Son Mühür/ Gamze Eskiköy- Türkiye’nin dört bir yanındaki kıyılar, hızla ticarileştirilerek ekolojik yıkımlara ve kamusal alanların işgaline yol açıyor. Durum, yalnızca doğal yapıyı bozmakla kalmıyor, aynı zamanda halkın ortak kullanım alanlarını sermayeye peşkeş çekiyor. Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı (KIYIDA) ve yaşam savunucuları, bu işgallere karşı verdikleri mücadeleyi artırarak sürdürürken, kıyıların halkın kullanımına açılmasını talep ediyor.
"Memleketin dört bir yanında mücadele ediyoruz"
Söz konusu yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
Türkiye'deki ekolojik yıkım ve kamusal alanların işgali, siyasal iktidarın ve yıllar içinde iktidarla özdeşleştirilmiş hale getirilen devletin, sermayeye daha fazla alan açma politikalarının sonucu olarak, korkunç boyutlara ulaştı. Memleketin dört bir yanında, madenlere, taş ocaklarına, enerji santrallerine karşı, yaşam savunucuları mücadele ediyor. Havaya, suya, toprağa, ormana, zeytine, hayvana, özetle bir bütün olarak yaşama sahip çıkanlar, tüm bu devlet destekli sermaye saldırılarına karşı yılmadan mücadele ediyor. Son yıllarda, kamuoyunda da çok gündem olduğu üzere, bu ekokırım suçları ve yoğun işgaller, deniz, göl, akarsu gibi sucul alan kıyılarında yoğun biçimde yaşanıyor ve kıyı savunucuları olarak, kıyıların doğal bırakılması ve işgallerden arındırılarak özgürleştirilmesi için mücadele veriyoruz.
"Şezlongsuz bir sahilde vakit geçirmek bile lüks haline geldi"
Örneğin Anayasa 43. Madde ve Kıyı Kanunu’nun hayata geçirilmesini ve gerçek anlamda uygulanmasını istiyoruz, çünkü artık pek çok yerde kıyıya bile ulaşamıyoruz. Hatta kıyılara erişimi engellemek için, kanunu tamamen ihlal ederek, barikatlar, teller, duvarlar ve jiletli teller gibi engellerle, çitleme pratikleriyle karşılaşıyoruz. Durum o kadar kötü ki, bazı bölgelerde şezlongsuz bir sahilde vakit geçirmek bile lüks haline gelmiş durumda. Bazı kıyılarda, kıyının doğal kum örtüsü değiştiriliyor, deniz içinde taban değiştirmesi yapılıyor, her yere mevzuata tamamen aykırı iskeleler yapılıyor ve deniz / kıyı canlılığı ve cansız varlıklarına geri dönüşsüz zararlar veriliyor. Kıyılar, işgal ediliyor, yok ediliyor.
Yanlış yönlendirme yapıldı
Son dönemde Çeşme’de yaşanan ve basında yaygın bir şekilde ele alınan bir olayda, şezlongların önüne havlusunu seren bir yurttaşı işletme çalışanlarının engelleme çabalarına karşı açtığı davada, işletme görevlileri hakkında “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası verilmiş ve karar Yargıtay tarafından onanmıştır. Yargıtay kesin kararın gerekçesinde, Anayasa ve Kıyı Kanunu ilgili hükümlerine işaret ederek, kıyıların “herkesin eşit şekilde yararlanabileceği alanlar” olduğunu ve kiralama ya da şezlong bulunması durumunun da, bu hakkın kullanımını engellenemeyeceğine dair bir açıklama yapmıştı. Şüphesiz ki, kıyıların kullanım özgürlüğünü tesis eden bir yargı kararı daha olmasını önemli buluyoruz ancak bununla birlikte bu durumun haberleştirilmesinde, aslında kıyı mücadelesine katkı sağlamak yerine sorunun kökünü göz ardı eden, yanlış bir yönlendirme olarak karşımıza çıktığına inanıyoruz.
İşgaller sürüyor
Çünkü gerçek sorun, kıyıların kullanımında kamu yararının öncelikli olduğu güvence altına alınmışken, kıyıların hala oteller, restoranlar gibi işletmelerce hukuksuz olarak kiralanması ve imar planlarına turizm tesis alanı olarak işlenip, konut olarak satılması gibi yollarla, işgallerin sürüyor oluşudur. Buradaki bir kaç hukuki ve fiili durumdaki sorunu paylaşmak istiyoruz. Öncelikle Anayasa 43. Madde ve Kıyı Kanunu bir bütün olarak uygulandığında, kıyı kiralamalarına dair yargı kararlarına uyulduğunda (örneğin Kıyı Yönetim ve Çevre Koruma A.Ş, eski adıyla MUÇEV ile ilgili iptal kararları vb..), yerel yönetimler kanun dışılıklara dair yetki ve görevlerini etkin biçimde uyguladığında, sorunun büyük ölçüde çözüme kavuşacağını değerlendiriyoruz. Özellikle kıyı kanununda, kıyıların kullanım tasarrufunu devletin hükmüne bağlıyor olmasındaki muğlaklığın giderilmesinin, doğrudan kamu kurumları eliyle de gerçekleştirilen kıyı işgallerinin önüne geçeceğini öngörüyoruz.
"Kıyılar halka açık olmalıdır"
Tüm bunlarla söylemek mümkün ki; Yargıtay kararı dahil, bu daha başlangıç ve kıyılar için mücadelemiz devam ediyor. Turizm amaçlı kamu kurumlarına ve özel şirketlere kiralanan ve/veya satılan kıyılara ücretsiz erişim sağlanması yasal olarak mümkün olsa da, uygulamada ne yazık ki bu hakkın karşılığı bulunmuyor. Bu nedenle kıyıların halka açık olması, herkesin eşit şekilde yararlanabilmesi ve sadece insanların tahakkümüne bırakılmadan, bir bütün olarak canlı ve cansız varlıkların ortak yaşam alanı olarak kalabilmesi için mücadeleye devam etmemiz gerekiyor.
Kıyıların sermaye için peşkeş çekilmesine son vermek ve “Kıyılar hepimizin!” demek için mücadelemize kararlılıkla devam edeceğimizi tüm kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.