-Bir Meddah Meseli /  Hakikat Meddahları-

Hak dostum hak! Yani, benim dostum haktır, hakikattir. 

Tarafsızlık mahkemeye yakışır. İstenç ve iradesi olana değil. Bizim tarafımız, aklımızın erdiği hak'tır.
Becerebildiğim kadar sade anlatmaya çalışacağım.

Deprem sonrası travma eğitimleri veriyorum okullarda. Önerilerden biri şu; ‘Bu dönemde acil, yaşamcıl kararlar almaktan çekinin. Çünkü travmanın etkisi ile yanıltabilir yanlış kararlar alabilirsiniz.”  

Bireyler için söylenen bu önerinin devlet/ millet /kurumlar için de geçerli olduğunu söyleyerek başlıyorum. 

Sömürünün aletleri bir zamanlar askeri güç ve silah iken bugün sosyal psikoloji bilimin verileri de bu amaçla kullanılmaktadır. 
Sosyal psikoloji bilimi algıları yönetebilme / yönlendirme ilmine sahiptir. Bilinen (ve bilinmeyen/blldirilmeyen gizli deneyler olduğuna inanırıyorum)  bir çok sosyal psikoloji deneyi vardır.  Bu deneylerde insan ve yığınların tutumları, eğilimleri, algıları, karar verme mekanizmaları, itaat, uyum ve benimseme süreçleri incelenir. Bu deney ve çalışmalardan elde edilen veriler insanlık için iyi niyetle kullanıllabildiği gibi kötü niyetlilerce de kullanılabilir. 

Aslında sosyal psikoloji en son desteklenen bilimlerdendir. Çünkü insanın itaat, uyum ve kabullenme resfleklerini ve tutumlarını araştırır. Bu ise yönetenler ve belirleyenlerin işine gelmez. Neden körü körüne itaat ettiğini sorgulayan bireyler, güç ve iktidar üzerine  kurulu düzen/düzenekleri tehdit eder. Bu yüzdendir ki iktidarlar, yönetenler ve akademiler Sosyal Psikolojiye destek vermeyi hep ötelediler. Mesela tıp öyle değildi, daha yaşamcıl ve karlıydı. İlaç ve tanılama sektörleri tıp sayesinde vardır. Bu yüzden tıp ve tıpçılar deste bulur. Çünkü işin ucunda para vardır. Ama sosyal psikoloji ilk ortaya çıkışında insanın uyum ve itaat davranışını inceliyordu. Öyle ya İtaatsizlik/uyumsuzluk kar değil zarar getiren, düzenbozan bir durumdur. 

Fakat sistem Sosyal psikoloji kürsülerini kurmak zorunda kaldı.  Bir türk, Ödemişli bir yörük  olan Muzaffer Şerif bu bilimin ilk temellerini atan sosyal psikologtur.  

Sosyal Psikoloji biliminin ürettiği verilerinin  emperyalist sistemin ihtiyaçlarına da yanıt verebileceğinin keşfedilmesiyle kıymeti arttı ve art arda kürsüler kurulmaya başlandı. Ancak beni takip edebildiğim kadar; sosyal piskoloji,  ilk ortaya çıkışındaki hedefler(itiaat uyum özgür irade vb)   zayıflatılarak;  tüketim alışkanlıklarının, siyasi tutumları belirlemenin, algı yönetimlerine doğru bir  eğilime sokuldu. Sokuldu;  çünkü bilimsel araştırmalar / disiplinler devlet ve kurumlarca desteklenirse gelişebilir. 

Sosyal psikoloji 1960’larda tüketim toplumunun bir aracı olarak kullanılmaya başlanmasıyla sponsorlar bularak gelişebildi. Çünkü global sermayeler artık  insanların Pepsi ya da Coca-cola içme tutumlarını/alışkanlıklarını sosyal psikolojinin kural ve yasaları ile belirleyebileceklerini fark ettiler.  Benzer şekilde neden ipana ya da signal kullanıyorduk? Ya da neden Alo ya da Omo? Bunlar ekonomik araçlardı.

Bir süre sonra ‘İnsanlar, neden  A partisi ya da B partisine oy veriyor?’sorusu çıktı. İşte algı yönetimi kavramı da burada yavaş yavaş sandığın sonucunu belirleyen güçlü etkilerden biri olmaya  başladı. Algıların yönetimi de Sosyal Psikolojinin alanıydı zaten.
Önceleri basın yayın, televizyon sonra da yeni medya çeşitleri,  yığınların algı ve tutumlarını belirlemeye başladı. Bimemkaşıncı kareler, süblimasyon mesajlar zart zurt işte…
Sanırım buraya kadar anlaşılmıştır.

AFETLER İYİNİYETLİLER VE KÖTÜNİYETLİLER İÇİN FIRSATLAR TAŞIR 
Toplumlarda;  yönetenlerin, sermayelerin, güç sahiplerinin değişiminde savaş, afet, salgın, deprem gibi koşullar YENİ FIRSATLAR taşır. Batan şirketlerin, yıkılan iktidarların yerlerini yenileri alır.

İnsan yığınları;  başlarına gelen felaketlerin sorumlularını ararken  (‘Yaratan’ı  ya da kaderi sorgulayamadığından),  alışılmışın dışında tutumlara/arayışlara yönelerek  yeni ‘Toplumsal Refleks’lerini arar ve  oluşturur:  Yeni partiler, yeni liderler, yeni markalar ( gerçekte Yeni Sahipler/karar vericiler/yönetenler) belirlemek için  afetler ve hayatın normalinin bozulması fırsatçılar için gerçek birer fırsatlar ganimetidir.

Kurtuluşu ve çareyi arayan  bedeni ve yüreği yorgun insanlar da  eski’den vazgeçme ve ‘yeni’lerini kurma kıvamına gelmiştir:  Eski’den gördükleri ziyanı cezalandırırlar…
Örneklendirelim; Osmanlı eskidir. Devlet ve millet yorulmuştur. Onun yorgunluğunu fırsat bilen emperyalist fırsatçılar son darbeyi indirmek için işgal etmiştir.  Fakat baş fırsatçıların içeride olan fırsatçılara da ihtiyacı vardır. Öyle ya hırsız içerdeyse kapı kilit tutmaz…

Fakat bir de iyiniyetli fırsatçılar vardır. Gidişatın farkında olan, kangrene dönüşmüş organların kesilmesi ve yeni’nin yaratılması gerektiğini fark eden iyi fırsatçılar. Bunlar yıkmanın değil yapmanın, öldürmenin değil oldurmanın etiğini taşırlar. Mesela Mustafa Kemal iyi fırsatçılardandır.

Kapının neden kilit tutmadığını iyi bilen, içerdeki kötü fırsatçı ve işbirlikçileri iyi tanıyan biridir. Neden savaştığını, kimlerle savaştığını ve nasıl savaşılacağını bilir:  İyi ve kötü niyetleri okuyabilme, kime ‘evet’ kime ‘hayır’ diyebileceğini bilen, kimlere ‘hadi’ kimlere ‘Dur bakalım orda’ diyeceğini bilen, dersini çalışmış, kılıcını bilemiş, halkını tanımıştır.

Uzatmayım; Halk yeni  lidere inandığından başarıldı ve  Anadolu'nun işgali sonlandırıldı. Emperyalizm yenildi. Bu başarı diğer mazlum ülkelere ilham verdi. Ve kendisi de bir yörük olan Atatürk giderayak kulaklara bir şey fısıldadı:
“Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.”

Bu söz;  çoğu okuma yazma dahi bilmeyen, dağlarda sürülerini otlatan, sahip olmayan, olmak da istemeyen, bir çadıra yetinen,  doğanın en acımasız kuralları içinde yaşayan, doğarının cömertliğini, acımasızlığını, vefasını ve kurallarını bilen yörükler içindir.

Çünkü yörükler; sahip olmak için değil olmak için,biriktirmek için değil doymak için alınterleri ile  yaşadıklarından, kent soylu ve sınıfsal bir adalet duygusuna değil doğadan aldıkları yüksel adalet duygusu ile kimseyi sömürmezler ve kendilerini de sömürtmezler. Çünkü içinde oldukları doğada hümanizm ve dahi  hiçbir izm  yoktur. ‘Bugün doyduk yarın da Allah Kerim’e inanırlar. Bu inançla biriktirme yoktur, ‘daha çoğunu isteme’  genlerinde yoktur. Bu yoksa sömürünün ve zulmün koşulları zaten olmaz. Yörükler kanaatkardır, kâr peşinde değil.
Yine  yörükler asla Hümanist değillerdir.Kurt sürüye girerse vurulur ama keyf için de vurulmaz.

İşte babası da bir yörük olan Atatürk, kurtuluşu yörük çadırlarında ve milletin efendileri köylülerde  görmesi ‘yüksek sezisi ve gözlemleridir.    Ne işçi sınıfına ne de başka bir sınıfa bu işi havale etmiştir. Kaldı ki otomasyon işçi sınıfının üretimden gelen gücünü de eksiltti gitti. Gıda krizi çanlarının hergün daha çok çaldığı bir dünyada ise köylünün önemi tartışmasız hale geldi. 
Doğayla bütünleşmiş, doğanın yasalarını yaşayarak öğrenmiş kültürü hiçbir gücün yenemeyeceğine, sömüremeyeceğine inanır Mustafa Kemal. Bilmem kaç tane devlet kurmuş türklerin / yörüklerin sırrı da kudreti de buradadır.

Demiyorum ki bu sadece türklere özgüdür. Her ülkenin doğayla bütünleşmiş, kanaatkar ‘yörükleri/ yerlileri’  vardır.

Toparlayalım:
Evet afetler, depremler değişimler için fırsattır, dedik.
Acılı, yıkımlar içinde bir fırsat. Bu fırsat bir ‘kahraman’ daha  yarattı: Adı AHBAP… Bakalım onlar kendilerini nasıl tanımlıyorlar: 

“AHBAP, siyasi bir parti değildir. Adındaki parti tanımı, hayatımızı güzelleştirmeye, bize paylaşmayı öğretmeye vakit bulamayan siyasi partilere nanik anlamı taşımaktadır. Genel Başkanımız Haluk Levent'in de diğer tüm AHBAP üyelerinin de siyasi görüşleri kendilerini bağlar, AHBAP'a siyasi düğüm atılamaz. AHBAP; paylaşmak, yardımlaşmak ve tüm canlılara, doğaya saygı gösterip, öğrenmek üzerine kurulu, şeffaf, şefkatli bir insanlık hareketidir. Ahbap, teşkilatında yer alan her birey, hem diğer tüm AHABP'larıyla hem de toplumda tüm ihtiyacı olanlarla yardımlaşmak, paylaşmak, öğrenmek, öğretmek, daha iyi insanlar olabilmek için var olur. Bu amaçları şiar edinmeyen bireyler, kendilerine bizim aramızda AHBAP bulamaz. AHBAP, ayrıntılı açıklaması yakında paylaşılacak yepyeni bir yönetim biçimi olan "SEVOKRATİK" sistemle yönetilecektir. Partide yükselmenin en önemli kriterleri; insanları, hayvanları, doğayı sevmek, ihtiyacı olana yardım etmektir. Parti yönetimi en paylaşımcı, yardımsever ve bilgili, kendini geliştirmeye açık AHBAPlar arasından, tüm üyelerin katılacağı "Dijital Sevokratik" seçimlerle belirlenecektir. Faaliyetlerimiz ve hareket planımız da, önümüzdeki günlerde, parti teşkilatımız, üyelerimiz ve kamuoyuna duyurulmaya başlanacaktır. Tüm kendini AHBAPsız hissedenleri, bu yardımlaşma, paylaşım ve sevgi evrenine bizimle AHBAP olmaya davet ediyoruz.” diyorlar… 

Buradan anlaşılan AHBAP'ın kapsayıcı, partiler üstü bir oluşum olma niyetidir. Değerleri; yardımlaşmak, paylaşmak, öğrenmek öğretmek, şefkatli olmak. Ne demokratik, ne otokratik; SEVOKRATİK bir sistem. Neden olmasındı? Nitekim oldu. 

Destekleniyor. Güveniliyor… Doğal bir kahraman AHBAP. Kökü dışarda olmayan.  Kim başındaki? Haluk Levent… Nereli?  Adana Toroslarında bir yörük köyü olan Yüreğir Yamaçlı köyünden.

Ne dedik; iyi niyetli ve kötü niyetli, fırsatçılar var. Nasılsa ‘yığınlar’ değişim  ve umutlanmak için kıvamdalar. 
Dostlar,Efendiler! Bu fırsattan yararlanmak isteyen iyi ve kötü niyetliler var.

Çeşitli yardım kampanyaları var. Çaresiz kalmış depremzedelere yardım etmek isteyen. Hangisi iyi niyetli kötü niyetli ayırt etmek gerçekten zor.

Duygularımızın incinip inceldiği duygusal yarıklarımızdan içeri sızmaya çalışan kötü niyetli fırsatçılar hep oldu ve olacak.
Ne dedik? Afetler, depremler değişimler için fırsattır, dedik.

Ahbap biri başka kurumsallar da yardımlaşma kampanyaları başlattı.
Gönlü yüce yardımsever insanımız kayıtsız kalmıyor. Yardımlar yağıyor. Buna karşı olmak mümkün mü? Değiliz elbet…

Ama bir soru, bir kurt var içimde… Bu kurt iyi bir kurt, sanki bedenimde büyüyen ölümcül bir uru bulmuş,  kemirip acıtsa da  beni uyaran bir kurt… 

Bildiğim bir şey değil, daha çok  sorduğum, araştırdığım bir kurt?

Ben psikolojik danışmanım. 30 yıl oldu. Ergenlerle çalışıyorum. Ve gençlik olgusu, çeşitli risklere açık olduğundan onlara hep şunu derim: “Gençsiniz, heyecanlısınız, bazı kötü niyetliler de bu heyecanınızdan yararlanmak isteyecek.Kimi uyuşturucusu satmak ister, kimi düşüncelerinizi, beyinlerinizi uyuşturmak ister. Ve kesinlikle ama kesinlikle bu niyetlerini gizleyerek, size iyiymiş görünerek gerçekleştirmeye çalışacaklar. Sorgulayın, sorgulayın, sorgulayın ve şüphe iyidir.”
Şimdi bunu kendime söylüyorum. Şüphe iyidir.

Aşağıda 25 Şubatta Sözcü gazetesinden bir haber var: 

“Merkez üssü Kahramanmaraş olan depremler sonrasında yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen gün artarken İngiltere merkezli haber ajansı Reuters kapsamlı bir analiz yayınlayarak, AFAD ile Ahbap arasında ortaya çıkan gerilimi yorumladı.
“‘Hızlı hareket kabiliyeti ve hesap verebilirlik’ kutuplaşan Türkiye’de deprem bağışlarına da yön veriyor” başlığıyla verilen analizde, “Türkiye tarihinin en yıkıcı ve ölümcül depremleri sonrası hükümetin arama kurtarma kurumu AFAD, depremin ilk günlerinde, ‘yetersiz ve geç kaldığı’ eleştirilerine hedef olurken, sanatçı Haluk Levent‘in kurucusu olduğu Ahbap Derneği ise resmi kurumların ‘hızlı hareket kabiliyeti ve hesap verebilirliği’ ile ilgili soru işaretlerinin arttığı bir dönemde, kutuplaşan Türkiye’de bağış için tercih edilen STK’ların başını çekti” denildi.”  (25 şubat 2023 Sözcü Gazetesi) 

Bakın, aslında burada bir analizden çok  algı yönetimi var. Bu  bir kutuplaşmayı haber yapan bir analizden .ol ;  depremden dolayı doğan/ doğacak kutuplaşma/ayrışma potansiyelini gören ve bunu fırsat bilen  bir niyet var. 

‘Kapsayıcı olmayan (ayrıştıran)  sahiplenici ve organize iyilikler gibi analizler de tartışmalıdır. Niyetleri iyi okunmalıdır. 

'İyiliğin yapılıp denize atıldığı' bir arketip kültürüne sahip Anadolu'da Yardım kampanyalarını yapan kurum ve liderleri neden bu kadar İSİM/MARKA’LARINI öne çıkarma eğiliminde olur? Hele ki böyle bir zamanda? Özellikle de ülke dışından gelen yardımlar… Büyük paraların toplandığı başka kampanyalar da oldu. Bunların birinde tanık oldum: Örneğin falanca ülkenin falanca ilinin falanca belediye başkanı bağış yapıyor ama gönderdiği videoda öne çıkardığı sürekli tekrar ettikleri kurum ve isimler var? Verilen mesajlarda yardımlaşma kampanyasından çok, kampanya sahiplerinin/ düzenleyenlerin adı vurgulanıyor. Bunlarda  da ‘ yeni kahramanlar’ yaratmaya çalışan niyetleri seziyoruz.  Ben de  soruyorum;  ‘Acaba bunlar, gerçek niyeti belirsiz/örtük, çalışılmış organize bir iyilik’.mi sorusunu sormaktan ne zarar gelir?  Yabancı ülkelerdeki kurum ve kişilerin destek videoları var ve belli  çok öncesinden çekilmiş ve canlı yayında yayınlanıyor… Organizeli iyilikten (!) kastım bu… Yardımdan daha çok  öne çıkarılan isimler kurumlar var… Şüpheli olan da bu… Niyet nedir?

Yoksa bunlarında mı Ahbap’la alakası  var? Doğal kahramanlara karşı;  suni, yarın kullanabilecekleri ‘yeni kahramanlar yaratma niyetleri olabilir mi? 
AHBAP’ın doğal, özden ve bizden gelen  yükselen trendi, yabacı/el destekleyicilerle azaltılıyor mu?

Doğal afetlerin taşıdığı fırsatları bilen ve  farkında olan ‘Kökü dışardalar’ önümüzdeki on yılların organizesindeler. Algı yönetimi ve sosyal psikolojinin birikimlerini kullanıp çalışıyor.

Ve bir inancım odur ki Ahbap’tan yani özden gelen iyilikten, gündemdeki güçlerden daha çok çekiniyorlar.
Evet, hep olduğu-olacağı gibi  ‘kökü dışarda lobilerin’ ülkemizin kaynaklarında, özgürlüğümüzde, kendiliğimizde gözleri var… Ama en çok korktukları ‘yörük çadırında tüten  o ateş’... O ateşi söndürmeden “dünyada hiçbir güç ve kuvvetin asla BİZİ yenemeyeceğini’ de çok iyi biliyorlar…
İşte o ateşimiz,  üfleyeceğimiz ‘doğru sorularla’ sürüp körüklenecek…

Beni bilen bilir, nacizane  ben de kötüyü ve niyeti az çok, okuduğum bilimle de bilirim. Ben de  bir yörüğüm. Doğanın içinde üredim, yürüdüm ve unutmadım.. Hümanizm ve göstermelik iyilik  doğada yeşermeyen hayali bi ottur.  Doğa iyiniyetli  ya da kötü niyetli değildir. Doğa kibirli değildir, kibir de doğallık değildir.

İyilikle maskelenmeye çalışılan kibir-böbürler, sahte ve ‘mış gibi dostlarla’  karşı karşıya olabiliriz. Temkinin ne zararı olabilir ki?
Bakın, içten hesaplı ve örgütlü iyilik algı psikolojisi ile ilgilidir. Parlatmak ve sonra kullanmak istedikleri isimleri kullanırlar ve bir çok iyi niyetlimiz aslında kötü niyetlinin amaçlarına alet olduğunun da  farkında değildir. Farkında olanlar da zaten o kapımızın kilit tutmamasını sağlayan haindir. 

Anadolu’da milyarlara sahip gözü doymayan misyonerler, vizyonerler binlerce yıldır çeşitli isim, kisvelerle, kurumlarla cirit atıyor. Gerçek niyetlerini  albenili projelerle, bol kese hibelerle allayıp pullayıp algısal operasyonlarla gizleyeceklerdir elbet.  Ve geçmişte olduğu gibi gelecekte de olacak bu ‘dahili ve harici beddahlar;  bereketli Anadolu topraklarını ‘iyilik / yardım örgütleri’ sıfatlarıyla sömürdüklerini, karıştırdıklarını  söylemelerini beklemek zaten saf dillik olur. 

Biliyorum, bunları söylemekle köşe başlarını tutmuşlarca aforoz edileceğim. Ama susup  söylemezsem de başta çocuklarımıza  ve geleceğimize ihanet etmiş olacağım.

Ne der Meddah?
Hak dostum hak! Yani benim dostum haktır, hakikattir.

Ümit Görgülü