Gazze'ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan Küresel Sumud Filosu'na İsrail tarafından uluslararası sularda düzenlenen saldırı ve Türk aktivistlerin yasa dışı alıkonulması, Türk yargısının gündemine oturdu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, olayla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma," "ulaşım araçlarının kaçırılması," "nitelikli yağma" gibi ağır suçlardan geniş kapsamlı bir soruşturma başlattı. İsrail'den Türkiye'ye dönüşleri sağlanan Türk aktivistler, Adli Tıp Kurumu'ndaki sağlık kontrollerinin ardından, soruşturma kapsamında bilgi sahibi sıfatıyla savcılığa detaylı ifade verdi.

Aktivistlerin ağzından dehşet verici anlar

İfade veren aktivistlerden Haşmet Yazıcı, filonun açık denizdeyken önce insansız hava aracı (drone) ile bombalı saldırıya uğradığını, bu saldırılar neticesinde fiziksel yaralanmalar yaşandığını ve teknelerinin yelkenlerinin alev aldığını anlattı. Ardından hücum botlarıyla yaklaşan İsrail unsurlarının teknelerini taciz ederek batırma girişiminde bulunduğunu belirten Yazıcı, tam teçhizatlı komandoların gemiye çıkarak kontrolü zorla ele geçirdiğini söyledi. Limana getirilişlerinin ardından aktivistlere yapılan kötü muameleyi detaylandıran Yazıcı, saatlerce beton zeminde, elleri arkadan kelepçeli ve başları yere bastırılmış şekilde bekletildiklerini kaydetti. Yaşlı ve güçsüz kişilerin pozisyon değiştirmeye çalıştıklarında tekmelenerek secde pozisyonunda ve ters kelepçeyle tutulmaya zorlandığını ifade etti.

"Pis Türkler, zaten pis kokuyorsunuz"

Alıkonulma sırasında kendilerine yönelik tehdit ve ırkçı söylemlere de dikkat çeken Yazıcı, İsrailli askerlerin, "Gazze'ye gidiyormuşsunuz, gelin de İsrail hapislerinde tatilinize devam edin. Artık sizin için yeni bir süreç başlıyor," gibi tehditvari ifadeler kullandığını aktardı. Türkçe ifade verme taleplerine karşılık, görevli bir kadın güvenlik görevlisinin "Pis Türkler, zaten pis kokuyorsunuz," diyerek hakaret ettiğini ve ırkçılık yaptığını dile getirdi. Sorgu sürecinde kendilerine defalarca "Neden İsrail topraklarına izinsiz girdiniz?" ve "Gazze'ye neden gittiniz?" sorularının yöneltildiğini belirten Yazıcı, kendisinin uluslararası sularda kaçırıldıklarını, Gazze'ye ise soykırıma dikkat çekmek ve insani yardım götürmek amacıyla uluslararası hukuka uygun şekilde yola çıktıklarını savundu. Ayrıca, İbranice bilmediği için içeriğinden emin olmadığı üç farklı kâğıdı imzalamayı reddettiğini de sözlerine ekledi.

"4 gün boyunca su verilmedi"

Bir diğer aktivist Bekir Develi ise, alıkonulma sürecinde İsrail askerleri tarafından yoğun psikolojik ve fiziksel şiddet uygulandığını doğruladı. Ellerinin arkadan o kadar sıkı kelepçelendiğini ki, kollarında morluklar oluştuğunu ifade etti. Develi’nin beyanına göre, kendilerine iki gün sonra yemek verildiği, dört gün boyunca ise su verilmediği ve su istediklerinde fiziksel müdahaleyle karşılaştıkları belirtildi. Namaz kılma teşebbüslerinin dahi engellendiğini ve hücum botlarının teknelerine kasten yakın geçişler yaparak batırma tehlikesi yarattığını söyledi. En çarpıcı iddialardan biri ise, bütün kişisel eşyaları ve paralarının İsrailli görevliler tarafından çalınması oldu.

"Gülerek sigara içip fotoğraf ve videolarımızı çektiler"

Aktivist Mesut Çakar'ın ifadesi de benzer insanlık dışı manzaraları gözler önüne serdi. Limanda, ters kelepçeyle ve başları yerde, sıcak asfalt üzerinde yaklaşık bir saat bekletildiklerini, bu sırada arkadaşları Mustafa Çakmakçı'nın kolunun kırıldığını aktardı. Çakar, Avrupa vatandaşı olan diğer filo üyelerine bu denli kötü muamele yapılmadığını, özellikle Türk vatandaşlarına karşı aşağılayıcı davranışlarda bulunulduğunu vurguladı. Sorgulama ve cezaevine nakil süreci de işkenceye dönüştü. Aktivistler, hapishanede iki kişinin zor sığdığı kafes benzeri polis araçlarında iki saat yolculuk yapmak zorunda kaldı. Cezaevindeki üç günlük alıkonulma süresince kendilerine su dahi verilmediğini, bu yüzden tuvalet çeşmesinden su içmek zorunda kaldıklarını ifade etti. Astım hastası iki vatandaşa ilaçlarının verilmediği, ayrıca hücrelerde iki saatte bir yer değişikliği ve uyandırma gibi psikolojik baskıların uygulandığı belirtildi. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in ziyareti sonrasında baskıların arttığını, gardiyanların kendilerine gülerek sigara içip fotoğraf ve videolarını çektiğini aktaran Çakar, tüm bu eylemlerin insan onurunu hedef alan sistematik bir taciz olduğunu savundu.

Soruşturma, Türk vatandaşlarının uluslararası sularda yaşadığı bu hukuka aykırı ve insanlık dışı muamelenin tüm detaylarını ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Savcılık, suçun uluslararası suç kapsamına girmesi nedeniyle Türk vatandaşı olmayan diğer aktivistlerin de istemeleri halinde ifade verebileceğini duyurdu.

Kaynak: AA