Belediyelerin halka hizmet için açılıştan açılışa gazetecilerle gezmesi ve bizlerin bu açılışları gazete küpürlerinde ve internet basında görmemiz, yaşanan olayları değiştirmiyor. Halk bire bir yaşadıklarına bakıyor.

TATİL ÇİLESİ...

Haftasonu bir haftanın yorgunluğunu çıkarmak için bir plan yapıyorsunuz, bir hafta boyunca çalışmış yorulmuşsunuz, çocuklar evin içinde kapalı, eşinizle geceleri iki kelam etmeden yorgunluktan uyuyup kalmışsınız ve diyorsunuz ki elimizdeki bütçe ile haftasonu bizi zorlamadan bir nefes alalım ve en yakın halk plajı olan Kum Denizi'ne kendinizi bırakmak istiyorsunuz. Öyle bir hayal kurmayın! Çünkü Pazar günü sabahın 7’sinde 8:30’da açılacak olan Kum Denizi’ne girmek için önce sıraya girmek zorundasınız. Ve şansınız varsa tellerle çevrilmiş kafesin içine şezlong ve şemsiyelerin yeteceği kadar insan alınıyor. Hayır, kapatılan bölgeyi görseniz sanki 3. Büyükşehir olan İzmir değil de, Antalya’nın bir beldesindeki küçük bir köyün plajı.  Koca İzmir halkı nasıl sığsın oraya? Bu işten anlayan, doğru planlamayı yapabilecek bir belediye personeli yok mu? Koca sahil, hayır yanları dolu olsa anlayış göstereceksin. Gelenler sıraya girdikten sonra saatlerce içerideki konukların yer boşaltıp gitmesini bekliyor. Boşalan yere de sıradan kişi dolduruyor ama sıra bir saatte mi gelir iki mi üç saatte mi gelir belli değil. Halk söylenmeye başlıyor. Bekledikçe dedikodular artıyor, ağlanmalar sızlanmalar başlıyor, çocuklar sıkıntıdan kucakta durmuyor, orada görevli olan kişilerle tartışmalar başlıyor. Hayal ettiğiniz kafanızı dinleyeceğiniz tatil size cehennem azabı oluyor. Peki bu İzmir halkına reva mı? Hiç mi bir yetkili görmüyor bunu? Peki orada çalışanlar hiç mi bunu üstlerine bildirmiyor? Ben bu durumu gözlemlemek için sabahın 8:30’unda oraya gittim, tam sıranın karşısına oturdum bir kişiye ne kadar zamanda sıra geldiğini izledim. İnsanlar dönelim diyor fakat çocuklar denize girelim istiyorlar. Anneler babalar ellerinde yükler bir taraftan çocukları, yatıp güneşlenenlerin kumsaldan kalkıp gitmesi için sıralarını bekliyorlar. Urla’daki halka bile yetmeyecek yere koca İzmir’i sığdırmayı düşünmek büyük bir zeka gerektiriyor. Belediyecilik anlayışı bu mu? Şimdi hizmet mi etmiş oluyoruz? Ben bile artık güneşten bunaldım ve oradan ayrılıp sıranın karşısındaki Belediye’nin kafesine oturup bir kahve içtim. İçerken diğer masalara kulak misafiri oldum, bu durumu halk eleştirmekte ve bu hizmetin yetersiz olduğunu dile getirmekte. Asıl dikkatimi çeken, anne babaların sabahtan öğlene kadar bekleyip o çocuklarını doyurmak için sıradan çıkıp nöbetle çocuklarını doyurmalarıydı. Yani uzun lafın kısası; İzmirlinin bir günlük dinlenelim nefes alalım biraz denize girelim hayallerinin nasıl kabusa dönüştüğünü gözlerimle gördüm. Amacım bağcıyı dövmek değil üzüm yemek. Halka hizmet etmek isteyen yetkililerin dikkatine, lafla değil eylemle olması dileğimle...

Çilesiz tatil günlerine...