Canı yanıyor. Nefes alamıyor. Kirletildi, adım adım işgal edildi. İçindeki gizli kalmış renkli dünyaların rengi soldu. Oysaki her zaman çok bonkör davrandı insanlığa. Parıltıyı gösterdi; altınla, elmasla. Bin bir çeşit koku yaydı mest edercesine. Yeşilin, mavinin tonlarıyla raks ettik izlerken. Ne içindi bütün bunlar?  İnsanoğlunun vazgeçmediği hırs mıydı cevap? O parlamaları daha fazla kazanmak uğruna, içi delindi dağların, tepelerin. Rengârenk çiçeklerin kokuları en pahalı parfümlere dönüştü,

Karanlık Taraf…

Bazı anlatılanlara ve yazılanlara göre doğanın ve evrenin korunması, insanlığın huzurla yaşayabilmesi için meditasyon yapıp enerji veren topluluklar varmış. Bunlardan birisi Tibet’teki rahip Lama’lar. Çağlar boyu uzun saatler boyunca bir arada kalıp, evrenin enerjisini dengede tutmak, insanlığın güvende olması için içsel çalışmalar yaparlarmış. İnsanın içindeki etkili gücü pozitif yönde kullanmalarını isterlermiş. Çağlar boyu devam etseler de günümüze gelene kadar sayıları vücudumuzdaki parmak sayısı kadar kalmış Lama’ların. İnanışlarına göre insanoğlunun içinde barındırdığı bir güç olduğudur. Bu gücü kullanma şekli kişinin doğasından gelen karakteriyle şekillenir. Çoğu insan farkına varmadan düşüncelerine göre enerji yayar. Bu durum da hem kendisini hem de etrafındakileri etkisi altına alır. 

İnsanoğlu başlarda temel ihtiyaçlarını karşılama doğrultusunda enerjisini kullansa da, zamanla kazanma hırsına yenik düşmüş,  çevreyi ve doğayı ölçüsüzce kullanma ve daha fazla maddi çıkar sağlama arzusunu açığa çıkarmıştır. Meselenin özü temel gereksinimlerin üretilebilmesi olgusunun bazı bireylerce kullanılarak, bireyleri aşırı tüketim ve üretime yöneltmektedir. Tüketme ihtiyacı yüklenen toplum ihtiyaçları için daha fazla çevreden yararlanmak ister. Çok üretim çok para getirir, çok para da daha fazla kazanma hırsı doğurur. Daha fazla kazanma hırsı, daha fazla çevrenin ve doğanın bilinçsizce ve gereksiz kullanımı demektir. Bu da evrenin sıkışması, doğal döngüsünün normal akışında gidememesi anlamına gelmektedir. Bitkiler ve hayvanlar sadece temel ihtiyaçları doğrultusunda hareket ederken insanoğlu ihtiyaç dışında birçok şey için hareket ediyor ve bütün enerjisini bu yönde kullanıyor. Arzularına yenilmeden içindeki gücü doğanın yenilenebilmesi için kullansa böylesi yorucu iklim değişiklikleri ve bunun sonucunda yıpratıcı, yıkıcı doğa olayları olmayacaktır. Doğa biriken enerjisini yavaş yavaş boşaltacak, bu denli üzücü yıkıcı sonuçlar yaşamayacaktı insanoğlu. 

Aydınlık Taraf…

Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız asrın felaketinden sonra gördük ki insanoğlu için hala umut var. İçerideki enerjinin pozitif eyleme dönüştüğünü ve etkilenerek halkaların tek tek birleştiğine şahit olduk. Öyle ki uzak coğrafyalardan bile halkalar eklendi yapıcı enerjiye. İnsanoğlu isterse birçok şeyi yapabileceğini gösterdi. Acıları hafifletmenin çeşitli yollarını buldular. Hiçbir şey yapamadıklarını düşünseler de felaketten kurtulanlar adına dua edip onların iyi olmaları için dileklerde bulundular. Farkında olmadan birleşip pozitif enerji yolladılar tıpkı Lama’lar gibi. Güzel düşünceler eyleme geçti. İz bırakacak yaşananlar ama birlikte ve çıkarsız düşünceler daha çabuk toparlanma sağlayacaktır. 

Felaketten sonra duyduğum birkaç cümle çok net açıklıyordu insanoğlunu: “Ne için bu kadar çabalayıp koşuşturuyoruz?”, “ Daha sakin bir hayata geçmek istiyorum”, “Bu kadar çalışma ne için?” ve benzeri cümleler. İnsanoğlu temel ihtiyaçlarının dışına çıktığını keşke böylesi bir acı yaşanmadan farkına varsaydı. Ya kaybedince değer biliyor ya da yaşamın kıyısına gelince anlıyor insan. Dileğim yetinmeyi fark etmek, içimizdeki muhteşem gücü pozitife çevirebilmek. 

Benimkisi bir inanış değil sadece bir bakış açısı.

Sevgiyle kalın…