Son Mühür- Berivan Kaya/ Ege Kültür ve Çevre Platformu (EGEÇEP), Türkiye'nin ilk 'iklim kanunu teklifi' olarak 26 Şubat'ta Meclis Çevre Komisyonu'nda görüşülen ve kabul edilen teklife tepki göstermek için bugün Kıbrıs Şehitleri Caddesi Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde bir araya geldi.
Basın açıklamasını EGEÇEP Sözcüleri Derya Lim ve Arif Ali Cangı okudu.
Doğayı değil ticareti koruyorlar
Tekifin hazırlıklarının 2021 yılından beri devam ettiğine dikkat çeken Derya Lim, "Halktan uzak bir şekilde, kapalı kapılar ardında 2021 yılından beri devam eden hazırlık çalışmaları sonrası iktidar tarafından Meclis’e sunulan ‘İklim Kanun Teklifi’, 26.02.2025 tarihinde Çevre Komisyonu’ndan alelacele geçti ve bu hafta TBMM Genel Kuruluna gelmesi bekleniyor. Ülkemizde iklim politikaları maalesef doğayı ve toplumu değil, “ticareti” korumak üzerine inşa edilmektedir. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlerin dereleri kurutmasına, tarım arazilerini yok etmesine; bölgelerin ormansızlaştırılmasına, soluduğumuz havanın kirletilmesine neden oldu. İşçiler haklarını alamadı, kadınlar kamusal alanlardan uzaklaştırıldı, çocuklar hasta doğdu, insanlar göçe zorlandı. Yaban hayatı yok edildi" ifadelerine yer verdi.
Suyun ardından havayı satıyorlar!
Havanın alınır-satılır bir hale getirildiğine dikkat çeken Derya Lim, "Bu kanun teklifi de etkilerini bütün dünya ile birlikte yakıcı bir şekilde, doğal afetler ve birbirini tetikleyen diğer krizlerle birlikte yaşamakta olduğumuz iklim krizini önlemeye yönelik hazırlanmamıştır. Aksine; havamızı, suyumuzu, toprağımızı, yaşamımızı yok ederek bütün bunları bizlere yaşatan, durmak ve doymak bilmeyen şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmıştır. İklim krizine neden olan politikalardan vazgeçmeyi içermeyen ve iklim krizinin etkilerini önlemeye yönelik politikalar barındırmayan kanun gerçek bir iklim kanunu değil, ticaret kanunudur. Görüşülecek olan iklim kanun tasarısı şirketlerin ihtiyaçları için, ihracat sırasında karşılaştıkları engelleri aşmaya yönelik hazırlanmıştır. Suyun ambalajlanıp sıradan bir mal haline getirilmesinden sonra; şimdi de sıra bir diğer hayati madde olan havanın alınır-satılır hale getirilmesine gelmiştir" dedi.
Tasarı geri çekilsin
Derya Lim açıklamasının devamında, "Halkın katılımını içermeyen, bilimden uzak, doğanın ve toplumun yararını gözetmeyen, tamamen şirketlerin çıkarı için hazırlanmış ve iklim adaletini gözetmeyen bir kanun düzenlemesi bizler için meşru olamaz. Yaşamı, doğayı, iklim adaletini ve insan haklarını savunan, katılımcı bir süreçle hazırlanacak gerçek bir İklim Kanunu istiyoruz. TBMM Genel Kurulunda tasarı acilen geri çekilerek, sivil toplum kuruluşlarının ve bilim insanlarının görüş ve önerileri ile bilimi, iklim adaletini ve toplumsal ortak faydayı önceleyen bir perspektife uygun olarak yeniden yazılmalıdır" ifadelerine yer verdi.
Termik santraller kapatılmalı
EGEÇEP Sözcüsü Arif Alı Cangı ise açıklamasında, " 2021 yılından beri gündemde olan bu teklife biz taslak halindeyken ulaşamadık. 1,5 yıl önce Ankara Sanayi Odası'nı web sitesinde kaçak şekilde yayınlandı ancak ertesi gün hemen geri silindi. Bu teklif iklim savunucularının değil, iklimi mahveden şüphelilerin yarattoığı bir teklif. Derhal meclis gündeminden çıkarılsın. Bu iş vekillere bırakılmayacak kadar önemlidir. En büyük eko-kırım suçu olan iklim değişikliğinin önüne geçilmesi için eko-kırım yasası çıkarılmalı. İklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden biri olan fosil yakıtlar, termik santraller kapatılmalıdır" dedi.
Büyükşehir'e seslendi: Ruhsatları kontrol edin!
Aliağa'da geçtiğimiz günlerde kapatılan termik santral için İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne seslenen Cangı, "Aliağa'da termik santrale ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen ÇED olumlu kararı verildi. Termik santral mücadelesi İzmir'in yaşam mücadelesinin önemli noktasıdır. 1990 yılında yapılması planlanan termik santralin önlenmesi için Konak Meydanı'nda 50 kmlik insan zinciri oluşturuldu ve o sayede proje iptal edilmişti. O insan zincirini oluşturanların yeniden ayağa kalkması lazım. Onların çocuklarının, torunlarının ayağa kalkması lazım. Buradan İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne seslenmek istiyorum. 2014 yılında faaliyete başlayan termik santralinin ruhsatı olmadığı ortaya çıktı ve geçtiğimiz günlerde mühürleme yapıldı. Bu ciddi bir zafiyettir. İzmir Büyükşehir Belediyesi görevini eksiksiz yerine getirmelidir. Aliağa'da termik santral başta olmak üzere diğer santrallerin ruhsatlarının kontrol edilmesi gerekiyor. Yaşamı korumak, yaşamı savunmak hepimizin sorumluluğudur" dedi.
Talepler sıralandı
Halkın iklim kanunu için talepleri sıralayan EGEÇEP, "Ticaret kanunu değil, doğa, yaşam ve toplum için iklim kanunu olmalıdır. Öncelik sermayenin değil, doğanın ve toplumun ortak geleceği olmalıdır. Kömürden ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir plan ortaya konulmalıdır. İklim krizine yol açan kömür ve diğer fosil yakıtlar, enerji denkleminden aşamalı ve planlı bir şekilde çıkarılmalıdır. Emekçiler için adil bir geçiş planlamalıdır. Fosil yakıtsız bir ekonomiye dönüşümün bedeli emekçi halkın sırtına yüklenmemeli, toplumun tüm kesimlerinin insan onuruna yaraşır bir geleceğe sahip olması garanti altına alınmalıdır. İklim adaleti perspektifiyle tasarlanmalıdır. Eşitsizliği besleyen kapitalist ekonomi-politik rejimin neden olduğu iklim krizine bağlı hak kayıpları adalet düzlemi içerisinde giderilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamalıdır. İklim krizi risklerine eşit maruz kalınmadığı hesaba katılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımı benimsenmelidir. Halk sağlığını güvence altına almalıdır. Tüm doğa, canlılar ve toplum için sağlıklı yaşam hakkını güvence altına alacak düzenlemeler yapılmalıdır. Üst ölçekli ekosistem planlaması yapmalıdır. Ekosistemler plansız ve kâr odaklı madencilik, enerji, sanayi, endüstriyel tarım ve hayvancılık projeleri ve yapılaşma baskısından kurtarılmalı; ormanlar, sulak alanlar, denizler ve kıyılar rant ve talana karşı korunmalıdır. İklim değişikliğine uyum politikaları geliştirmelidir. İklim afetlerine dirençli kentler ve kırsal yerleşimler yaratılmalı, afet eylem planları, gıda ve su politikaları iklim krizi gerçekliği dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Halkın katılımı sağlanmalı ve hesap verebilir olmalıdır. İklim Kanununun halkın nezdinde meşruluğunun sağlanabilmesi için tüm politika yapım süreçleri katılımcılığa ve hesap verebilirliğe açık olmalıdır. İklim suçlarına karşı denetim ve yaptırım içermelidir. Kamu idaresinin yanı sıra, kamu yararına çalışan meslek örgütlerinin de katılımıyla şeffaf ve hesap verebilir bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır" ifadelerini kullandı.