Türkiye, jeotermal enerji kullanımında dünya genelinde 4’üncü, Avrupa’da ise lider konumda bulunuyor. Ülke, keşfi tamamlanmış jeotermal kaynaklarını devreye alması hâlinde açık ara dünya lideri olma potansiyeline sahip.
Türkiye’de jeotermal enerjinin kullanım alanları arasında enerji üretimi, seracılık, konut ısıtması, termal turizm, sebze ve meyve kurutma ile balıkçılık gibi farklı sektörler yer alıyor. Şu an ülkemizde faal olan jeotermal enerji kapasitesi 7 bin Megavat (MW) seviyesinde bulunurken, keşfi tamamlanmış potansiyel ise yaklaşık 62 bin MW’a ulaşarak mevcut kullanımın neredeyse 10 katını oluşturuyor.
“Tüm enerji kaynakları değerli ve alternatif değil”
17 Ekim Dünya Jeotermal Günü dolayısıyla açıklamalarda bulunan Jeotermal Enerji Derneği (JED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kındap, Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarının yalnızca rüzgâr ve güneşten ibaretmiş gibi bir algı yaratılmaya çalışıldığını belirtti. Kındap, enerji ve madencilik sektörlerinin yasalar kapsamında birlikte anılmasının yanlış yorumlara yol açtığını vurguladı.

“Rüzgardan güneşe, jeotermalden biyokütleye, yeşil hidrojenden dalga enerjisine kadar tüm kaynaklarımız önemli ve birbirinin alternatifi değildir” diyen Kındap, farklı disiplinler ve süreç yönetimi gerektiren enerji ve madencilik sektörlerinin yasalarda birbirine karıştırılmasının sektör için sorun teşkil ettiğini kaydetti.
Jeotermal sektörü “Üvey evlat” muamelesinden rahatsız
Ali Kındap, tarımsal varlıkların korunması ve çevresel standartlara uygun ruhsat süreçlerinin enerji sektöründe itiraz konusu olmadığını, ancak madencilikle ilgili tartışmaların enerji sektörüne de haksız bir şekilde yansıtıldığını ifade etti. Kındap, sektörün bu konudaki görüşlerini tüm kamu bürokrasisine aktardıklarını belirterek şunları söyledi:
“Jeotermali adeta üvey evlat gibi gören düzenlemelerden rahatsızız. Yüzde 80’in üzerinde kapasite faktörü ile yenilenebilir enerji kaynakları arasında en yüksek baz yük kapasitesine sahip jeotermal enerji, çevresel standartlara uygun biçimde çalışarak ülke ekonomisine değer yaratıyor. Bugün itibarıyla 1.735 MW olan kurulu gücümüz, yeni yatırımlarla birkaç yıl içinde 5 bin MW ve üzerine çıkarılabilir.”
Üçüncü YEKDEM dönemi için süre uzatımı talebi
Kındap, jeotermal enerjinin rüzgar ve güneş enerjisi gibi kaynaklardan farklı dinamiklere sahip olduğunu vurguladı. 1 Mayıs 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7189 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile 31 Aralık 2030 tarihine kadar işletmeye alınacak yenilenebilir enerji projelerinin YEK Belgesi kapsamında destekleneceğini hatırlatan Kındap, bunun jeotermal yatırımlar için büyük bir engel oluşturduğunu ifade etti.
“Üçüncü YEKDEM sürecinde jeotermal yatırımlarının teşvik süresi 10 yıldan 15 yıla çıkarıldı. Ancak santrallerin 2030 sonuna kadar devreye alınması gerekiyor.
Yatırımcılar, lisans, izin, ruhsat, arazi alımı, ÇED, sondaj ve santral inşası gibi süreçleri en iyi ihtimalle beş yılda tamamlayabiliyor. Mevcut mevzuatla birçok yatırımcının YEKDEM teşvikinden yararlanması teknik olarak mümkün olmayacak” dedi.

Türkiye’nin jeotermal potansiyeli ve mevcut durum
Türkiye, 1.500’ün üzerinde doğal jeotermal çıkış noktası ile dünyanın en zengin jeotermal kaynaklarına sahip bölgelerinden biri konumunda. Ülke genelinde jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi 1.733 MW seviyesinde bulunuyor.
Bunun yanı sıra termal turizm, seracılık, konut ısıtması ve sebze-meyve kurutma gibi alanlarda kullanım da hesaba katıldığında, toplam kullanım yaklaşık 7 bin MW seviyesinde. Bu da keşfi yapılmış 62 bin MW’lık potansiyelin yalnızca yüzde 11’ine karşılık geliyor.
Bu düşük kullanım oranına rağmen Türkiye, jeotermal kaynaklı elektrik üretiminde dünyanın dördüncü, Avrupa’nın lider ülkesi konumunda bulunuyor





