Katip Çelebi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Attila Acar, Son Mühür TV’de yayınlanan Hayatın Nabzı programında Kemal Kamburoğlu'nun sorularını yanıtladı. Acar, Suriye krizi ve mülteci göçünün Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini değerlendirerek, özellikle 2013 sonrası dönemde artan kayıt dışı ekonomi ve emek piyasasındaki sorunlara dikkat çekti. Türkiye’nin nitelikli göçmenlerden ziyade ucuz iş gücüyle karşılaştığını belirten Acar, bu durumun ekonomik ve sosyal zorlukları beraberinde getirdiğini ifade etti. Jeopolitik açıdan Türkiye’nin tarihi ve stratejik önemini koruduğunu vurgulayan Acar, Rusya, İran ve İsrail’in bölgedeki etkilerinden bahsederek, Suriye’nin yeniden imarı için güvenlik ve merkezi otoritenin sağlanmasının şart olduğunu söyledi. Amerika’da artan dış ticaret açığı ve FED’in faiz politikalarının küresel ekonomi üzerindeki etkilerine değinen Acar, yeni bir göç dalgasının Türkiye’yi ekonomik ve sosyal anlamda daha fazla zorlayacağını belirtti. Türkiye’nin bölgesel bir süper güç olmasa da oyun bozucu bir aktör olarak stratejik rol üstlendiğini ifade etti. Rusya, İran ve İsrail’in bölgedeki etkilerine dikkat çeken Acar, birleşik bir Suriye yapısının korunmasının stratejik önemini vurguladı.
Suriye’de olanlar hem Türkiye hem de Dünya ekonomisini nasıl etkileyecek?
Gelen yabancıların Türkiye ekonomisini nasıl etkilediği sorusu üzerine Acar, “ 2012’yi baz alırsak dünyadaki finansman bolluğunun fazla olduğu bir dönemdi o dönem. Dünyadaki faizler düşüktü, para kendisine yer arıyordu. Türkiye’de de biz bu nimetlerden 2013 yılına kadar biz bu nimetlerden fazlasıyla yararlandık. O zamanlarda Türkiye’nin uygulamış olduğu bir para politikası ve IMF programı vardı. Dünyadaki para bolluğu bize de olumlu yansıdı. Türkiye’de dünyadaki finansmana kolayca erişebilme imkânı buldu. Ülkede pek çok yatırımı hale geldik; köprüler, limanlar, otoyollar… Bunların bütün olumlu etkileri bize yansıdı. Ancak 2013’te Gezi olayları Türkiye’nin karın ağrıları başladı. Bunun ardından biz finansal sıkıntılar yaşamaya başladık. Bununla birlikte Suriye ve Irak’ta başlayan hareketlilik, mültecilerin Türkiye’ye gelme akınları başladı. Biz önce bunu insani olarak kabul ettik. Bu mültecileri en baştan yönetebilseydik, miktarını ayarlayabilseydik bu kadar karmaşayı yaşamış olmayacaktık. Suriye’ye kıyısı olan şehirlerimizde nüfusta ne zaman bir yoğunluk yaşanmaya başlandı, kültür karmaşası meydana geldi biz o zaman şikayetçi olmaya başladık. Türkiye’de kayıt dışı ekonomiyi körükledi" dedi.

Türkiye’de göç dalgası ekonomiyi nasıl etkiledi?
Acar, mülteci göçünün, Türkiye’de kayıt dışı ekonomi, sigortasız iş gücü ve sosyal sorunları artırırken, nitelikli göçmenlerin eksikliği ekonomik faydaların sınırlı kalmasına neden olduğunu belirterek," Yaşam hakkı, eğitim hakkı, insani şartlarda yaşamak istiyor bu insanlar bu insanlara geçici olarak hayatlarını sürdürebilecek kadar imkân sağlamamız yetmiyor. Bu insanlar iş aramaya başladılar, sonra iş kurdular. Kayıt dışı ticaret dediğimiz yollar gelişti. Ticaret bu şekilde gelişince gelişen ticaretin işçi- işveren ilişkileri, lojistik, hammadde temini gibi çeşitli şeyler olduğu sırada bunların içlerine ajanlar karıştı mı, içerinde Türkiye’ye zarar vermek isteyen var mı, gelen insan sınırdaki bütün kontrolleri aşarak geliyor. Oradaki mayınları da kaldırmıştık. Mayınlar da temizlenince Türkiye’ye gelmeleri daha kolay oldu. Başta bu kayıt dışılık bizi çok etkiledi. Bunu görmek gerekiyor. Piyasadaki emek arzının artması sebebiyle sigortasız çalışmalar, piyasada onların eklenmesiyle ortaya çıkan ekonomik faaliyetler aynı zamanda devletin ekonomik kayıtları anlamına da geliyor. Türkiye emek ve girişimci ihtiyacı olan bir ülke değil. Kendi çapında bir şeyler yapıp başarabiliyoruz. Büyük işler, büyük yatırımlar yapacak Suriyeli tüccarları almış olsaydık, nitelikli yetenekli Suriyeli mühendisler, doktorlar, eğitimciler gelmiş olsaydı bunları istihdam edebilmiş olsaydı o zaman daha farklı şeyler söylemek mümkündü. Onları belli başlı ülkeler götürdüler, gidemeyenler bize kaldı. Burada ekonomik anlamda sorunların yaşanması normaldi. Bize kalanlar ucuz, sigortasız işçi oldu" dedi.
Avrupa'nın mülteci yükünü Türkiye’ye devretme stratejisi
Avrupa'nın mülteci sorununun yükünü Türkiye'ye maddi teklifler üzerinden devretmeye çalışması, insani boyuttan uzak ve etik dışı bir yaklaşım olarak eleştirildiğini ifade eden Acar, "Bize gelen Suriyelilerin bizde kalması istendi. Bunun için de çeşitli anlaşmalar yapıldı. 3 milyar, 7 milyar… Bunlar pazarlık konusu yapılmaz ama bunların desteklenmesi lazım. Mülteci sorunu büyük bir sorun. Bunların temel insan ihtiyaçlarından düşünün, güvenlik, barınma, eğitim, sağlık, adalet, her şeye ihtiyacı olan bir insanın için bir milyar dolar teklif etmelerini çok abes buluyorum, şık bir davranış olmamış. Avrupa’da kafede rahatça oturmak adına, komşusu Suriyeli olmasın demek adına, şehirleri Suriyelilerle işgal edilmesin demek adına uygunsuz bir para teklif etme cüretini gösteriyorlar. İnsani boyuta bakmadan kaç para verirsek Türkiye’ye ihale ederiz gibi bir noktaya geliyorlar" sözlerini vurguladı.
"Suriye’deki Rusya varlığı sadece oradaki Tarsus limanıyla sınırlı değil"
Acar, Suriye krizinin çözümü için birleşik bir Suriye yapısının korunmasının ve Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinin artırılmasının önemli olduğunu vurgulayarak, "İran’ın talepleri her zaman Rusya ile bizim aramızda sorun oluyordu. İran’ın şu an biraza geri çekilmesi, Rusya geri çekilmiş görülüyor ama arka tarafta o diyalogların, pazarlıkların devam ettiğini düşünüyorum. Çünkü Suriye’deki Rusya varlığı sadece oradaki Tarsus limanıyla sınırlı değil. Onlar Akdeniz’e sınır olmak istiyorlar. Rusya ile Türkiye’nin görüşmelerini devam ettirdiğini ve çıkar birliği oluşturduğunu düşünüyorum. Buradaki İran faktörü kenara çekildikten sonra Lübnan ve Suriye ile birlikte Türkiye’nin o bölgedeki etkisinin ve isteğimiz doğrultusunda, bölgenin çıkar ve menfaatleri doğrultusunda gelişmelerin önümüzdeki günlerde gündeme geleceğini düşünüyorum. Aksi takdirde Batı’da Kuzey’de bir garnizon devlet oluşturulması düşüncesi, “Kıbrıs Formülü” diyorlar bu günlerde, öyle bir şeyi gündeme getirir ki bu da çok sıkıntı olur. Orada birleşik Suriye’yi savunmak daha mantıklı olacaktır. Aksi halde bölünmüş bir Suriye yapısı Türkiye’deki sorunların devam etmesi anlamına gelecektir." ifadesini kullandı.
Jeopolitik anlamda Türkiye hala daha güçlü
Anadolu’nun bulunduğu noktanın önemine değinen Kamburoğlu’nun sözleri üzerine Acar, “ Tarihin yaşandığı, medeniyetlerin yaşadığı bir coğrafya burası. Tarihi kültürel bir vizyon var burada. Türkiye İpek ve Baharat Yolu döneminden beri geçiş yolu üzerinde. Türkiye’nin belli bir gücü var. Türkleri Anadolu’dan yok etmek planlarını binli yıllardan beri incelemişler. Orada en büyük gerekçenin İstanbul olduğunu gördüm ben o planlarda sürekli İstanbul merkezli bir düşünceden kaynaklandığını, orada bir devlet yönetiminde bulunulması gerektiğini anlatıyorlar. Tarih boyunca İstanbul’un Anadolu’nun önemi hiçbir zaman bitmemiş. Jeopolitik anlamda Türkiye hala daha güçlü" sözlerini ekledi.
"Suriyeliler şehirlerine sahip çıkacaklar izlenimi veriyor"
Suriye’nin yeniden imarının düşünülmesi ve bir muhatabın olmaması konusu üzerine Acar, “İnsanların Suriye’de önce güvenlik ihtiyacı var. Güvenlik ihtiyacını sağlamak için otoriteye ihtiyaç var. Otoritenin, idari yapı ve merkezi teşkilatın oluşması gerekiyor. Eski Suriye hükümetinden kalan detaylar kullanılabilir. Tövbe edecekler de olacaktır mutlaka. İsrail birçok yeri vurmuştu, İsrail kendisine alan oluşturmak istiyor. Ne kadar çok yer işgal edersem Trump’a karşı o kadar güçlü giderim diyor. Birleşik Milletler Golan Tepelerini Suriye’nin olarak tanımlamıştı. Önceki döneminde Trump, o bölgeleri İsrail’in kullanımına vermişti. Bu önemli bir konu. Aynı şekilde İsrail işgali ettiği yerleri kendi elinde bir rezerve olarak tutmak istiyor ve bunları kullanmak istiyor. İkinci konu ise Suriye de içeride asayişin, adaletin, sağlanması lazım. Ticari ve ülke sorunları yaşanacaktır. Bunların çözülmesi için merkezi teşkilatın güçlü olması gerekiyor. Suriye’nin başta 1 milyon gibi bir konuta ihtiyacı var. Bunların maliyetlerinin tek tek hesaplanması, yeniden havaalanları, limanlar oluşturulması, yeniden bir ticaret merkezi haline gelmesi… Suriyeliler şehirlerine sahip çıkacaklar izlenimi veriyor. Şu an da beklediğini alabilecek bir Suriye olduğunu ifade etmek lazım." ifadesini kullandı.
Türkiye’nin stratejik konumu: Oyun kurucu değil, oyun bozucu güç
Türkiye’nin bölgesel bir süper güç olmasa da oyun bozucu bir aktör olarak yeni göç dalgalarının ekonomik ve sosyal etkilerine hazırlıklı olması gerektiğini ifade eden Acar, "Taliban kendisi bir yönetim oluşturdu şu anda. Orada 45 senelik çatışma ortamı var. Afganistan’ın etrafındaki ülkeler bu çatılmaları azaltabilecek bir yeteneğe sahip değil. Türkiye ise bu bölgede süper güç olmasa da orta ölçekli bir bölgesel güç. Oyun kurucu olamadığı noktalarda oyun bozucu olabiliyor. Herkesin gönlünden geçen bir şey var orada. 20 Ocak’tan sonra farklı bir Trump ile karşılaşabiliriz" dedi.
"Powell’ı da yerini garantilemeye çalışıyor"
"FED faiz indiriminde 0,25 yaptı. Enflasyon oranları yükselmeye başladı Amerika’da. Dün yine çok yüksek miktarda dış ticaret açığı açıkladılar. Dış ticaret açığı onların beklentilerinin çok üzerindeydi. Bu da Amerikan ekonomik dengelerini etkileyen bir unsur. Faiz indirimini 2025’te iki defa istiyoruz dediler, bu bir şeyler istediğimiz gibi gitmiyor demek. Trump açıklama yaptı, performans, ekonomik performans iyi bu performansı siz faiz indirimleri ile bozmayın. Yeniden enflasyonu tetiklemeyin, biz bu durumdan şikayetçi değiliz dedi. Halbuki 2018 yılındaki Trump şöyle söylüyordu. Faiz artırımı yaparak piyasaları daraltmayın, ekonomiyi sıkıştırmayın diyordu. FED’i şu ana kadar biraz daha kararsız, Powell’ı da yerini garantilemeye çalışıyormuş gibi görüyorum."





