Siyasetin uzun süredir yozlaşma sınırını aşmış olduğu açıkça görüyoruz. Bu aşınma öyle bir noktaya gelindi ki liderlerin eleştirilmesinin mümkün olmadığı, adeta kutsanmış bir dokunulmazlık zırhıyla bürünmüş kötü bir sistem hakim durumda.

Bugünkü tablo, lidere sorgusuz sualsiz bağlılık göstermeyi ve eleştiriyi akıldan bile geçirmemeyi erdem olarak sunuyor. "Lidere sadakat şerefimizdir" gibi sloganlar, sorgusuz itaat etmeyi bir tür meziyet olarak meşrulaştırıyor.

Özellikle son zamanlarda, lidere biat edip "Tensiplerinizle, mahiyetinizdeyim, affınızı talep ediyorum" türünden ifadelerle lidere
aşırı bir görev ve sorumluluk yüklemek, kötü bir gelenek ve kültüre dönüşmüş durumda.

Oysa sormamız gereken temel bir soru var: Sadakat gerçekten nereye yönelmeli? Bir kişiye mi, yoksa onun temsil ettiğini iddia ettiği ilkelere mi? Ve ya milete mi? vatana mı? Bu sorunun cevabı tabi ki vatanına ve milletine yönelmelidir. .

Ama öyle olmuyor bakın sadakat nereye yöneliyor;
Bir liderin dün söyledikleriyle bugün yaptıkları arasında belirgin çelişkiler varsa, ona bağlı kalmak ne doğru bir davranış ne de erdemdir. Bunu bilmesine rağmen, lidere körü körüne bağlılık gösteriyor. Yani lidere yöneliyor.

Yine bugün pek çok insan, kendi menfaatlerini koruyabilmek uğruna, bir lidere sorgusuz sualsiz bağlılık göstererek vatanın öz değerlerini göz ardı edebiliyor.

Halbuki bir lidere yıllarca bağlılık gösterirsin, ancak bir gün ona karşı hata yaptığında seni gözden çıkarır. Nasıl mı ? İşte örneği, Tarih, bu tutumun nelere mal olabileceğini bize acı bir şekilde gösteriyor.
Adolf Hitler’in, yenilgi sonrası sarf ettiği şu söz oldukça çarpıcıdır: “Bana bağlı kalmayan Alman halkının canı cehenneme! Böyle bir halkın yaşamaya hakkı yoktur.” Bu cümle liderin ve faşizmin özünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyar.

Lider, kendisini halkla özdeşleştiriyor; sadakati değerlere değil, kendi kişisel varlığına endeksliyor. Böylece bütün bir ulusun kaderi, bir kişinin duygusal dünyasına rehin düşüyor.

İşte Faşist rejimlerin en tehlikeli denklemidir bu: Lider = Vatan. Bu anlayış, toplumun bilinçaltına liderin olmadığı yerde milletin de olamayacağı fikrini zerk eder. Eleştirel düşünce yok edilir. Zira lidere yöneltilen her eleştiri, “vatana ihanet” damgasıyla susturulur.

Oysa gerçek vatanseverlik, kişilere değil; adalete, özgürlüğe, hukuka ve vicdana bağlılığı gerektirir.

Bir liderin görevi vatana millete hizmet etmektir; hiçbir zaman tersi değil. Vatan; bireylerden, ideolojilerden, partilerden ve elbette liderlerden çok daha büyüktür. Onun kimliği, geçici figürlerle değil, tarih boyunca şekillenmiş evrensel değerlerle belirlenir.

Ne yazık ki bugün ülkemizde iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin birçok siyasi çevrede bu ilke göz ardı ediliyor. CHP de dahil olmak üzere, kimi partilerde liderlere yönelik en ufak bir eleştiri bile büyük bir tehdit gibi algılanabiliyor.

Günümüzde toplum, artık lidere yöneltilen eleştirileri kendi varlığına yapılmış bir saldırı olarak algılama noktasına ulaştı. Oysa siyasetin doğasında fikir ayrılıkları, tartışmalar ve sorgulamalar yer alır. Liderleri eleştiriden uzak, dokunulmaz bir hale getirmek, hem siyaseti hem de demokrasiyi işlevsizleştirir. Son günlerde yaşanan olaylar da bunun açık bir örneğidir.

Halbu ki, liderler gelir, gider ideolojiler değişir. Partiler dönüşür. Ama vatan, tüm bu geçici yapılar üstünde yükselir. Eğer sadakatimizi bir kişiye bağlarsak, o kişiyle birlikte her şeyi kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız. Oysa sadakat, kişilere değil; değerlere ve ilkelere yöneldiğinde, hem liderler hem milletler daha sağlıklı bir geleceğe yürüyebilir.

Sözün özü, liderlerini böylesine yüce ve kutsal bir konuma taşıyan Türk toplumu dışında, benzer bir toplum örneği dünya üzerinde bulmak zordur. Liderlere duyulan bu derece bağımlılık ise doğal olarak, bilinçsiz çıkarcı bir toplum ile siyasi partiler yasası ve parti içi uygulamalardan kaynaklanmaktadır.

Gerçek yurtseverlik, lidere değil; vicdana, akla ve adalete sadakatle mümkündür.

Ahmet Nesin'nin söylediği gibi, siyasiler, zübük siyaset anlayışından arındırılmadığı sürece, ülkemizde temiz siyaset ve temiz toplum hedeflerine ulaşılması mümkün değildir