükümetin sıklıkla dile getirdiği “Tarımsal hasılada Avrupa’da birinciyiz” söyleminin gerçeklerin üzerini örttüğünü şöyle açıkladı:
“Sadece hasıla üzerinden yapılan karşılaştırmalar yanıltıcıdır. Tarımda önemli olan verimlilik, ürün kalitesi, üretim çeşitliliği ve ülkenin kendi yurttaşını besleyip besleyemediğidir. Türkiye’nin gayrisafi milli hasılası içindeki tarımsal üretimin payı, birim alandan elde edilen verim ve gelir dikkate alındığında, Avrupa ile kıyaslandığında çok düşük düzeydedir”
“Topraklarımız heba ediliyor”
Türkiye’de tarım arazilerinin yok edildiğini belirten Sındır, “Topraklar kentsel yerleşim alanları, sanayi bölgeleri ve spekülatif amaçlarla heba edilmektedir. Acele kamulaştırma uygulamaları, üreticinin tarlasını kolaylıkla elinden almayı mümkün kılmakta ve üreticiyi mağdur etmektedir. Toprakların sadece alan olarak kaybı değil, aynı zamanda kirlilik, organik madde kaybı ve verim düşüşleri de büyük bir sorun teşkil etmektedir” dedi.
“Tarım siyasi malzeme olmaktan çıkarılmalı”
Tarımın uzun süredir siyasi malzeme olarak kullanıldığından bahseden Sındır, şu uyarıda bulundu:
“Üretim planlaması yapmanıza rağmen üretici buna uymuyorsa baskı ve ithalat tehditleriyle çözüm aramak yanlış bir yaklaşımdır. Bunun yerine üreticiyi teşvik eden, toprağına ve hayvanına bağlı kalmasını sağlayacak destek politikaları geliştirilmelidir”
“Çiftçinin borcu 1 trilyonu aşmış durumda”
Sındır, çiftçilerin ekonomik darboğaz içinde olduğunu vurgulayarak, “. 2025 Haziran ayı itibarıyla çiftçilerin bankalara olan toplam borcu 1 trilyon 56 milyar TL’yi aşmıştır. Tarım Kanunu gereği verilmesi gereken destekler asgari düzeyde tutuluyor. Çiftçinin mazot ve gübre gibi temel giderleriyle verilen desteklerin eşit tutulması tarım sektörünü finansal olarak zor durumda bırakıyor” diye konuştu.
Destekleme politikalarının amacının çiftçinin cebine para koymak değil, tarımda üretimi, verimi, kaliteyi arttırmak ve fazlasını ihraç edebilmek olduğunun altını çizen Sındır, mevcut uygulamalarda küçük üreticilerin finansal olarak desteklenmemesinin üretimde verimsizliği arttırmakla beraber üreticiyi borç batağına sürüklemekte olduğunu söyledi.
“İklim krizi tarımı olumsuz etkiliyor”
Kuraklık, iklim değişikliği, küresel ısınma gibi etkenlerin tarımsal üretimi ciddi oranda olumsuz etkilediğine dikkat çeken Sındır, “Kuraklık; meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal olarak üç şekilde kendini göstermektedir ve özellikle meteorolojik ve hidrolojik kuraklık, üretimi doğrudan etkileyen önemli faktörlerdir. Örneğin yüksek sıcaklıklar narenciye verimini azaltabilir. Mısır ve pamuk üretiminde destek eksikliği; hayvansal üretimi ve silaj ihtiyacını olumsuz etkiler” dedi.
“Yeni tarım politikalarını hayata geçirmek”
Kuraklığın önlenebilir bir sonuç olduğunu da ekleyen Sındır, “Doğru politikalar ve tüm paydaşların iş birliği ile etkili su yönetimi olan havza bazlı su yönetimikullanılabilir. Arıtılmış evsel atık suları tarımda kullanılabilir. Ayrıca önümüzdeki dönemde deniz suyunun arıtılması (desalinasyon) konusu da kritik bir çözüm alternatifi olarak gündemde olmalıdır.
Su kaynakları sürdürülemez şekilde tüketilir ve kirlenirse, deniz suyunu arıtmanın maliyeti ekonomik bir gereklilik hâline gelecektir. Kısacası çözüm, iklim değişikliğine uyum sağlayacak yeni tarım politikalarının hayata geçirilmesidir” dedi.





