Son Mühür- Türkiye son 41 yılına damga vuran terör sorununu geride bırakmak için tüm dünyanın takip ettiği hareketli bir sürece tanık oluyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ilk işaret fişeğini yakmasının ardından İmralı'dan gelen silahları bırakın çağrısı, geçtiğimiz Cuma günü Kuzey Irak'ta Süleymaniye'de sembolik olarak 30 PKK mensubunun silahları yaktığı törenle yeni bir dönemin başladığı gerçeğini gözler önüne serdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Allah'ın izniyle Türkiye Yüzyılını birlikte inşa edeceğiz" mesajının ardından bundan sonra ne olur sorusunu Cumhuriyet tarihinin en uzman isimleri arasında yer alan Prof. Dr. Hakkı Uyar değerlendirdi.
Yönünü Orta Doğu'ya çevirdi...
''Türkiye bölgesel güç olma iddiasıyla, iktidarın Osmanlıcı /ümmetçi eğilimleri dolayısıyla yönünü büyük ölçüde Ortadoğu’ya çevirmiş durumda.'' hatırlatmasında bulunan Prof. Dr. Hakkı Uyar,
''Türkiye’nin Orta Doğu’da etkin olmaya çalışması anlamlı ve yerinde olmakla beraber rejiminin Orta Doğu tipi rejimlere dönüştürmesi sıkıntılı. Bu sadece Cumhuriyet’in kurucu değerlerine değil 200 yıllık modernleşme tarihimize de aykırı.
Lübnan Irak gibi ülkelere yakın zamanda muhtemelen Suriye de katılacak.

Gücün etnik ve dini unsurlar arasında paylaşıldığı ülkenin kimlikler arasında ve mezhepler arasında bölündüğü konfesyonist rejimler batılı demokrasilerden farklı olarak sınıfsal ya da sosyal ekonomik değil mezhepsel ya da etnik kimlikler arasında güç paylaşımı üzerinden inşa ediliyor.
Örneğin Irak’ta cumhurbaşkanı Kürt başbakan Şii meclis başkanı Sünni ve ayrıca Kürtlerin ayrı bölgesel yönetimleri var.
Yüzde 15'lik-20'lik nüfusa sahip olan Kürtler hem ayrı bölgesel yönetime hem de Irak’ın bütününe ortaklar.
Ulus devlet milli kimlik etrafında...
Bu orta Doğu’da toplumları birbirine düşman etmekte ayrıştırmaktadır. Oysa ulus devlet milli kimlik etrafında birleşmeyi sağlıyor. Açıkça söylemek gerekirse Türkiye’nin geleceğinden kaygılıyım.
Türkiye ulus devlet modelini ve üniter yapısını korumalı. Batılı modelin dışında bir Orta Doğu tipi otoriter rejime etnik ve dini kimliklerin toplumu böldüğü ayrıştırıldığı bir yapıya dönüştürmemelidir.
Vakti zamanında yani birinci Dünya Savaşı’nda faaliyet Rıfkı Atay Zeytin Dağı’nda anlattıklarını tekrar yaşamayalım. Osmanlı ve Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşma tarihinin genel akışının dışına taşmamak bizler için bir beka sorunudur.'' hatırlatmasında bulundu.





