Değerli okuyucular;

Kurumların çöküşünün bu denli konuşulduğu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çok önemli bir hatırlatma geldi. 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde depremzedelere yapılan yardımlar için kurumlara plaketler verildi. O sırada sahneye gelen isimlerden biri de Ziraat Bankası’nın Genel Müdürü Alpaslan Çakar’dı. Aralarında kısık sesli bir konuşma oldu. Çakar “Buradaki en büyük hayırsever benim. En çok parayı ben verdim” dedi. Erdoğan önce şaşırdı, sonra kızdı. “Koskoca devlet... Ben verdim deme, devlet verdi” dedi. Öfkesi geçmemişti, seyirciye döndü, “Bazen devlet kurumları hava atıyorlar da diyorum ki millet verdi, devlet verdi... Sizler de aracı oldunuz” diye konuştu. Çok haklıydı! Kamu kurumları kamuya hizmet etmek için, yani halk için, millet için vardı. Çiftçileri desteklemek için kurulan Ziraat Bankası da bu kurumların başında geliyordu. Ancak bu açıklama arşivi açtırttı. Çünkü çiftçinin traktörü, arazisi ödenmeyen taksitler yüzünden haczedilirken, tam da Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi “milletin” parası birilerine kredilerle dağıtılıyordu. En dikkat çekenlerinden birini mafya, siyaset, emniyet, yargı, bürokrasinin nasıl birbirine dolandığını gördüğümüz Ayhan Bora Kaplan Suç Örgütü davasında duyduk. Tanıklar örgütün tehdit ve rüşvetle 3 kamu bankasından milyonlarca lira kredi aldığını öne sürdü. Rakamın 1,3 milyar lira olduğu iddia edildi. MASAK raporları sadece Halk Bankası’nın Kaplan’ın şirketlerine 550 milyon liranın üzerinde kredi verdiğini ortaya koydu. Bu iddialar iddianamede tek bir cümle ile geçiştirildi. İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez kredilerin hiç geri ödenmediğini iddia etti. Soru önergeleri verdi. “Müşteri sırrı” denilerek yanıt verilmedi. Bankalarda sessiz sedasız görevden almalar oldu. “Bu olayla alakasız” denildi. Yine kimse hesap vermedi... Unutulmazlar arasına giren bir kredi “hikayesi” daha... 2018’de Doğan Medya’yı satın alması için Demirören Grubu’na 2 yıl geri ödemesiz 895 milyon dolarlık kredi verildi. 2020’de ödeme vakti geldiğinde, 70 milyon dolarlık her taksit için satışlar başladı. Önce ipotek ettirilen Kemerburgaz’daki golf sahaları bankaya devredildi. Kredinin kurtarılması için yeşil alan, bakanlık tarafından villa, rezidans, AVM imarına açıldı. İnşaat başladı. Sonrasında Bağcılar’daki medya grubunun olduğu kompleks bankaya geçti. Gayrimenkul projesi inşa edilmesi için Ziraat ve yine Demirören arasında protokol imzaladı. İstiklal Caddesi’ndeki AVM Denizbank’a, Esenyurt’ta baskı tesisinin olduğu dev arazi, iddia o ki ederinin kat be kat altına Baykar’a satıldı. Bu satışlar olurken 2020’de Demirörenler Milli Piyango’yu satın aldı. İhale şartları hiç açıklanmadı. Özel bankalar yıllardır kar üstüne kar açıklarken, son dönemde bu haberlerle duyduğumuz kamu bankaları bu yıl yine görev zararı rekoru kırdı. Vergi Uzmanı Ozan Bingöl hesapladı. Ziraat Bankası 15 yılda toplam 32,4 milyar lira görev zararı etmişken, sadece 2024’teki zarar 88,7 milyar lira oldu. O zaman soralım... Bankaların parası milletin ve devletinse, banka da sadece aracıysa devlet parasını kimlere verdi? Kimlerin zararının üstü kapatıldı? Bu zarar olması gerektiği gibi tarım ve hayvancılığı desteklemek için düşük faizli krediler yüzündense emekli kiloyla alışverişi, asgari ücretli eti niye unuttu, çiftçi, besici hayata neden küstü?

Denetim yalnızca “para” için mi olacak?

Yıllarca enflasyonu ötekileştirip “canavar” olarak resmeden ülkemizde, iktidar yine benzer bir tutum içinde. Enflasyonun yüksekliği artık inkar edilemiyor, ancak sebebi konusunda anlaşmazlık baki. İktidar sütten çıkmış ak kaşık bu konuda. Fiyatları artıranlar hep art niyetliler... Oysaki, “iyi niyetle” ülkedeki tüm ekonomik sorunları çözmek mümkün. Görüş bu yönde... Bunu yapmayanlar için de Maliye sopayı çıkartmış durumda. Sektör sektör denetim haberleri geliyor. Hasılat ve beyan arasındaki farkın yüzde 20’yi aşması durumunda mükelleflerin izaha çağrılacağı duyurulmuştu. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “gerekirse kasaya oturarak hasılat tespiti yapacağız” demişti. Dediğini yaptı. İlk denetim restoranlarda başladı. Ekonomi Gazetesi’nin haberine göre vergi memurları gerçekten de restoranların kasalarına oturdu, Z raporlarını aldı, günlük hasılat hesabına girişti. Bu şekilde yılda 12 yoklama olacak. Ortalama aylık hasılat hesaplaması yapılacak. Beyanla tutmazsa ceza var. Önümüzdeki günlerde denetimler diğer sektörlerde devam edecek. Tam da aynı gün, Ankara’da sahte içkiden 33 kişinin öldüğünü öğrendik. Vali Vasip Şahin “Ne olur alkolden uzak duralım. Zaten alkol hem sağlımız hem geleceğimiz açısından zararlı olan bir madde” diye uyardı. Denetimin kendi görevleri olduğu gerçeğini yok saydı. Keşke para için sopasını esirgemeyen iktidar bu caydırıcı yüzünü can sağlığımız için de gösterse. Keşke bu denetimler hayatta kalabilmemiz için, adeta milli güvenlik sorunu haline gelen gıda terörüne karşı da yapılsa. Keşke oteller, hastaneler daha sıkı denetlense, o denetimlerin üstüne yatılmasa. Belki işte o zaman hedeflediğimiz “muasır medeniyetler seviyesi”ne yaklaşabiliriz...

Sevgi ve saygılarımla.