Henüz 41 yaş gibi çok erken bir yaşta yaşama veda eden Türk edebiyatının dikkat çeken isimlerinden Didem Madak’ın ölümünün üzerinden 11 yıl geçti. Ahmet Yesevi Üniversitesi bünyesinde hizmet veren ‘Türk Edebiyatı Sözlüğü’ çalışmasında şair Didem Madak için İsa Koyuncu’nun kaleme aldığı çalışmaya, İzmirli şairin anısına göz atalım...
1970’DE İZMİR’DE DÜNYAYA GELDİ
Füsun Hanım ile Yusuf Bey'in evliliklerinin ilk kız çocuğu olarak 8 Nisan 1970 tarihinde İzmir'de dünyaya geldi. Didem Madak'ın çocukluğu ikisi de öğretmen olan anne ve babasının görevi dolayısıyla Amasya ve Burdur'da geçti. Kendisinden altı yıl sonra dünyaya gelen kardeşi Işıl ile birlikte ilk çocukluk anıları Burdur'da şekillenir. 12 Eylül sürecinde Madak'ın babası Yusuf Bey Uşak'a sürülür ve Füsun Hanım kızlarıyla birlikte Burdur'da sıkıntılı bir süreç geçirir. Füsun Hanım yakalandığı beyin kanseri sebebiyle otuz sekiz yaşında hayatını kaybeder. O sırada Didem Madak on üç, Işıl yedi yaşındadır. Önce annelerinin öldüğünü çocuklara duyurmazlar. Işıl Madak, ablasının dizlerinin üzerine düştüğünden bahsettiğini ve o zamanın tam da annesinin öldüğü ana denk geldiğini söylediğini belirtir. İki kız kardeş, iki gün sonraki anneler günü için annelerine cüzdan ve ruj almışlardır. Işıl Madak “Hediyelerimiz elimizde kaldı.” der (Bilir: 2015: 25). Füsun Hanım kızı Didem üzerinde şiire ilişkin ilk izlenimleri uyandırdı. Şiirle ilgilenen Füsun Hanım'ın birçok şairin şiirleriyle süslediği bir defteri vardır. Annesinin ölümünden sonra babası tekrar evlenir ve bunun üzerine Didem Madak, yavaş yavaş babasından uzaklaşmaya başlar.

BU KEZ HUKUK FAKÜLTESİ
Madak, Burdur'da başladığı ilk öğrenimini Uşak ve İzmir'de sürdürdü. Uşak Gazi İlkokulunda okudu. Orta ve lise öğrenimini ise İzmir Suphi Koyuncuoğlu Lisesinde tamamladıktan sonra Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümünü kazandı. Ancak kısa bir süre sonra okulu dondurarak çeşitli işlerde çalışmaya başlar. Aradan zaman geçince bu kez Hukuk Fakültesini kazandı. Fakat Hukuk Fakültesini de henüz birinci sınıftayken bırakır. Çünkü babasının başka biriyle evlenmesi onun ruhundaki yalnızlığı derinleştirir ve okuldan bir gençle gizlice evlenip evden kaçar. Eşi kısa bir süre sonra okulu bırakır ve parasız kaldıkları için anketörlük, sekreterlik, tezgâhtarlık gibi işlerde çalışır. Yaşadığı bu zorluklar ve ruhsal durumu, onu bir süre sonra şiire yöneltecektir. On dokuz yaşında yaptığı evliliği dört sene sonra biter (Aras 2001: 64). Bir müddet Kamu Yönetimi de okuyan Didem Madak, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki öğrenimini 2000'de tamamladı. Bir müddet stajyer avukatlık yaptı.
BORNOVA’DA BODRUM KATINDA KALDI
Eşinden ayrıldıktan sonra Bornova'da bir bodrum katına taşındı ve burada tasavvufla ilgili derin okumalar yaptı. Şiire başlaması da bu yıllara rastlar. Müjde Bilir, onun bu zamanlarda en büyük dostu ve destekçisi olur. Onunla sık sık görüşüp edebiyat ve yazdığı şiirler üzerine uzun uzun sohbet ederler.
2002 yılında İstanbul'a yerleşen Didem Madak, sonraki yıllarını burada geçirdi. Yerleştikten bir müddet sonra İstanbul Eczacılar Odasının avukatlığını yapmaya başladı ve bu görevini vefatına kadar sürdürdü. Kuledibi'nde Pulbiber Mahallesi adlı şiir kitabına ilham verecek olan mahalleye taşındı. Bu süre zarfında Zeynep Köylü ile yakınlaşırlar ve çok sıkı bir dostlukları olur. Zeynep Köylü, ikisinin de bohem bir dönemde olduklarından ve aylaklık yaptıklarından bahsetmektedir. Bazen saatlerce hiç konuşmadıklarını ve şimdi düşününce bu susmaların bile çok anlamlı olduğunu aktarır (Bilir 2015: 210). 2006 yılında Timur Çelik ile ikinci evliliğini gerçekleştiren Madak'ın iki yıl sonra kızları Füsun dünyaya gelir. Kızına annesinin adını koyar. Müjde Bilir, onun hayatı için “bir Füsun’dan bir Füsun’a evrilen bir yaşam” ifadesini kullanmıştır. Kızı doğduktan sonra şiirle çok ilgilenemez ve durumdan şikâyetçi olmadığını minik kızına yazdığı mektubunda dile getirir (Yücel, 2015:100). Didem Madak, 2010 yılında kolon kanserine yakalandığını öğrenir. Bir yılı aşkın müddet verdiği mücadelede hastalığa yenik düştü ve 24 Temmuz 2011 tarihinde hayata veda etti.
BENİ EDEBİYATLA TANIŞTIRAN ANNEMDİR
Didem Madak, kendisiyle yapılan bir söyleşide, "Beni edebiyatla tanıştıran annemdir. Birçok güzel çocuk romanı okudum, bu yüzden mutluluk dendiğinde hep o günleri ve o çocuk romanlarını hatırlarım. Annemin ölümünden sonra terkedilmiş ve yalnız günler başladı. Kütüphaneden eve taşıdığım kitapları okuyarak geçen uzun yaz günleri… O dönem hep o pembe boyalı kütüphanede memure olmayı düşlerdim. O günleri hatırlayınca hep Edip Cansever´in şu dizesi gelir aklıma: 'Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.' Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum. Sonra evden kaçışım, dört sene süren mutsuz bir evlilik. Zaten mutsuz bir evlilikten herkes bir şair olarak çıkabilir, işten bile değil." (Aras 2001: 63). şeklinde şairliği üzerindeki en önemli unsurların başında annesi ve onun vakitsiz ölümü olduğunu dile getirmiştir. Vefatından sonra teyzesi ona annesinin şiir defterini vermiştir. Aynı zamanda teyzelerinin 1950‟lerden beri biriktirdiği Varlık dergisi koleksiyonu ve kitapları da kardeşiyle birlikte edebiyata, şiire yönelmelerinde etkili olmuştur. Bornova'da bulunduğu yıllarda şiirle daha yakından ilgilenen ve yaptığı okumalarla şiir üzerindeki fikirlerini derinleştiren Madak'ın ilk şiiri, yazar kadrosunda; Mehmet Can Doğan, Metin Celâl, Yücel Kayıran ve Cem Uzungüneş gibi isimlerin de bulunduğu Sombahar dergisinde yayımlanmıştır (1995). Şair daha sonra bu dergiyle beraber; Öküz ve Ludingirra gibi dergilerde de şiirlerini yayımlamayı sürdürmüştür. Ah’lar Ağacı, Grapon Kağıtları, Pulbiber Mahallesi gibi eserleri bulunmaktadır. Didem Mamak 24 Temmuz 2011 yılında İstanbul da hayatını kaybetti. Ünlü şairin ilk kitabı olan Grapon Kağıtları adlı eserinden İnkılap Kitabevi Şiir ödülünü kazanmıştır.

DİDEM MADAK’TAN KALAN SATIRLAR
-Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım. Kendimin ucunda. Öyle ıslak, öyle kötü kokan, yırtık ve perişan. Siz aşkı ne bilirsiniz bayım. Aşkı aşk bilir yalnız!
-İnsan çıtır ekmeği ısırdığında, kırıklar dolar kucağına, işte orası umudun tarlasıdır.
-Annem çok sevinmelerin kadınıydı. Bazen sevinince annem gibi, Rengârenk reçeller dizerim kalbimin raflarına
-Bir zamanlar meydan okumak isterdim. Kaç meydanını okudum da bu hayatın. Yalnızca iki harfini öğrendim: AH!
-Ben sevgilim. Bir çocuk bayramı gibi yaşamak isterdim her aşkı Cezaya kaldım.
-Bir dönem kalbim yokmuş gibi davrandım. Ama o hep vardı, kalbim takma değil.
-Dünyaya bir kadın eli değse, şöyle ağır bir halı gibi çırpılsa, tozlar havalansa.
-Canımın acısıydın. Ben bir tek o canı unutmamak için her şeyi hatırlamıştım.
-Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al. Ama umutsuz bir yerden olmasın.
-Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin. Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!





