Yeni bir aydayız. Geldi mart ayı. Düşen cemrelerden, baharın gelmesinden, baharla birlikte güzelliklerin yeniden bizlerle birlikte olacağını ve toprağın yeşillenmesini konuşalım ve tabii ki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü anlayarak kutlayalım

Bahar geldi. Bugün Kadınlar Günü… Her yerde kadınlar konuşulacak. Kadın haklarından bahsedilecek. Kadınların emeklerinden bahsedilecek, kadınlara şiirler yazılacak. Onaylamasam da her yerde çiçekli, pembe pembe görüntüler ile kadınlar günü kutlanacak. Kadına şiddet yeniden gündeme gelecek, kadın erkek eşitliğinden bahsedilecek; ama sadece bugün ya da birkaç gün… Tıpkı Anneler Günü’nde ve Babalar Günü’nde olduğu gibi… Konuşacağız ve tüketeceğiz. Çünkü içinde bulunduğumuz sistem böyle işliyor.

Kadınlar Günü ilk kez, 1910 yılında ortaya atılmış ve 1977 yılında da Birleşmiş Milletler tarafından “Kadın Hakları Uluslararası Barış Günü” olarak kabul edilmiştir. Türkiye’de ise 1975 yılından bu yana yaygın olarak kutlanmaya başlanmıştır. Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinin odak noktasıdır.

Peki, hiç mi bahsetmeyelim bugünden? Elbette bahsedelim. Ancak anlatarak, bilinçlenerek ve öğreterek… Gerçek anlamını özümseyerek... Bugünün kadınlara sadece hediye alma günü olmadığını bilmeliyiz mesela. Bugün kadınları anlayabiliriz, onları dinleyebiliriz, sorunları varsa onları çözmeye çalışabiliriz. Tabi her alanda olduğu gibi, bu da eğitimle olacak olan bir şey. Aslında çok küçük yaşta öğrenmemiz gereken konulardan bir tanesi. Tıpkı geçen ay söylediğimiz deprem farkındalığı gibi. Bizler daha çocuklarımızı büyütürken; “oğlum sen aslansın, sen erkeksin”, “aman kızım sen cici kız ol, şöyle davran, böyle davran” demeye başlıyoruz. Yani her şeyde olduğu gibi bunda da bilinçli bir toplum olmaya ihtiyaç var.

Sanırım en doğru şekilde hislerimi anlatıp, bu özel günü kutladığımı düşünüyorum sorunların altını çizerek… Kutlamaksa illa ki; elbette bende tüm kadınların bu özel gününü kutluyorum. Ve iyi ki varlar diyorum. Annelerimiz, kız kardeşlerimiz hepsine sonsuz saygılarımı sunuyorum. Üç kadınla birlikte büyüyen bir erkek olarak kendimi şanslı görüyorum.

Gelelim gündemin diğer bir konu başlığına… Sokakta neler konuşuluyor?

Bu yazıyı yazdığım günlerde televizyonlar ve sokak siyaset konuşuyor. Hani şu bir türlü rayına oturtamadığımız siyaset. Hani bir türlü öfke ve şiddet dilini törpüleyemediğimiz siyaset... Hani sürekli birbirini ötekileştiren siyaset... 

Peki ne oldu? Yeniden bir hatırlatalım isterseniz. Bir sabah uyandık ve ülkemizde 13 milyonun doğrudan, dolaylı olarak tüm ülkenin etkilendiği, resmi olarak 45 binin üstünde vatandaşımızı kaybettiğimiz büyük bir felaket yaşadık. Aslında deprem ya da felaket demeye dilim el vermiyor. Ben buna bir kıyamet diyorum. Biraz daha hatırlayalım isterseniz. Bir gece insanlar son kez birbirlerine sarıldılar, son kez sohbet ettiler, belki son kez şehirlerinin sokaklarında gezdiler, kahve içtiler ve şükrettiler. Ertesi sabah kimisi okuluna, kimisi işine gidecekken büyük bir sarsıntıyla uyandılar ve her şeyleri olan insanlar bir anda hiçbir şeyleri olmayarak soğukta, yağmurda, bir mahşer yerinde buldular kendilerini. Kime dokunursanız bir yakınını, komşusunu, arkadaşını, dostunu, eşini, evladını kaybetmiş. Şimdi “Şehirleri yeniden inşa edeceğiz”  diyorlar… 

Geçen Antakyalı bir arkadaşımla konuşuyorum. Dedi ki “Şehirleri yeniden inşa etsek ne olacak Balamir? Hepimiz yakınlarımızı kaybettik. Bu şehrin sokaklarındaki, caddelerindeki biriktirdiğimiz anılarımızı kaybettik. Şimdi sıfırdan inşa etsek, bu kadar kaybettiklerimizin üstünde biz nasıl yeriz, nasıl içeriz, nasıl gezeriz, nasıl güleriz?” 

“Haklısın” diyebildim yutkunarak… 

Bugünlerde siyaset konuşmaya başladık ama küçük kıyameti sadece dört hafta önce yaşadık. Biz buralarda siyaset konuşurken deprem bölgesinde içme suyunun bile olmadığı paylaşımları yapılıyor Türkiye’nin önde gelen isimleri tarafından. Deprem bölgesinde hala canla başla depremzedelere yardım edenler tarafından. Bölgedeki insanlar aç, susuz, kızgın, hüzünlü ve öfkeli... Kayıp bir sürü çocuk var. O yüzden gündemimiz çok erken değişse de hatırlatmak istedim.

Deprem bölgesine yardım etmeliyiz. Uzun bir süre bu bizim gündemimizde olmalı. Ama bir taraftan depremzedeler için bölgeye gönderdiğimiz yardımların yollarda sağda solda atıldığını da görüyoruz. Bunların olmamalı… Bunlara dikkat edilmesi lazım... Gündemimize hemen siyaseti ya da normalleşmeli mi normalleşmemeli mi konularını alacağımıza ailemizin diğer insanlarına yardım etmeliyiz. Bırakın kim nasıl davranmak istiyorsa davransın. Herkes ekmeğini kazansın. Restoranlar da canlı müzik yapanlar evlerine ekmeğini götürebilsin. Bu çark dönsün. İnsanlar para kazansın ve yardımlar yapılsın. Bizim milletimize de bu yakışır.

Çocuklar gülümsesin diye…

Biz de Radyo Ege olarak, depremin ilk gününden itibaren uzun canlı yayınlar, bölgeden canlı bağlantılar, insanların ihtiyaçları, son dakika gelişmeleri dinleyenlerimize ulaştırdık. Radyomuzun haber sesi sevgili Ayşegül Koç ile depremin ilk gününde 5 saati aşkın bir canlı yayın yaparak yaşadıklarımızı Ege’ye aktarmaya çalıştık. Diğer tüm yayıncı arkadaşlarımızla birlikte program içeriklerimizi değiştirerek deprem bölgesinden tüm detayları dinleyenlerimize ulaştırdık. Yaralarımızı sarmaya çalışırken çocuklarımıza nasıl mutlu ederiz düşüncesiyle birlikte, Radyo Ege ve Son Mühür ailesi olarak bir oyuncak kampanyası başlattık. 13 Nisan’a kadar toplayabildiğimiz kadar oyuncağı toplayıp, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramına kadar deprem bölgesine ulaştıracağız. Sizlerde kampanyamıza destek olarak bir çocuğun mutlu olmasını sağlayabilirsiniz. Bunun için yapmanız gereken tek şey bize WhatsApp hattımızdan ulaşmak. Numaramız 0 232 463 45 44… bu numaradan bize ulaşarak oyuncaklarınızı iletebilirsiniz. Oyuncaklarınız yeni ya da az kullanılmış olabilir ancak tek önemli olan husus, sağlam, temiz ve kullanılabilir durumda olması. Sizlerin bu kampanyada bizi yalnız bırakmayacağınızı biliyoruz. Hadi çocuklarla oyunlar oynamaya…

Bir sonraki sayıda  güzel günlerde görüşmek üzere… Gözünüz kulağınız bizde olsun.